ekşibeşiktaş yazarlarından bir grup kendisiyle bir görüşme yapmış.
http://www.eksibesiktas.blogspot.com/
yıldırım demirören'in verdiği senetlerin ilk vadesi mayıs 2014. (b: beşiktaş olağan genel kurulu )2014 yılında yapılacak.
başkan seçildiği takdirde futbol şubesindeki yabancı transferi stratejisini oluştururken genel anlamda profesyonellikten ödün vermemeleri ile tanınan (b: batı avrupa) (almanya, hollanda, belçika, fransa), (b: orta avrupa) (çek cumhuriyeti, hırvatistan, polonya) ve (b: iskandinavya) (danimarka, isveç, norveç) kökenli ve ülkelerinin milli takımlarının formasını düzenli olarak giyebilen oyunculara yönelmesini umut ettiğim başkan adayıdır.
yok ille de (vurgula: latin amerika), ille de (vurgula: iber yarımadası) diyorsa şayet, onlardan da avrupa'nın sert liglerine uyum sağlamış, ben dahil hiçbirimize "(vurgula: canı istediği zaman)", "(vurgula: gününde olursa)", "(vurgula: eğer isterse)" tarzı kalıplarla cümle kurdurmayacak futbolcuları arayıp bulması menfaatimize olacaktır.
şahsım bir simao sabrosa yerine, kamil grosicki'yi görmek ister önümüzdeki sezon.
yok ille de (vurgula: latin amerika), ille de (vurgula: iber yarımadası) diyorsa şayet, onlardan da avrupa'nın sert liglerine uyum sağlamış, ben dahil hiçbirimize "(vurgula: canı istediği zaman)", "(vurgula: gününde olursa)", "(vurgula: eğer isterse)" tarzı kalıplarla cümle kurdurmayacak futbolcuları arayıp bulması menfaatimize olacaktır.
şahsım bir simao sabrosa yerine, kamil grosicki'yi görmek ister önümüzdeki sezon.
"(vurgula: büyük lokma ye, büyük söz söyleme)" şeklindeki atasözümüzün yugoslavcada bir karşılığı olmaması nedeniyle düşülen gafletin, (vurgula: kanaryam güzel kuşum) üzerinde gerçekleşen doksan dakikalık cisimleşmiş halidir.
1989-1990 sezonu gordon milne yönetimindeki beşiktaş'ın yavaştan ayak seslerini duyurmaya başladığı bir süreci işaret eder. her ne kadar yabancı transferleri -başta ian wilson olmak üzere- basında alay konusu durumuna gelmişse de, yerli jenerasyon mükemmel bir uyum yakalamış; "(vurgula: kolej takımı)" yakıştırması (vurgula: beşiktaş) ile ilgilenen hemen herkesin giriş cümlesi olmuştur. güzel devam eden bir sezonun 16. haftasında (vurgula: beşiktaş), kadıköy'de fenerbahçe ile karşı karşıya gelecektir. ilk başlarda spor kamuoyunun klasik derbi maçlardan birisi gözüyle baktığı bu müsabaka, hiç beklenmeyen bir anda hiç umulmayan niteliğe bürünür.
bir önceki sezonu gol rekoru kırarak şampiyon tamamlayan todor veselinovic yönetimindeki (vurgula: fenerbahçe)'de belirgin bir kibir (vurgula: dereağzı tesisleri)'nden (vurgula: kurbağalı dere)'ye akmakta olup, oradan da marmara denizi'ne karışmaktadır. maçtan bir kaç gün önce (vurgula: veselinovic), (vurgula: güneş gazetesi)'ne bir demeç (?) verir: "(vurgula: gönlümde beş yatıyor. şu beşiktaş'a beş atmak en büyük isteğim.)" yalnız bununla da kalmaz elini beş yaparak yılışık bir tebessümle fotoğraf da çektirir. herkes (vurgula: beşiktaş) tarafından gelecek karşı bir yanıtla ortalığın iyice kızışmasını beklerken, camiadan bu çıkışa yönelik herhangi bir yanıt gelmez. takım gayet sessiz ve sakin; gayet rahat, sağlam ve esnektir.
tarihler 6 ocak 1990'ı gösterdiğinde iki takım o zaman ki adıyla (vurgula: fenerbahçe stadı)'nda sahaya çıkarlar. maça hızlı başlar (vurgula: beşiktaş). henüz 5. dk'da metin tekin'in sağ kanattan yaptığı ortaya yaşı nedeniyle o dönem (vurgula: seba'nın asker arkadaşı ) diye dalga geçilen (vurgula: ian wilson)'un vurduğu kafayla 1-0 öne geçer. bu durum fenerbahçe'de küçük çaplı bir şoka neden olmuşsa da; 8. dk'da gökhan keskin'i faul yaparak ekarte eden aykut kocaman'ın yerden ortasında oğuz çetin durumu eşitler. (vurgula: veselinovic), beraberlikten sonra muhtemelen yardımcısı (vurgula: ömer kaner)'e "heheh bir an çok korkmuştum lan, neyse götürürüz biz bu işi" diye gevelerken 20.dk'da sol tarafta kazanılan bir serbest vuruş sonrası kadir akbulut'un yaptığı ortayı ulvi güveneroğlu kafayla altıpasa doğru gönderir, yerde seken topu ali gültiken kafa ile tamamlar: 1-2.
devre arasında (vurgula: fenerbahçe) taraftarı "acımadı kiii acımadı kiiii" şeklinde bağıra dursun, ikinci yarı başladıktan yedi dakika sonra sağ kanattan recep çetin'in gönderdiği topu sektiren sarı lacivertli defansın hatasını yine (vurgula: ali gültiken) güzel bir plase ile cezalandırır:1-3. daha bunun şokunu atlatamadan yine sağ kanattan bu sefer rıza çalımbay'ın yaptığı ortada (vurgula: metin tekin) kaleci ile karşı karşıya kalır. "dur lan bir de aşırtma atalım" diyerek 59. dk'da topu (vurgula: fenerbahçe) kalecisi (vurgula: nurettin yıldız)'ın üzerinden filelere gönderir: 1-4.
toplu taşımalarda seyyar satıcılık yapan ahmet amca'dan (vurgula: fenerbahçe) için gelsin: olay bitti mi? hayır sayın yolcular. bunun yanında bir de 71.dk'da (vurgula: ali gültiken)'in soldan getirdiği topta feyyaz uçar'ın (vurgula: fenerbahçe) stoperine nefis bir çalım atarak kaydettiği golü veriyoruz: 1-5. tabi bu gol için maç 1-4 iken (vurgula: recep çetin)'in (vurgula: feyyaz)'ın yanına gelip "sen niye atmıyorsun lan, gören de akşam benimle uyudun zannedecek." şeklinde çıkışmasının çok etkili olduğu söylenir.
ve maç sonucu: (vurgula: fenerbahçe 1 beşiktaş 5 ) olarak skorbordda gözükür. maç sonrası kendisine uzatılan mikrofonlara (vurgula: recep çetin) şunu söyler: "(vurgula: veselinovic beş istedi beş attık. altı isteseydi altı atardık.)"
http://tinyurl.com/6ujrn7q
bu da görüntülü sunum. maçın hakemini çıkarabilecek misiniz bakalım hehe.
http://tinyurl.com/7qhkzsm
ha unutmadan.
"(vurgula: beşiktaş, büyük taştır.)"
vedat okyar
1989-1990 sezonu gordon milne yönetimindeki beşiktaş'ın yavaştan ayak seslerini duyurmaya başladığı bir süreci işaret eder. her ne kadar yabancı transferleri -başta ian wilson olmak üzere- basında alay konusu durumuna gelmişse de, yerli jenerasyon mükemmel bir uyum yakalamış; "(vurgula: kolej takımı)" yakıştırması (vurgula: beşiktaş) ile ilgilenen hemen herkesin giriş cümlesi olmuştur. güzel devam eden bir sezonun 16. haftasında (vurgula: beşiktaş), kadıköy'de fenerbahçe ile karşı karşıya gelecektir. ilk başlarda spor kamuoyunun klasik derbi maçlardan birisi gözüyle baktığı bu müsabaka, hiç beklenmeyen bir anda hiç umulmayan niteliğe bürünür.
bir önceki sezonu gol rekoru kırarak şampiyon tamamlayan todor veselinovic yönetimindeki (vurgula: fenerbahçe)'de belirgin bir kibir (vurgula: dereağzı tesisleri)'nden (vurgula: kurbağalı dere)'ye akmakta olup, oradan da marmara denizi'ne karışmaktadır. maçtan bir kaç gün önce (vurgula: veselinovic), (vurgula: güneş gazetesi)'ne bir demeç (?) verir: "(vurgula: gönlümde beş yatıyor. şu beşiktaş'a beş atmak en büyük isteğim.)" yalnız bununla da kalmaz elini beş yaparak yılışık bir tebessümle fotoğraf da çektirir. herkes (vurgula: beşiktaş) tarafından gelecek karşı bir yanıtla ortalığın iyice kızışmasını beklerken, camiadan bu çıkışa yönelik herhangi bir yanıt gelmez. takım gayet sessiz ve sakin; gayet rahat, sağlam ve esnektir.
tarihler 6 ocak 1990'ı gösterdiğinde iki takım o zaman ki adıyla (vurgula: fenerbahçe stadı)'nda sahaya çıkarlar. maça hızlı başlar (vurgula: beşiktaş). henüz 5. dk'da metin tekin'in sağ kanattan yaptığı ortaya yaşı nedeniyle o dönem (vurgula: seba'nın asker arkadaşı ) diye dalga geçilen (vurgula: ian wilson)'un vurduğu kafayla 1-0 öne geçer. bu durum fenerbahçe'de küçük çaplı bir şoka neden olmuşsa da; 8. dk'da gökhan keskin'i faul yaparak ekarte eden aykut kocaman'ın yerden ortasında oğuz çetin durumu eşitler. (vurgula: veselinovic), beraberlikten sonra muhtemelen yardımcısı (vurgula: ömer kaner)'e "heheh bir an çok korkmuştum lan, neyse götürürüz biz bu işi" diye gevelerken 20.dk'da sol tarafta kazanılan bir serbest vuruş sonrası kadir akbulut'un yaptığı ortayı ulvi güveneroğlu kafayla altıpasa doğru gönderir, yerde seken topu ali gültiken kafa ile tamamlar: 1-2.
devre arasında (vurgula: fenerbahçe) taraftarı "acımadı kiii acımadı kiiii" şeklinde bağıra dursun, ikinci yarı başladıktan yedi dakika sonra sağ kanattan recep çetin'in gönderdiği topu sektiren sarı lacivertli defansın hatasını yine (vurgula: ali gültiken) güzel bir plase ile cezalandırır:1-3. daha bunun şokunu atlatamadan yine sağ kanattan bu sefer rıza çalımbay'ın yaptığı ortada (vurgula: metin tekin) kaleci ile karşı karşıya kalır. "dur lan bir de aşırtma atalım" diyerek 59. dk'da topu (vurgula: fenerbahçe) kalecisi (vurgula: nurettin yıldız)'ın üzerinden filelere gönderir: 1-4.
toplu taşımalarda seyyar satıcılık yapan ahmet amca'dan (vurgula: fenerbahçe) için gelsin: olay bitti mi? hayır sayın yolcular. bunun yanında bir de 71.dk'da (vurgula: ali gültiken)'in soldan getirdiği topta feyyaz uçar'ın (vurgula: fenerbahçe) stoperine nefis bir çalım atarak kaydettiği golü veriyoruz: 1-5. tabi bu gol için maç 1-4 iken (vurgula: recep çetin)'in (vurgula: feyyaz)'ın yanına gelip "sen niye atmıyorsun lan, gören de akşam benimle uyudun zannedecek." şeklinde çıkışmasının çok etkili olduğu söylenir.
ve maç sonucu: (vurgula: fenerbahçe 1 beşiktaş 5 ) olarak skorbordda gözükür. maç sonrası kendisine uzatılan mikrofonlara (vurgula: recep çetin) şunu söyler: "(vurgula: veselinovic beş istedi beş attık. altı isteseydi altı atardık.)"
http://tinyurl.com/6ujrn7q
bu da görüntülü sunum. maçın hakemini çıkarabilecek misiniz bakalım hehe.
http://tinyurl.com/7qhkzsm
ha unutmadan.
"(vurgula: beşiktaş, büyük taştır.)"
vedat okyar
bazı durumlarda normal karşılayamadığım entrylerdir. sasa curcic ve frank verlaat ile ilgili girmiş olduğum girilerin eksilenmesinin rasyonel bir izahı bu garibi bahtiyar kılacaktır. rene van eck ve souleyman oulare girileri eksilenmemiştir. bu iki giriyi ilk ikisinden ayıran nedir mesela. muhtemelen gözden kaçmış olabilir.
ertuğrul sağlam'ın "süratli forvetleri hücuma dönük sağ kanat oyuncusu yapayım da dünya futboluna adımı yazdırayım" mentalitesinin kurbanı (vurgula: sarı). filip holosko, (vurgula: vestel manisaspor)'dan bu takıma transfer edildiğinde hızlı, sezgileri iyi ve gol vuruşu da orta kalitede bir oyuncu idi. bilen bilir juventus'un da takibe aldığı (transfer etmeyi düşündüğü demiyorum) bir futbolcuydu. devre arası (vurgula: beşiktaş)'a geldikten sonra gösterdiği performansı anımsayalım. iddia ediyorum ne zaman ki ertuğrul sağlam , devison rogerio da silva bobo ile ikili forvet oynatmak yerine kendisinden hücuma dönük sağ kanat oyuncusu olarak faydalanmak istemiştir; işte o vakit bu adamı (vurgula: holosko) yapan özellikleri birer birer körermeye başlamıştır. ne yazık ki sonraki hocalar da bu modaya uymuş, holosko'nun forvet orjinini gözardı ederek kendisini sağ kanat oyuncusu olarak değerlendirmeyi(?) tercih etmişlerdir. bu anlayıştan 2012 yılı mart ayı itibariyle elimizde yıllık kontratı 2 milyon avroyu bulan bir enkaz kalmıştır.
yakın geçmişte bundesliga'nın orta sınıf santraforlarından iken -(vurgula: bochum vfl ) dönemini hatırlayın lütfen- ve slovakya milli takımının as hücumcusu olan stanislav sestak'ın bugün bursaspor'da maruz kaldığı muamele bu filmin devamı niteliğindedir. yönetmen yine aynıdır.
eminim şu an (vurgula: hansa rostock ) forması giyen ama gerçek anlamda bir fc nürnberg efsanesi olan bir başka slovak santrafor (vurgula: marek mintal ) (çok ağır bir sakatlık geçrimeseydi şu an muhtemelen bayern münih'te oynuyor olacaktı) de es kaza türkiye ligine gelseydi, sonu değişmezdi.
bu oyuncuların ayaklarına başkalarının kramponlarını giydirmekten vazgeçersek kim bilir belki de iklim değişir, akdeniz olur.
yakın geçmişte bundesliga'nın orta sınıf santraforlarından iken -(vurgula: bochum vfl ) dönemini hatırlayın lütfen- ve slovakya milli takımının as hücumcusu olan stanislav sestak'ın bugün bursaspor'da maruz kaldığı muamele bu filmin devamı niteliğindedir. yönetmen yine aynıdır.
eminim şu an (vurgula: hansa rostock ) forması giyen ama gerçek anlamda bir fc nürnberg efsanesi olan bir başka slovak santrafor (vurgula: marek mintal ) (çok ağır bir sakatlık geçrimeseydi şu an muhtemelen bayern münih'te oynuyor olacaktı) de es kaza türkiye ligine gelseydi, sonu değişmezdi.
bu oyuncuların ayaklarına başkalarının kramponlarını giydirmekten vazgeçersek kim bilir belki de iklim değişir, akdeniz olur.
1998 yılı ocak ayındaki ara transfer döneminde aston villa takımında yedek beklerken john benjamin toshack yönetimindeki beşiktaş'ın bir sonraki sezon için ön anlaşma imzaladığı, ancak sonradan vazgeçilen sırp asıllı hücuma dönük orta saha oyuncusu. saçlarını boyatmayı seven bu vatandaş, yeşilköy havalimanına indiğinde sarı saçlıydı yamulmuyorsam.
1999-2000 sezonu öncesi (b: beşiktaş)'a transfer edilmek üzere belçika ligi takımlarından (b: genk)'te forma giyerken (b: türkiye)'ye getirilip sağlık kontrolünden geçememesi üzerine vazgeçilen (b: gine)li hücum oyuncusu. ilginç bir şekilde aynı sezon (b: rıdvan dilmen ) yönetimindeki (b: fenerbahçe) ile anlaşmıştır. sağlık ocağından ayarlanan tanıdık bir doktor aracılığıyla sağlam raporu verilmiş olsa gerek ki, hiç kimse o vakit çekince koymamıştır. ilerleyen haftalarda sakatlığı nüksedince (b: fenerbahçe)'ye gelmesinde rol oynayan (b: ogün altıparmak ) ve oğlu (b: batur altıparmak ) sert eleştirilere maruz kalmıştır diye hatırlarım.
1994-1995 sezonunda beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyan christoph daum'un bir sezon sonrası için alınmasını ısrarla istediği hollandalı defans oyuncusu. o sezon auxerre forması giyen verlaat, "gelebilirim de gelmeyebilirim de. ne desem ki bilemedim. durun geleceğim galiba. yok ya gelmekten vazgeçtim. şaka şaka geleceğim lan vallahi bak" şeklinde yöneticileri bir müddet oyaladıktan sonra vfb stuttgart ile sözleşme imzalamıştır. bunun üzerine idarecilere küsüp surat yapan daum'un gönlünü hoş etmek üzere, bir akşam televizyonda "tarkan viking kanı" isimli filmi izleyen futbol şube sorumlusu ertesi gün uçağa atlayarak iskandinavya'dan ciddi bir paraya başka bir libero ile anlaşma sağlamıştır. (bkz: ronny johnsen)
ey editler editi söyle banaaa kimsin seeeen: bu hollandalı arkadaş aynı zamanda 1994 yılında kupa galipleri kupasında beşiktaş'a karşı auxerre formasını da giymiştir.
ey editler editi söyle banaaa kimsin seeeen: bu hollandalı arkadaş aynı zamanda 1994 yılında kupa galipleri kupasında beşiktaş'a karşı auxerre formasını da giymiştir.
bundesliga'da fc nurnberg forması giyerken 1999-2000 sezonunda feldkamp-briegel ikilisinin ısrarı üzerine beşiktaş'a transferi için ülkeye getirilen ancak yapılan sağlık kontrollerinde dizinden problemi olduğunun anlaşılması üzerine geri gönderilen hollandalı defans oyuncusu.
1999-2003 yılları arasında beşiktaş forması giymiş sol kanat oyuncusu. 1999-2000 sezonunda murat alaçayır ile altay'dan transfer edilmiş olup 4 sezon boyunca siyah-beyazlı formayı terletmiştir.
1999-2000 sezonunun yamulmuyorsam ara transfer döneminde bayram bektaş ile birlikte (b: altay)'dan (b: beşiktaş)'a getirilen sağ kanat oyuncusu. altay'da forma giyerken sağ taraftan rakip ceza sahasına yaptığı etkili bindirmelerle göz çarpar. gol atma becerisi de vardır. bilhassa istanbul büyükleriyle deplasmanda oynanan maçlarda sağ kanattan bu arkadaş, sol kanattan (b: bayram) elbirliği ile bayağı canlar yakmışlardır. "bize karşı iyi oynayanı hemen transfer etmeliyiz" zihniyetinin hâkim olmasının kaymağını da (b: beşiktaş) özelinde yiyen futbolculardan birisi olmuştur.
ne var ki (b: beşiktaş)'ta, (b: altay)'da gösterdiği performansın yanına yaklaşamaz. hans peter briegel kendisine yeterince şans verir vermesine de, niyeyse kafası başka yerde olan bir oyuncu imajı çizmiştir. dalgın ve savruktur. onu kazanmak isteyen taraftarlar, idmana baklava getiriken, (b: murat)'a da boyoz, kumru, gevrek ve çiğdemden oluşan hediye sepeti de hazırlamayı ihmal etmezler. ama bir türlü istenilen performansı sergileyemez. 2001 yılında (b: beşiktaş)'tan ayrılarak (b: diyabakırspor)'un yolunu tutar. iki yıl burada oynadıktan sonra bir sezonluk (b: sakaryaspor) deneyimi yaşar ve yeniden burnunda tüten (b: izmir)'e döner. en parlak günlerini yaşadığı (b: altay) ile yeniden yeşil sahalarda boy gösterir. 2005-2008 (b: izmirspor), 2008-2010 (b: ankara jandarmagücü), 2010-2011 (b: somaspor) dönemleri futbol kariyerinin son demlerini geçirdiği basamaklar olmuştur.
şimdilerde (b: altay) u-16 takımının hocalığını yürütmektedir.
ne var ki (b: beşiktaş)'ta, (b: altay)'da gösterdiği performansın yanına yaklaşamaz. hans peter briegel kendisine yeterince şans verir vermesine de, niyeyse kafası başka yerde olan bir oyuncu imajı çizmiştir. dalgın ve savruktur. onu kazanmak isteyen taraftarlar, idmana baklava getiriken, (b: murat)'a da boyoz, kumru, gevrek ve çiğdemden oluşan hediye sepeti de hazırlamayı ihmal etmezler. ama bir türlü istenilen performansı sergileyemez. 2001 yılında (b: beşiktaş)'tan ayrılarak (b: diyabakırspor)'un yolunu tutar. iki yıl burada oynadıktan sonra bir sezonluk (b: sakaryaspor) deneyimi yaşar ve yeniden burnunda tüten (b: izmir)'e döner. en parlak günlerini yaşadığı (b: altay) ile yeniden yeşil sahalarda boy gösterir. 2005-2008 (b: izmirspor), 2008-2010 (b: ankara jandarmagücü), 2010-2011 (b: somaspor) dönemleri futbol kariyerinin son demlerini geçirdiği basamaklar olmuştur.
şimdilerde (b: altay) u-16 takımının hocalığını yürütmektedir.
süleyman seba'nın sözleşme yenilemek için gelen metin tekin'e ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle kendisine hemen ödeme yapılamayacağını ifade etmek adına sarfettiği cümle.
bilindiği üzere işaret her zaman adresin kendisi değildir. endüstriyel futbol realitesinin, sahip olduğu dolar yeşili kramponun vidalı tabanına çaktırdığı aynayı genç futbolcunun yüzüne tutması, tarafgirlik noktasında bulunan bizlerin aynı futbolcu üzerinde yapacağımız değerlendirmelerinin duygusal zeminini oluşturur. (b: beşiktaş) özelinde bir şeyler söylemek gerekirse aidiyet referanslarını "gelenek", "duruş", "öz kaynak" gibi olgular üzerinden ortaya koyan taraftar modeli ile "ne pahasına olursa olsun başarı", "yetenekli oyuncu", "kazanana öykünme" tercihleri aracılığyla açıklayan taraftar modeli arasındaki uçurum her ne kadar derinleşse de adres bellidir: desteklediğimiz takım. dolayısıyla siyah-beyaz ortak paydasında dile getirilen düşünceler, bütünü oluşturan parçaların işleyişine zarar verdiği andan itibaren bunun zararı öznenin bizzat kendisine dokunur (ki burada özne beşiktaştır) ve elimizden kayıp gittiğinde "çok seviyordum öldürdüm hâkim bey" noktasında bir betimleme hiçbirimizi mazur göstermeyecektir.
yukarıda tarif ettiğim taraftar modellerinden birinci gruba meyleden birisi olarak kişisel kanaatim ne zaman ki bu camia 2004 yılından itibaren kendi tanımını kendi dışında aramaya başlamıştır; o zaman siyahı beyazdan değil de beyazı beyazdan ayırmak zorlaşmıştır. 2004 sonrası (b: beşiktaş) yönetimleri alışkın olmadığı bir yolu tercih ederek riski üstlenmişse de, geleneğin tamamen reddi üzerine inşa edilmiş yöntem problemi nedeniyle vaad ettiği her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. son iki günde (b: serdal adalı)'nın, (b: ibrahim altınsay)'ın ve (b: murat aksu)'nun yaptıkları açıklamaları lütfen bir kez daha dikkatle okuyun. sizce de durum (b: carlos carvalhal)'in teknik yetersizliğinden/insanlık vasıflarından veya "quaresma'ya bu yapılır mıydı be kardeşim" heyecanından daha ciddi ve endişe verici değil midir?
illâ ki bu camianın ismi bir takım sembollerle özdeşletirilmek istenirse, beşiktaş kimdir?
beşiktaş, klubü (b: vincente del bosque)'ye milyonlarca euro tazminat ödemek zorunda bırakan (b: yıldırım demirören ) değil, (b: ertuğrul sağlam)'ın bonservisi için gerekli olan parayı kasadan elleri titreyerek çıkaran (b: süleyman seba)dır.
beşiktaş, müsait durumundaki arkadaşına pas atmak yerine "kral yapmayacaksın kral olacaksın" sanrısına bürünmüş (b: batuhan karadeniz ) değil; kendilerini tesislere götürüp getiren servis araçları dahi kaldırılmış olmasına ve konteynerleri soyunma odası olarak kullanmak zorunda bırakılmalarına rağmen ileride bir gün bu formayı giymenin hayaliyle yaşayan genç ve minik takım oyuncularıdır.
velhasıl...
beşiktaş, (b: cigano) değil; (b: oğlum sarı)dır.
bu akşam tur geçilse de geçilmese de; hal ve gidişin bu derece zayıf olduğu kurumsal ortamı akıldan çıkarmayarak üzerinde konuşacağınız bir takımımız olmazsa, konuştuklarımızın da hiçbir önemi olmayacağını göz önünde bulundurarak daha serin kanlı değerlendirmeler yapılması ümidiyle...
bilindiği üzere işaret her zaman adresin kendisi değildir. endüstriyel futbol realitesinin, sahip olduğu dolar yeşili kramponun vidalı tabanına çaktırdığı aynayı genç futbolcunun yüzüne tutması, tarafgirlik noktasında bulunan bizlerin aynı futbolcu üzerinde yapacağımız değerlendirmelerinin duygusal zeminini oluşturur. (b: beşiktaş) özelinde bir şeyler söylemek gerekirse aidiyet referanslarını "gelenek", "duruş", "öz kaynak" gibi olgular üzerinden ortaya koyan taraftar modeli ile "ne pahasına olursa olsun başarı", "yetenekli oyuncu", "kazanana öykünme" tercihleri aracılığyla açıklayan taraftar modeli arasındaki uçurum her ne kadar derinleşse de adres bellidir: desteklediğimiz takım. dolayısıyla siyah-beyaz ortak paydasında dile getirilen düşünceler, bütünü oluşturan parçaların işleyişine zarar verdiği andan itibaren bunun zararı öznenin bizzat kendisine dokunur (ki burada özne beşiktaştır) ve elimizden kayıp gittiğinde "çok seviyordum öldürdüm hâkim bey" noktasında bir betimleme hiçbirimizi mazur göstermeyecektir.
yukarıda tarif ettiğim taraftar modellerinden birinci gruba meyleden birisi olarak kişisel kanaatim ne zaman ki bu camia 2004 yılından itibaren kendi tanımını kendi dışında aramaya başlamıştır; o zaman siyahı beyazdan değil de beyazı beyazdan ayırmak zorlaşmıştır. 2004 sonrası (b: beşiktaş) yönetimleri alışkın olmadığı bir yolu tercih ederek riski üstlenmişse de, geleneğin tamamen reddi üzerine inşa edilmiş yöntem problemi nedeniyle vaad ettiği her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. son iki günde (b: serdal adalı)'nın, (b: ibrahim altınsay)'ın ve (b: murat aksu)'nun yaptıkları açıklamaları lütfen bir kez daha dikkatle okuyun. sizce de durum (b: carlos carvalhal)'in teknik yetersizliğinden/insanlık vasıflarından veya "quaresma'ya bu yapılır mıydı be kardeşim" heyecanından daha ciddi ve endişe verici değil midir?
illâ ki bu camianın ismi bir takım sembollerle özdeşletirilmek istenirse, beşiktaş kimdir?
beşiktaş, klubü (b: vincente del bosque)'ye milyonlarca euro tazminat ödemek zorunda bırakan (b: yıldırım demirören ) değil, (b: ertuğrul sağlam)'ın bonservisi için gerekli olan parayı kasadan elleri titreyerek çıkaran (b: süleyman seba)dır.
beşiktaş, müsait durumundaki arkadaşına pas atmak yerine "kral yapmayacaksın kral olacaksın" sanrısına bürünmüş (b: batuhan karadeniz ) değil; kendilerini tesislere götürüp getiren servis araçları dahi kaldırılmış olmasına ve konteynerleri soyunma odası olarak kullanmak zorunda bırakılmalarına rağmen ileride bir gün bu formayı giymenin hayaliyle yaşayan genç ve minik takım oyuncularıdır.
velhasıl...
beşiktaş, (b: cigano) değil; (b: oğlum sarı)dır.
bu akşam tur geçilse de geçilmese de; hal ve gidişin bu derece zayıf olduğu kurumsal ortamı akıldan çıkarmayarak üzerinde konuşacağınız bir takımımız olmazsa, konuştuklarımızın da hiçbir önemi olmayacağını göz önünde bulundurarak daha serin kanlı değerlendirmeler yapılması ümidiyle...
yönetim kurulu listelerini ve projelerini ivedilikle beklediğim ışık bakışlılar. gölge kabine oluşturan da çıkarsa bir defaya mahsus (b: hulusi kentmen ) taklidi bile yapabilirim.
postmodernizm ya da geç kapitalizmin kültürel mantığı - fredric jameson.
1995-1996 sezonunda beşiktaş forması giymeye gayret etmiş kalıplı gurbetçi orta saha oyuncusu. 1994-1995 sezonunda christoph daum yönetiminde şampiyon olan beşiktaş, şampiyonlar ligine kalma hedefiyle transfer dönemine girer. yamulmuyorsam bu dönem süleyman seba başkanlığında en çok para harcanan sezon olur. ronny johnsen, stefan kuntz, ertuğrul sağlam, orhan kaynak gibi isimler önemli maliyetlerle takıma kazandırılır. bir de hollanda liginde mücadele eden fortuna sittard takımından, o sezon takımının en çok gol atan oyuncusu ünvanı ile bir futbolcu transfer edilir ki işte bu isim de fuat ustadır.
çok geçmeden spor basınında daum'un ağzından bu sezonun en umut vaad eden transferinin fuat usta olduğu yazılır/çizilir. "geleceğin yıldızı" sıfatı ışık hızıyla yapıştırılarak, taraftarda yüksek bir beklenti yaratılır. ilk hazırlık maçında sahadaki diğer on futbolcudan hariç dikkatle takip edilir. pek bir varlık gösteremez ancak uzaktan çektiği mermi gibi bir şut vardır ki -kale direğini az farkla sıyırıp auta çıkmıştır- insanların kafasında "lan acaba mı?" sorusunun belirmesine neden olmuştur. ne var ki haftalar ilerledikçe pek çok beşiktaş'lının kafasında canlandırılan futbolcu prototipiyle uzaktan yakından alakası olmadığı anlaşılır. hatta transfer edildiğinde kendisini yere göğe koyamadığı söylenen daum, fuat usta'ya sadece yedi maçta görev vermiştir.
sezon sonu hollanda 'ya geri dönen fuat usta, burada cambuur, sparta rotterdam, maastricht gibi takımların formasını giydikten sonra futbola başladığı fortuna sittard'ta jübilesini yapmıştır. daha sonra guus hiddink'in a milli takımın başına geçmesiyle birlikte, kendisi de a 2 milli takımının başına hoca olarak getirilir. 2012 yılı itibariyle bu görevin bir başka beşiktaş'lıya devreder. (bkz: gökhan keskin)
biraderi suat usta da benzeri umutlarla bir dönem galatasaray'a transfer edilmişse de akıbeti abisinin durumundan çok farklı olmamıştır denilebilir. evet dostlaaar bir "acaba bu yeni gelen gurbetçi bizde mehmet scholl etkisi yaratır mı lan" isimli programımızın daha sonuna geldik. önümüzdeki programlarda daha başka örneklerle (necat aygün olurrrrr, ersen martin olurrrr, atilla birlik olurrrr) görüşmek dileğiyle. esen kalın. unutmadan bu bölümümüzün ödüllü sorusunu da izleycilerime soralım: bu fuat ve suat usta kardeşlerin türkiye'de oynadıkları süre müddetince iyi ya da kötü futbolcu olduğuna dair kesin bir kanaatiniz var mıdır ? tatmin edici cevabı veren ilk yüz kişiye renkli cicozlarımı paylaştıracağım.
çok geçmeden spor basınında daum'un ağzından bu sezonun en umut vaad eden transferinin fuat usta olduğu yazılır/çizilir. "geleceğin yıldızı" sıfatı ışık hızıyla yapıştırılarak, taraftarda yüksek bir beklenti yaratılır. ilk hazırlık maçında sahadaki diğer on futbolcudan hariç dikkatle takip edilir. pek bir varlık gösteremez ancak uzaktan çektiği mermi gibi bir şut vardır ki -kale direğini az farkla sıyırıp auta çıkmıştır- insanların kafasında "lan acaba mı?" sorusunun belirmesine neden olmuştur. ne var ki haftalar ilerledikçe pek çok beşiktaş'lının kafasında canlandırılan futbolcu prototipiyle uzaktan yakından alakası olmadığı anlaşılır. hatta transfer edildiğinde kendisini yere göğe koyamadığı söylenen daum, fuat usta'ya sadece yedi maçta görev vermiştir.
sezon sonu hollanda 'ya geri dönen fuat usta, burada cambuur, sparta rotterdam, maastricht gibi takımların formasını giydikten sonra futbola başladığı fortuna sittard'ta jübilesini yapmıştır. daha sonra guus hiddink'in a milli takımın başına geçmesiyle birlikte, kendisi de a 2 milli takımının başına hoca olarak getirilir. 2012 yılı itibariyle bu görevin bir başka beşiktaş'lıya devreder. (bkz: gökhan keskin)
biraderi suat usta da benzeri umutlarla bir dönem galatasaray'a transfer edilmişse de akıbeti abisinin durumundan çok farklı olmamıştır denilebilir. evet dostlaaar bir "acaba bu yeni gelen gurbetçi bizde mehmet scholl etkisi yaratır mı lan" isimli programımızın daha sonuna geldik. önümüzdeki programlarda daha başka örneklerle (necat aygün olurrrrr, ersen martin olurrrr, atilla birlik olurrrr) görüşmek dileğiyle. esen kalın. unutmadan bu bölümümüzün ödüllü sorusunu da izleycilerime soralım: bu fuat ve suat usta kardeşlerin türkiye'de oynadıkları süre müddetince iyi ya da kötü futbolcu olduğuna dair kesin bir kanaatiniz var mıdır ? tatmin edici cevabı veren ilk yüz kişiye renkli cicozlarımı paylaştıracağım.
elleri cayır cayır yanan bir zoran erceg (24 s, 8 rb.) ve en iyi yardımcı erkek oyuncu pops mensah bonsu'nun (22 s, 10 rb.) etkili performanslarıyla 74-73 kazandığımız maçtır.
üçüncü çeyrekte ritmini kaybetmiş bir (b: arroyo) var. top kayıplarının üzerine bir de sportmenlik dışı faul aldı. mehmet yağmur girdi yerine. (b: kemp) de yedi sayıda takıldı kaldı. üçüncü çeyrek itibariyle şu ana kadar zoran erceg ve pops mensah bonsu'nun sırtında gidiyor takım.
1999-2000 sezonunda "ferman hans peter briegel'inse tüm almanlar bizimdir" düsturundan hareketle markus münch ve thomas hengen ile birlikte beşiktaş'a gelen sıkılgan stoper. zaten o dönemin beşiktaş'ını, osmanlı devleti'nin askeri teşkilatlanmasının modernizasyon sürecinde (vurgula: prusya) modelini örnek aldığı zaman dilimindeki alman subayların eğitmen olarak görevlendirildiği 18. yüzyıl ile özdeşleştirmek mümkündür. ya da ben kuruntu yapıyorum, bilemedim şimdi. efendime söyleyeyim (ne güzel bir kalıp bu ya) sekiz sezonluk (vurgula: fc kaiserslautern ) kariyeri, siyah beyazlı taraftarları umutlandırsa da sergilediği futbol vasatı aşamamıştır. beşiktaş'ın stoperden sağ bek türetme geleneğinin tarihsel arka planını schafer ile başlatmak mümkündür ki, gerçekten belli bir periyod defansın sağında da görev yapmıştır.
thomas hengen'in, nişanlısının "thomassss hemen yarın eşyalarımızı toplayıp almanya'ya dönüyoruz anladın mı? ben babamın evinden istanbul'un egzoz kokusunu çekmeye gelmedim, yoksa yüzüğü çıkarıp koyayım şifonyerin üstüne bu iş burada bitsin" şeklindeki çıkışı üzerine takımdan erken ayrılmasıyla schafer bir miktar demoralize olsa da markus münch kendisini ikna etmiş; tüm ciddiyetiyle antremanlara asılmasını sağlamıştır. görev aldığı maçlar boyunca elinden geleni ortaya koymuş olmasına rağmen, serdar bilgili'nin başkanlığa seçildiği 2000 yılıyla birlikte yeniden yapılanmaya giden beşiktaş ile yolları ayrılır. (vurgula: hannover 96 ) takımı ile anlaşır. (bu takımın sahibi (vurgula: mustafa yolaşan ) olsaymış harika olurmuş) iki sezon bu takımda forma giydikten sonra (vurgula: fc saarbrücken) ile sözleşme imzalar. son olarak 2007 yılında yuvası olarak kabul edeceğimiz (vurgula: fc kaiserslautern)'de futbolu bırakır.
şimdilerde (vurgula: fc kaiserslautern ) rezerv takımında yardımcı hocalık görevini yürütmekte olup, arta kalan zamanlarında uydu üzerinden (vurgula: trt gap ) kanalındaki (vurgula: bu toprağın sesi ) programını izlemektedir.
thomas hengen'in, nişanlısının "thomassss hemen yarın eşyalarımızı toplayıp almanya'ya dönüyoruz anladın mı? ben babamın evinden istanbul'un egzoz kokusunu çekmeye gelmedim, yoksa yüzüğü çıkarıp koyayım şifonyerin üstüne bu iş burada bitsin" şeklindeki çıkışı üzerine takımdan erken ayrılmasıyla schafer bir miktar demoralize olsa da markus münch kendisini ikna etmiş; tüm ciddiyetiyle antremanlara asılmasını sağlamıştır. görev aldığı maçlar boyunca elinden geleni ortaya koymuş olmasına rağmen, serdar bilgili'nin başkanlığa seçildiği 2000 yılıyla birlikte yeniden yapılanmaya giden beşiktaş ile yolları ayrılır. (vurgula: hannover 96 ) takımı ile anlaşır. (bu takımın sahibi (vurgula: mustafa yolaşan ) olsaymış harika olurmuş) iki sezon bu takımda forma giydikten sonra (vurgula: fc saarbrücken) ile sözleşme imzalar. son olarak 2007 yılında yuvası olarak kabul edeceğimiz (vurgula: fc kaiserslautern)'de futbolu bırakır.
şimdilerde (vurgula: fc kaiserslautern ) rezerv takımında yardımcı hocalık görevini yürütmekte olup, arta kalan zamanlarında uydu üzerinden (vurgula: trt gap ) kanalındaki (vurgula: bu toprağın sesi ) programını izlemektedir.
başkanlığa adaylığını resmen açıklamış eski yönetici. listesinde ibrahim altınsay'ın da olduğuna dair söylentiler var.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?