confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34195
  2. takipçi 3
  3. puan 666488

anasının nikahı

gidiyorum bu
öncülü ebe ve öreke sözcüklerinin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. moderniteden postmoderniteye geçiş sürecinde ilgi, beğeni, ve tercihlerin değişmesi ile birlikte yapılan yakıştırma ve benzetmeler de bu dönüşümden payını almış, yukarıda yer alan örnekleriyle günümüzde son şekline bürünmüştür. çok büyük bir kısmı ilk bakışta belirtili isim tamlaması gibi görünse de dikkatli bakıldığında iyelik zamiri gizlenmiştir.

(onun) anasının nikahı

(onun) ebesinin örekesi

dolayısıyla önemli bir kısmı aslında zincirleme isim tamlamasıdır.

aleni küfür içeren formlar ise, hem tamlayan hem de tamlanan ek aldığı için belirtili isim tamlamasıdır.

(turgay şeren'in ali sami alkış'a hitabı hafızalarda tazeliğini korumaktadır)

beşiktaş taraftarı

gidiyorum bu
son zamanlarda rakip takım üzerinde baskı kurma konusunda iyiden iyiye sınıfta kaldığına emin olduğum taraftar grubu.

90'lı yıllarda rakip topa sahip olduğunda ıslıklarla kulakları sağır eden o kitle gitmiş, yerine maç öncesinde oluşturduğu repertuarından kesitler sergileyen popüler kültür ikonu gelmiş. "sıradaki bestemiz kıbrısta vatani görevini yaparken bizi izlemekte olan x'e gelsin" modunda takılınıyor sanki. gençlerbirliği ceza sahana girmiş sen halen "ooo beşiktaşım oleyyyy"... 15-20 yıl önce (b: randall azofeifa )o şekilde manuel fernandes'i tahrik edecek de, 90 dakika o sahada top koşturacak? ıslıktan, protestodan ayakları titrer, kafasını kaldırmaz, ya hocası onu oyundan alır ya da kendisi kenara değiştirilmesini işaret ederdi.

dikkatle takip edin aynı şey basketbol maçları için geçerli. beş bin kişi salonu doldurmuş (efes, galatasaray, fenerbahçe maçları için konuşuyorum), rakip hücum ediyor, arada iki sayı fark var, maçın en kritik dakikaları, bizimkiler "gücüne güççç katmaya geldikkk". lütfedip serbest atışlarda ıslığa yöneliyorlar. önceden de biz tribünlerde birçok besteyi avazımız çıktığı kadar bağırarak söylemiyor muyduk? söylüyorduk.ancak skor avantajını yakaldıktan sonra, maçı kazanacağımıza kanaat getirdikten sonra kendi şovumuza başlardık veya verilecek yerler varsa mesajımızı verirdik. ama öncelik her zaman beşiktaş'ın sahadan galip ayrılmasıydı.

Açıkça itiraf edelim, bugün sadece portekizliler değil, kapalıdaki taraftar gruplarının tribün şovu da beşiktaş'ın önüne geçmiştir. kendimizi de kandırmayalım ligdeki hiçbir rakip, hiçbir hakem artık inönü stadı'nda, akatlar'da kendisini baskı altında hissetmemektedir. hissetmediği için kendi evinde haksız yere kart görüyorsun, haksız yere aleyhine penaltı çalınıyor, haskız yere koçun diskalifiye oluyor, haksız yere oyuncuna teknik faul çalınıyor, haksız yere nizami golün ofsayt gerekçesini bırak çizgiyi geçse bile verilmiyor beşiktaşlı...

bilen bilir hatırlayan hatırlar. cem uzan'ın istanbulsporu ile inönü stadı'nda oynuyoruz. istanbulspor'un sağ açığı vardı (b: ilkan aksoy). kısa boylu, saçlar sıfır numara. bu adam bizden bir oyuncuya sert bir faul yaptı, ve o dakikadan sonra topu ayağına her aldığında kapalı tribün hali hazırda yaptığı tezahuratı yarıda kesip "keeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeel kel ke kel kel" diye bağırmaya başladı. istisnasız her top ayağına geldiğinde bu tepki devam etti. maçın sonuna kadar istanbulspor 10 kişi oynadı.

inönü'nün yapılan bilinçli tezahürat ve reaksiyonlarla gerçek anlamda bir cehenneme dönüşmesi dileğiyle...

(başıyla sınıfı selamlar ve sırasına oturur.)

süleyman seba

gidiyorum bu
Ahmet durmadı, sen de çoktan gittin.

12 sene oldu.
Siyah-Beyaz soldu.
Zihinler bulandı Seba. Değerler bulandı Seba. Mideler bulandı Seba.
Artık istifra. Artık istifra.

eksikliğini başka türlü açıklayamıyorum. ellerinden öperim.

18 şubat 2012 banvit beşiktaş milangaz maçı

gidiyorum bu
http://www.tbftv.org/ adresinden de gözetlenebilecek müsabakadır.

"remzin kartallar gibi manileri yen aş, layıktır bu vasıflar sana ey şanlı beşiktaş."

Not: rakibin ismi "banvit kırmızı" değil de sadece "banvit" olsa gerek. aynı bölgenin bir diğer takımı "bandırma kırmızı" ile karışmış gibi bir hisse kapıldı bu deli gönül. ya da kuruntu yapıyorum. bilemedim.

boston celtics

gidiyorum bu
dennis johnson'lı, larry bird'li, robert parish'li, kevin mchale'lı, danny ainge'li celtics daha bir bizim gibiydi. çok sevdik kendilerini. ağzımızı yaya yaya bastın gardın demek iyi geliyordu ruhumuza. derken len bias ile yüreğimiz burkuldu. sonra reggie lewis ile dizlerimiz çözüldü. ayağa kalkmak sanılandan uzun sürdü.

şimdilerde yine başa dönüyoruz gibi. garnett yaşlandı, allen yaşlandı, pierce yaşlandı, ainge taşlandı, rondo taçlandı. red aurebach ise çok ama çok uzaklarda...

her neyse. velhasıl, yeşili sev rondo'yu koru.

vedat okyar

gidiyorum bu
teşbihte hata olmaz ülkesinin daimi hükümdarı.
nüktedan tespitlerin efendisi.

"transfer organ nakli gibidir"

"Metin (Tekin), bu ülkede rakip kaleye en kestirmeden giden futbolcudur."

"et mi balık mı anlamadım" (yeni forma giymeye başlamış bir oyuncu hakkında tam fikir edinemediği zaman)

"Ulvi (Güveneroğlu) topa öyle bir ıska geçti ki, ayağı bizim basın tribününe geldi."

"Beşiktaş ezberlediğini oynuyor, oynadığını da rakibe kabul ettiriyor." (gordon milne dönemi.)

"sergen sahaya sandalye koyup otursa izlerim."

"ricardinho robdosambr ile oynuyor." (ricardinho'nun mücadele etmeyip, suya sabuna dokunmadığı bir maç sonrası.)

"hakem maça gelirken kartlarını evde unutmuş." (sert oyun karşısında kartına hiç başvurmayan hakem için.)

"hakem cebindeki kartı kredi kartı gibi kullanıyor." (her faul poziyonunda kartına başvuran hakem için.)

"oradan mektup yazıp göndersen 15 günde gelir." (şayet bizim kaleci çok uzak mesafeden gol yerse.)

"Recep (çetin) sadece sahadaki defans arkadaşlarının değil, neredeyse tribündeki 1000 kişinin bile kademesine girecek." (Recep'in çabukluğu sayesinde muazzam kademe anlayışına sahip olması.)

Ve tabii ki..

"Beşiktaş büyük taştır."

En güzel 4 numaralı forma senin giydiğindi...

sanlı sarıalioğlu

gidiyorum bu
iki ya da üç yıl evvel bjk tv'de kendisinin konuk olduğu belgesel tarzı bir programda (yamulmuyorsam ismi "yaşayan efsaneler" idi) anlattığı bir anısı hayal-meyal aklımda kalan, beşiktaş'ın kadim sembollerinden..

meşhur 2 ekim 1974 steagul roşu beşiktaş maçı sonrasını takip eden hafta sonu beşiktaş sahasında lig maçına çıkar. trajik şekilde elenmenin beraberinde getirdiği moral bozukluğu sebebiyle takım, doğal olarak sanlı kaptan da pek gününde değildir. her olumsuz hareketinde, (pas hatası, çektiği şutların kaleyi bulmaması vb.) tribünden tiz bir ses kaptanın kulaklarındadır: "kaptancım be, artık zamanı geldi be, bırak artık be".. maç boyunca tribündeki o taraftar sürekli bu cümleyi sarfeder. derken sanlı kaptan ilerleyen dakikalarda beşiktaş'ın golünü atar ve maçı 1-0 kazanırız. maç çıkışında bir grup taraftar sanlı kaptanı omuzlara alıp tezahurat yapar. tam o sırada maç boyunca sanlı kaptana sitem eden o tiz ses tonuna sahip taraftar da kaptanı omuzlara alanlar arasındadır ve kurduğu cümle kaptanı tebessümle karışık şaşkınlığa boğar:"kaptancım be, sen olmasan biz ne yaparız be"

ne zaman can dostu yusuf tunaoğlu'nun bahsi geçse gözleri dolar, bizler ıslanırız..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol