1990'lı yılların başlarında her transfer döneminde ismi beşiktaş ile anılan "doctor" lakaplı güney afrika asıllı orta saha oyuncusu. kendisi bir kaizer chiefs efsanesi sayılıp; o yıllarda ne zaman gazetelerin spor sayfasını açsak beşiktaş'a gelmesinin an meselesi olduğu yazılmış/çizilmiştir. hatta bir gün milliyet gazetesi'nin spor sayfasına baktığımızda -o zamanlar milliyet'in spor haberleri arka sayfadan başlardı- bir karikatüre de konu olmuştur. şöyle ki khumalo elinde bir mızrakla afrika kabilelerinin yerel kıyafeti giydirilmiş şekilde çizilmiş ve beşiktaş'lı taraftarlara "unga bunga beşiktaş şampiyonga" demiştir. berbat bir mizah anlayışıymış. çocuk hâlimle bile gülmemiştim. neyse dostlar sonuçta khumalo beşiktaş'a hiç gelmedi ancak onun yerine güney afrika'dan başka bir delikanlı paketlenip servis edildi. (bkz: fani madida)
20 ekim 1993 afc ajax beşiktaş maçı'nda 2-1 mağlup olmamıza rağmen yapmış olduğu kurtarışlarla kara kartalları olası bir faciadan kurtaran emektar kaleci. ayrıca bu performansı beşiktaş'a ikinci kez geldiğinde sergilemiştir.
"h" harfini telaffuz edemediği için bazı durumlarda sıkıntı yaşayan beşiktaş'ın eski kalecilerinden. bir akşam takımla kamp yaptıkları otelden ailesini aramak ister. santrali arayarak bağlanmak için hat isteyecektir. görevli memureye "iyi günler ben bir at istiyorum da" şeklinde başlayan bir diyalogdan sonra telefon yüzüne kapanır.
ancak çok daha kötüsü feyyaz uçar ve arkadaşları tarafından kendisine yapılandır. olay bir mc donald's şubesinde geçer. ve sipariş vermesi için şener'i gönderirler. olaylar gelişir.
ancak çok daha kötüsü feyyaz uçar ve arkadaşları tarafından kendisine yapılandır. olay bir mc donald's şubesinde geçer. ve sipariş vermesi için şener'i gönderirler. olaylar gelişir.
1980'lerin ortasında pek çok çocuğun cumartesi gününe bozuk psikoloji ile devam etmesinin müsebbibi çizgi film. malmoth, rüyaların daimi misafiriydi. 1990'dan itibaren yerini freddy krueger'e bıraktı.
en önemli özelliği kimsenin farkında olmadığı yetenekleri herkesten önce keşfetmesi olan futbol yorumcusu. şöyle ki olympique lyonnais forması ile harikalar yaratan michael essien 2005 yazında 38 milyon euro karşılığında chelsea fc'ye transfer olur. tüm avrupa bu transferi konuşmaktadır. derken chelsea'nin o sezon ligdeki ilk maçını yorumlayacaktır ömer ağabey. essien orta sahada döktürmektedir. bizimki yorumu patlatır: "yalnız ben bu essien'i çok beğendim." benzer analizleri; " bu lampard çok iyi oyuncu", "benim beğendiğim bir oyuncu da bu hleb[ybkz]swh[/ybkz]" şeklindedir.
yamulmuyorsam (b: ata inşaat)'ın sahibi ve burger king'i türkiye'ye getiren firmanın % 30 hissedarıdır.
yamulmuyorsam (b: ata inşaat)'ın sahibi ve burger king'i türkiye'ye getiren firmanın % 30 hissedarıdır.
beşiktaş'ın "önemli takımlara gol atan futbolcuları transfer etmeliyiz" temalı gudik transfer politikasının en verimsiz sürümü olan, 1996-1999 yılları arasında siyah beyaz formayı giymiş sağ kanat oyuncusu. 1995-1996 sezonunda (vurgula: vanspor) forması ile deplasmanda (vurgula: trabzonspor)'a gol atıp bordo mavilileri şampiyonluktan etmekten, kendi takımını da ligde bırakmaktan başka ne tip bir vasfının olduğunu bu yaşıma geldim henüz çözebilmiş değilim. ama dur yahu bu civan mert ciddi ciddi o sezon ligin kaderi ile oynamış.
neyse hanımlar beyler. hani çoğunuz her yemekten sonra birer çorba kaşığı ekrem dağ'a iyi dileklerinizi sunuyorsunuz ya. hah işte size bir doz (vurgula: erkan avseren ) veririm, futbola küsersiniz. siz hiç rakip köşe gönderinin dibinden kullandığı taç atışının auta çıktığı bir adam gördünüz mü? ben gördüm. hem de kapalı tribünden. beş bin kişi dona kaldı. küfür edecek de herkes, olayı çözmeye çalışıyoruz. herkes birbirine bakıyor. televizyonun pozisyonu tekrar göstereceğini sanıyoruz ancak erkan stadyumda olduğumuzu bile unutturmuş bize. düşünün artık. bu adam hem rasim kara hem de john benjamin toschak döneminde ilk 11'in vazgeçilmezi oldu. artık idman sonrası bu iki teknik adama memleketten getirdiği tarhana, bulgur, patlıcan kurusunu filan veriyordur. yoksa mümkün değil arkadaş. doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor.
1999 yılında beşiktaş'tan ayrılan erkan, sırasıyla (vurgula: siirt jetpa), (vurgula: diyarbakıspor) ve (vurgula: kayseri erciyesspor)'da forma giydikten sonra futbolu bırakarak sevenlerini üzmüştür.
şimdi düşündüm de dönemin transfer komitesinin muhtemelen kafası karışıktı. yoksa bir takıma aynı sezon hem erkan avseren hem daniel amokachi transfer edilmez. edilemez.
neyse hanımlar beyler. hani çoğunuz her yemekten sonra birer çorba kaşığı ekrem dağ'a iyi dileklerinizi sunuyorsunuz ya. hah işte size bir doz (vurgula: erkan avseren ) veririm, futbola küsersiniz. siz hiç rakip köşe gönderinin dibinden kullandığı taç atışının auta çıktığı bir adam gördünüz mü? ben gördüm. hem de kapalı tribünden. beş bin kişi dona kaldı. küfür edecek de herkes, olayı çözmeye çalışıyoruz. herkes birbirine bakıyor. televizyonun pozisyonu tekrar göstereceğini sanıyoruz ancak erkan stadyumda olduğumuzu bile unutturmuş bize. düşünün artık. bu adam hem rasim kara hem de john benjamin toschak döneminde ilk 11'in vazgeçilmezi oldu. artık idman sonrası bu iki teknik adama memleketten getirdiği tarhana, bulgur, patlıcan kurusunu filan veriyordur. yoksa mümkün değil arkadaş. doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor.
1999 yılında beşiktaş'tan ayrılan erkan, sırasıyla (vurgula: siirt jetpa), (vurgula: diyarbakıspor) ve (vurgula: kayseri erciyesspor)'da forma giydikten sonra futbolu bırakarak sevenlerini üzmüştür.
şimdi düşündüm de dönemin transfer komitesinin muhtemelen kafası karışıktı. yoksa bir takıma aynı sezon hem erkan avseren hem daniel amokachi transfer edilmez. edilemez.
futbolcu olarak liverpool'a transfer olduğu sene[ybkz]swh[/ybkz] ikinci genel savaş nedeniyle ingiliz ordusunda görev yapmış; dolayısıyla formasını giyebilmek için savaşın bitmesini beklemek durumunda kalmış futbol adamı. büyük şef william bill shankly'nin inzivaya çekilmesinden sonra 1974 yılında kırmızıların teknik direktörü olmuştur. 1976 yılında şampiyon kulüpler kupası'nda (b: trabzonspor) ile eşleştiklerinde "eğer bu kasaba takımına yenilirsek futbolda yüzyılın olayı olur." cümlesini sarfetmiş; neyseki uşaklar tikine oynayup kendilerini 1-0'lık mağlubiyetle uğurlamıştır. neden sonraki sene (b: ali kemal denizci)'yi liverpool'a transfer etmemiş diye düşündüm ben aklım erdiği yıllarda. meğer yetiştirdiği öğrencisine ayıp etmek istememiş. (bkz: kenny dalglish)
sırrı süreyya önder ile engin günaydın'ın şu şekilde sohbetine konu olmuş filmdir.[ybkz]swh[/ybkz]
http://tinyurl.com/7waohhr
http://tinyurl.com/7waohhr
2010 yazında borussia dortmund tarafından 350 bin euro'ya transfer edilen japon orta saha oyuncusu. iki sezondur gösterdiği performans ile sir alex ferguson'un gözetimi altındaydı. seneye manchester united'ta forma giyeceğini söylediği haberleri ortalıkta dolaşıyor.
uzatmaya giden maçta kendi sahasında hawks'ı 90-84 mağlup ederek seride 2-1 öne geçmişlerdir. rajon rondo bir maçlık bir moladan sonra kaldığı yerden devam ederek triple - double ile müsabakayı tamamlamıştır.
bir de uyarı notu iliştirelim. hawks'ta josh smith bu karşılaşmada forma giymemiştir.
marx'ın, (b: alman sosyal demokrat işçi partisi)'nin uygulamayı düşündüğü politikaları içeren (b: gotha programı)'nın eleştirisi ile kontağı çevirmenin ideal bir başlangıç olabileceği geçiş süreci.
1986 yılında eskişehirspor forması ile birlikte türkiye serüvenine başlamış; 1987 -1989 yılları arasında da beşiktaş kalesini korumuş yugoslav kaleci. uzun boylu olduğu için yerden sert olarak çekilen şutları kurtaramamasıyla bilinirdi. beşiktaş forması giyerken en az gol yiyen kaleci olmak gibi edindiği sıfatları kendi yeteneklerinden ziyade recep çetin, gökhan keskin, ulvi güveneroğlu ve kadir akbulut'tan oluşan defans dörtlüsüne borçludur. partizan'da oynadığı dönemlerden takım arkadaşı olan (vurgula: cevat prekazi ) aracılığıyla türkiye'ye gelir. işin ilginç yanı ülkesinde de adı şike skandalına karışmıştır. 7-8 yıl kadar önce partizan'ın kaleci antrenörü olarak görev yaptığı aklımda kalmış.
her zaman hatırlanacağı malûm maç ile bitirelim. recep yine çok dobra, fikret yine asabiyetle karışık inceden bitirim, sinan yine çok itici.
http://tinyurl.com/q78qs
her zaman hatırlanacağı malûm maç ile bitirelim. recep yine çok dobra, fikret yine asabiyetle karışık inceden bitirim, sinan yine çok itici.
http://tinyurl.com/q78qs
antalyaspor ile iki yıllık ön protokol imzalayan beşiktaş eski kalecisi.
an itibariyle beşiktaş - galatasaray nostalji serisini yayınlamaktadır.
adale yırtığı nedeniyle 15 gün sahalardan uzak kalacağı haberleri gelen oyuncu. umarım sezonu kapatmamıştır. resmi bir açıklama gelse iyi olacak. bilgi kirliliği var. sponsor gecikmesi nedeniyle sezon başı planlarına geç başlanıldığından ergin ataman'ın kısıtlı türk oyuncu transferi yapmak zorunda bırakılmasının şampiyonluk gibi küçük bir maliyeti olacak bu gidişle.
elveda rumeli isimli dizinin kimi bölümlerinin sonundaki (b: yasemin göksu ) yorumuyla geniş kitlelerin tanıştığı uzun menzilli rumeli türküsü.
(bkz: öksüz başlık sevmeyen birkaç iyi adam)
(bkz: öksüz başlık sevmeyen birkaç iyi adam)
hayatını anlatan belgesel[ybkz]swh[/ybkz] an itibariyle ntvspor ekranlarındadır.
beşiktaş'ın pin kodu.
---------------alıntı---------------
yağmur altında, kasıklarına kadar kül ve çamur içinde futbol oynamaya çalışırken izlediği çocuklar için bir şeyler yapmalıydı ahmet şerafettin. mesela oynayabilecekleri ve beşiktaş'a ait bir stad. ahmet şerafettin tüm yasaklamalara ve ağır hastalığına rağmen izmir deplasmanına gitti. yolda yine fenalaştı ama belli etmedi. o gün verdiği sözü tuttu ve yine o gün maç yaptıklari stadı beşiktaş adına alıp, yaptırttı.
-ah dostum şerafettin... hastasın biliyorsun, yatakta olman gerekirken hâlâ beşiktaş, hâlâ beşiktaş.... beşiktaş seni öldürecek dostum bu genç yaşında dedi doktor enver .
ince bir sesle "feda" dedi şeref bey.
---------------alıntı---------------
foreverbesiktas.com'daki dostlar yukarıdaki yaşanmışlıktan yola çıkarak bir tişört tasarlamışlar. yakın zamanda beşiktaş kartal yuvalarında satışa sunulacağı haberi geldi.
http://tinyurl.com/7j4lf5v
edit: az önce tişört tasarımının foreverbesiktas.com ile ilgisi olmadığını öğrendim. gürkan özbalkanlı isimli bir arkadaşımıza aitmiş. bilgi için sercn'e teşekkürler.
---------------alıntı---------------
yağmur altında, kasıklarına kadar kül ve çamur içinde futbol oynamaya çalışırken izlediği çocuklar için bir şeyler yapmalıydı ahmet şerafettin. mesela oynayabilecekleri ve beşiktaş'a ait bir stad. ahmet şerafettin tüm yasaklamalara ve ağır hastalığına rağmen izmir deplasmanına gitti. yolda yine fenalaştı ama belli etmedi. o gün verdiği sözü tuttu ve yine o gün maç yaptıklari stadı beşiktaş adına alıp, yaptırttı.
-ah dostum şerafettin... hastasın biliyorsun, yatakta olman gerekirken hâlâ beşiktaş, hâlâ beşiktaş.... beşiktaş seni öldürecek dostum bu genç yaşında dedi doktor enver .
ince bir sesle "feda" dedi şeref bey.
---------------alıntı---------------
foreverbesiktas.com'daki dostlar yukarıdaki yaşanmışlıktan yola çıkarak bir tişört tasarlamışlar. yakın zamanda beşiktaş kartal yuvalarında satışa sunulacağı haberi geldi.
http://tinyurl.com/7j4lf5v
edit: az önce tişört tasarımının foreverbesiktas.com ile ilgisi olmadığını öğrendim. gürkan özbalkanlı isimli bir arkadaşımıza aitmiş. bilgi için sercn'e teşekkürler.
hiçbir zaman kolay açılamadım sana. ismimin baş harfleri de acz tutmuyordu oysa zarifoğlu gibi. milyonlar marşlarla, tezahüratlarla sevgilerini serdi ambleminin gölgesine. ben tribünde de sessiz sedasız izledim seni, evin salonunda da. tırnaklarımı kemirdim tökezlediğin zaman. mağlup olacaksın diye değil. incinmen incitecekti. kazandığında tebessüm ettim loş ortamlarda sana farkettirmeden.
formanın siyah beyaz parmaklıklarının arkasından baktım dünyaya. bir mucizeye ihtiyaç duyduğum zaman yusuf tunaoğlu vardı. hızlı hareket etmem gerekliyse hayatımda metin tekin'i çıkardın karşıma. sınıfın en çalışkanı olacaksa bir küçük hayranın, annesinin telkinlerini değil de rıza çalımbay'ın koşuşturmasını dikkate alacaktı. tofaş'ın kartal modeliydi en güzel araba. taksi çağırılacaksa o tercih edilmeliydi. mahallenin birinde bir çocuk, arkadaşını kaleye geçirip ona şut çekerken, 70 yaşındaki bir sevdalın "heyt be şifo memet gibi vuruyor yeğenim" diye gürlediğini gördüğümde benim sana açılabilmem için hangi fırından ne kadar ekmek yemem gerektiği düştü aklıma. gece uyumadan önce daniel amokachi posterinin önünde bağdaş kurup ertesi gün oynanacak uefa kupası maçı için dua eden heyecanlı bir lise talebesi yaklaşık bir on beş yıl daha bekledi cesaretini toplayıp senin karşına çıkabilmek için. adı hakkı, şükrü, recep olanlar varsa etrafımda, ilk onları alırdım takıma, yan sınıfla maç yapacaksak. futbolu bilip bilmedikleri kimin umrunda ki. senin dikkatini çekmeye çalışmak paha biçilebilir mi?
çoğunlukla sana gönül verenin az olduğu veya hiç olmadığı ortamlarda büyüdüm. diğerleri vıcık vıcık aşıktı sarıya kırmızıya laciverte. ben ise sırılsıklam sana. bana kendi çocuklarından daha düşkün olan teyzem, henüz çok küçük bir takipçinken bu satırların yazarına kendi desteklediği takımı tutturabilmek için neler yapmadı ki. ördüğü berelere atkılara elimi uzatırken, seninle göz göze gelip vazgeçtim her seferinde. çok aşığın var diyorlardı. niye inkâr edesin ki. hepsi bir değişik tutkuyla bağlıydı sana eminim. beni merak edecek olursan, 1987'de önce malatya'da hemen sonrasında istanbul'da çok incittiler seni. gizli gizli göz yaşı döktüğümü düşünüyordum. iki oda bir salonun neresinde gizleneceksem artık. 1993'te de pek canını yaktılar. aldırma diyordu senin yanında duranlar. ben daha şaşkındım. ne söyleyeceğini bilmeyeceğin anlar oluyor mutlaka insanın hayatında. sana bir şekilde bağlanmışsak farkındasındır bu anların sayısı daha artıyor."aldırma" diyerek teselli edilemeyeceğini düşündüm o zaman. o gün bugündür ne zaman mağlup olsan siyahı beyazı kuşanıp çıkıyorum sokaklara. hiçbir şey olmamış gibi. "yenilmişler hâlâ formasını giyiyor" ahmaklığı seni de beni de güldürmeye yeter diye düşünüyorum.
kimi zaman vedat olup gözlerimle gülümsüyorum yüzüne. kimi zaman sanlı gibi heyecandan sözcükleri birbirine karıştırıyorum karşında konuşurken. bazen samet'in kardeşi gibi saçmalıyorum seni savunacakken. an geliyor sabri dino gibi atasım oluyor söz konusu bilincimi boşluktan aşağıya. "çocuk olma" diyorsun biliyorum. ama unutma. altı yaşımdan beri sevdalıyım sana.
lafın boyu ne kadar uzarsa anlatacakların o derece kısırlaşıyor zaman zaman. benim hikayem böyle. biliyorsun seni sevenler, üvey kardeşlerini sevenlere göre daha az.
ancak biz hâlâ çılgınız. hâlâ belalı. biz hâlâ deliyiz. hâlâ sevdalı.
formanın siyah beyaz parmaklıklarının arkasından baktım dünyaya. bir mucizeye ihtiyaç duyduğum zaman yusuf tunaoğlu vardı. hızlı hareket etmem gerekliyse hayatımda metin tekin'i çıkardın karşıma. sınıfın en çalışkanı olacaksa bir küçük hayranın, annesinin telkinlerini değil de rıza çalımbay'ın koşuşturmasını dikkate alacaktı. tofaş'ın kartal modeliydi en güzel araba. taksi çağırılacaksa o tercih edilmeliydi. mahallenin birinde bir çocuk, arkadaşını kaleye geçirip ona şut çekerken, 70 yaşındaki bir sevdalın "heyt be şifo memet gibi vuruyor yeğenim" diye gürlediğini gördüğümde benim sana açılabilmem için hangi fırından ne kadar ekmek yemem gerektiği düştü aklıma. gece uyumadan önce daniel amokachi posterinin önünde bağdaş kurup ertesi gün oynanacak uefa kupası maçı için dua eden heyecanlı bir lise talebesi yaklaşık bir on beş yıl daha bekledi cesaretini toplayıp senin karşına çıkabilmek için. adı hakkı, şükrü, recep olanlar varsa etrafımda, ilk onları alırdım takıma, yan sınıfla maç yapacaksak. futbolu bilip bilmedikleri kimin umrunda ki. senin dikkatini çekmeye çalışmak paha biçilebilir mi?
çoğunlukla sana gönül verenin az olduğu veya hiç olmadığı ortamlarda büyüdüm. diğerleri vıcık vıcık aşıktı sarıya kırmızıya laciverte. ben ise sırılsıklam sana. bana kendi çocuklarından daha düşkün olan teyzem, henüz çok küçük bir takipçinken bu satırların yazarına kendi desteklediği takımı tutturabilmek için neler yapmadı ki. ördüğü berelere atkılara elimi uzatırken, seninle göz göze gelip vazgeçtim her seferinde. çok aşığın var diyorlardı. niye inkâr edesin ki. hepsi bir değişik tutkuyla bağlıydı sana eminim. beni merak edecek olursan, 1987'de önce malatya'da hemen sonrasında istanbul'da çok incittiler seni. gizli gizli göz yaşı döktüğümü düşünüyordum. iki oda bir salonun neresinde gizleneceksem artık. 1993'te de pek canını yaktılar. aldırma diyordu senin yanında duranlar. ben daha şaşkındım. ne söyleyeceğini bilmeyeceğin anlar oluyor mutlaka insanın hayatında. sana bir şekilde bağlanmışsak farkındasındır bu anların sayısı daha artıyor."aldırma" diyerek teselli edilemeyeceğini düşündüm o zaman. o gün bugündür ne zaman mağlup olsan siyahı beyazı kuşanıp çıkıyorum sokaklara. hiçbir şey olmamış gibi. "yenilmişler hâlâ formasını giyiyor" ahmaklığı seni de beni de güldürmeye yeter diye düşünüyorum.
kimi zaman vedat olup gözlerimle gülümsüyorum yüzüne. kimi zaman sanlı gibi heyecandan sözcükleri birbirine karıştırıyorum karşında konuşurken. bazen samet'in kardeşi gibi saçmalıyorum seni savunacakken. an geliyor sabri dino gibi atasım oluyor söz konusu bilincimi boşluktan aşağıya. "çocuk olma" diyorsun biliyorum. ama unutma. altı yaşımdan beri sevdalıyım sana.
lafın boyu ne kadar uzarsa anlatacakların o derece kısırlaşıyor zaman zaman. benim hikayem böyle. biliyorsun seni sevenler, üvey kardeşlerini sevenlere göre daha az.
ancak biz hâlâ çılgınız. hâlâ belalı. biz hâlâ deliyiz. hâlâ sevdalı.
bir zamanların -özellikle 80'li yıllarda- ligimize hatırı sayılır miktarda futbolcu ve teknik adam ihraç eden; ülkemiz insanı tarafından genellikle kendisinin yogoslavya, vatandaşlarının da yogoslav olarak telaffuz ediliği ülkesi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?