70-58 kaybettiğimiz müsabaka. iki abd'li oyuncudan sıfır verim alıyoruz ne yazık ki. maç boyu bir an olsun susmayan beşiktaş taraftarı oyunun siyah beyazlılar adına yıldızıydı.
üçüncü çeyreği 53-49 mersin bşb'nin önde tamamladığı karşılaşma. çeyreğe çok kötü başladık, sonlara doğru toparlanmaya çalıştık. organizasyon ve savunma ribaundlarındaki sıkıntı devam ediyor.
acb'nin 24. haftasında, 16 sayı geriden geldiği karşılaşmada deplasmanda caja laboral'i 92-100 mağlup ederek liderliğini sürdüren takım. jaycee carroll 25, rudy fernandez 21, sergio llull 12, felipe reyes ve nikola mirotic 11'er sayı ile maçı tamamladı.
ilk yarısını 32-35 önde tamamladığımız karşılaşma. milica jovanovic'in bu bölümde takımı sırtladığını söyleyebiliriz. ayrıca tamamen aldıkları hücum ribaundlarıyla maça ortak olan bir mersin bşb var.
26-24, 18-25, 16-25 ve 22-25'lik setlerle 1-3 kaybettiğimiz karşılaşma.
anlatan arkadaşın milka bjelica ile milica jovanovic'i sık sık karıştırdığı karşılaşma. ayrıca bjelica'yı "yelika" şeklinde telaffuz etmesiyle bezdirmiştir. evladım slav dillerinde "c" harfi "tse" şeklinde okunur. "biyelitsa" diyeceksin.
ilk çereğini 12-15 önde tamamladığımız mücadele. gayet güzel başladık, ancak savunma ribaundlarında biraz aksadığımızdan rakibe ikinci, üçüncü kez hücum etme şansı tanıyoruz.
gülşah akkaya, özge kavurmacıoğlu, milica jovanovic, armintie price ve milka bjelica ilk beşiyle başladığımız karşılaşma.
tbf tv'den canlı yayınlanacak olan mücadele.
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem)
9 mart 2013 trabzonspor beşiktaş maçı'nda ilk yarı sona ermeden oyundan alınan emre özkan'ın omuzlarına üşümemesi için montunu koyup; dizlerine de battaniyeyi sererek siyah beyazlılar adına karşılaşmanın en anlamlı hareketine imza atmıştır.
kenar yönetiminin futbol takımına da sirayet eden mentalite zayıflığına kurban giden karşılaşmadır. daha sade söyleyecek olursak samet aybaba'nın aklından galibiyetten ziyade berabere kalmayı geçirerek galatasaray'a bir puan daha yaklaşmak amacını güttüğü maçtır. maç saatine kadar ki hâl, hareket, duruş ve tavırlarınızla bunu açığa vurursanız, futbolcu bunun kolaylıkla farkına varır. doğal olarak oyunu ve kendisini de rölantiye alır.
"ya kaybedersem?" endişesiyle karşılaşmaya çıkarak "bir puanı cebine koymak" belki kısa vadede samet aybaba'yı kurtarabilir. ancak bursa, eskişehir, kayseri gibi ligin hatırı sayılır deplasmanlarına çıkacağınızı ve bu maçlardan üç puanla ayrılacağınızın hiçbir garantisi olmadığını -unutmak diyemem- göz ardı etmek pahalıya patlayacaktır.
sahadaki oyuna dönecek olursak hocasının dolaylı yahut doğrudan mesajını almış olan bir beşiktaş vardı sahada. ileride yalnız başına çırpınarak, bölüm bölüm kalitesini ve tecrübesini ortaya koyarak gidişata direnmek isteyen bir mamadou niang izledik. ikinci yarıda 50. dk'da bütünüyle oyundan düşen bir orta sahaya şahit olduk. aybaba'nın necip uysal hamlesi durumu değiştirmedi. bir başka temel sıkıntı ise -ki buna sezonun genelinde rastladığımızı düşünüyorum- sol veya sağ taç çizgisine sıkıştırılmış, beş metrekarede kısa paslaşmalarla kaybedilen toplar söz konusu. oyunu ters kanada doğru geniş alana yaymıyoruz/yayamıyoruz.
ikinci göze çarpan nokta yarı sahamızdan topla çıkarken ibrahim toraman, roberto hilbert gibi oyuncuların - yetenekleri kısıtlı olmalarına rağmen- ince paslar vermeye çalışmaları. oysa basiti oynamak kendilerini küçültmez. boştaki arkadaşınıza en kestirme yoldan topu ulaştıracaksınız bu kadar kolay. ancak bu arkadaşlar dikine milimetrik paslar atmaya çalışarak top kaybına neden oldukları gibi, rakibin hızlı atağa kalkarak defansı dengesiz yakalamalarına neden oluyorlar. atmaya çalıştıkları pasları verecek adamlar bu takımda bellidir. öyleyse yapacağınız şey pozisyon uygunsa bu isimlere topu bir şekilde ulaştırmak yahut, kendisini boşa çıkaran en yakın arkadışınızı bir an önce görmek. boyunuzdan büyük işlere kalkışırsanız, bunu ciddi şekilde cezalandıracak takımlarla maç yapacağınızdan emin olarak bir daha düşünün derim.
neticede üzücü bir iki puan kaybı yaşandı. maç sonrasına baktığımızda anlaşılan o ki bu üzüntünün beşiktaş cephesindeki tek karşılığı beşiktaş taraftarı.
matematik çok zor değil. üzerinizde bulunan kazandığında siz de kazanırsanız fark korunur. rakibiniz kaybettiğinde siz kazanırsanız sıralamada yükselirsiniz. galatasaray'a bir puan daha yaklaşmak belki sizi mutlu edebilir. ancak nelerden uzaklaştırdığını düşünmek için çok zamanınız yok.
önce antrenörünüz kazanmayı isteyecek, sonra takımdan bunun gereklerini bekleyecek. üçüncü sınıf memnuniyetlerle ancak günü kurtarırsınız.
"ya kaybedersem?" endişesiyle karşılaşmaya çıkarak "bir puanı cebine koymak" belki kısa vadede samet aybaba'yı kurtarabilir. ancak bursa, eskişehir, kayseri gibi ligin hatırı sayılır deplasmanlarına çıkacağınızı ve bu maçlardan üç puanla ayrılacağınızın hiçbir garantisi olmadığını -unutmak diyemem- göz ardı etmek pahalıya patlayacaktır.
sahadaki oyuna dönecek olursak hocasının dolaylı yahut doğrudan mesajını almış olan bir beşiktaş vardı sahada. ileride yalnız başına çırpınarak, bölüm bölüm kalitesini ve tecrübesini ortaya koyarak gidişata direnmek isteyen bir mamadou niang izledik. ikinci yarıda 50. dk'da bütünüyle oyundan düşen bir orta sahaya şahit olduk. aybaba'nın necip uysal hamlesi durumu değiştirmedi. bir başka temel sıkıntı ise -ki buna sezonun genelinde rastladığımızı düşünüyorum- sol veya sağ taç çizgisine sıkıştırılmış, beş metrekarede kısa paslaşmalarla kaybedilen toplar söz konusu. oyunu ters kanada doğru geniş alana yaymıyoruz/yayamıyoruz.
ikinci göze çarpan nokta yarı sahamızdan topla çıkarken ibrahim toraman, roberto hilbert gibi oyuncuların - yetenekleri kısıtlı olmalarına rağmen- ince paslar vermeye çalışmaları. oysa basiti oynamak kendilerini küçültmez. boştaki arkadaşınıza en kestirme yoldan topu ulaştıracaksınız bu kadar kolay. ancak bu arkadaşlar dikine milimetrik paslar atmaya çalışarak top kaybına neden oldukları gibi, rakibin hızlı atağa kalkarak defansı dengesiz yakalamalarına neden oluyorlar. atmaya çalıştıkları pasları verecek adamlar bu takımda bellidir. öyleyse yapacağınız şey pozisyon uygunsa bu isimlere topu bir şekilde ulaştırmak yahut, kendisini boşa çıkaran en yakın arkadışınızı bir an önce görmek. boyunuzdan büyük işlere kalkışırsanız, bunu ciddi şekilde cezalandıracak takımlarla maç yapacağınızdan emin olarak bir daha düşünün derim.
neticede üzücü bir iki puan kaybı yaşandı. maç sonrasına baktığımızda anlaşılan o ki bu üzüntünün beşiktaş cephesindeki tek karşılığı beşiktaş taraftarı.
matematik çok zor değil. üzerinizde bulunan kazandığında siz de kazanırsanız fark korunur. rakibiniz kaybettiğinde siz kazanırsanız sıralamada yükselirsiniz. galatasaray'a bir puan daha yaklaşmak belki sizi mutlu edebilir. ancak nelerden uzaklaştırdığını düşünmek için çok zamanınız yok.
önce antrenörünüz kazanmayı isteyecek, sonra takımdan bunun gereklerini bekleyecek. üçüncü sınıf memnuniyetlerle ancak günü kurtarırsınız.
euroleague top 16 turunda 10. haftanın en değerli oyuncusu olmuştur.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1124435&CategoryID=77
her ne kadar özgür yankaya topun başına geçmek istemişse de fatih terim'in, didier drogba'nın kullanmasını tercih ettiği penaltı. ligin bitimine sayılı haftalar kala galatasaray'ın penaltıcısının hâlâ belli olmaması düşündürücü.
swansea ile olan kontratını 2015 yılına kadar uzatan danimarkalı efsane.
saat 12.00'de akatlar spor salonu'nda başlayacak olan acıbadem kadınlar voleybol ligi 19. hafta karşılaşması.
saat 15.00'te edip burhan spor salonu'nda oynanacak tkbl 23. hafta karşılaşması. son olarak galatasaray'ı da yenen ev sahibi takım, 13 haftadır mağlubiyet yüzü görmedi.
bu sene euroleague'te en çok gelişme kaydeden uzunların başında geliyor. fenerbahçe ülker döneminde ağır protestolara ve ıslıklara maruz kalan vasat bir beş numara muamelesi görürken, şimdilerde -abdullah sözer'in yakın zamanda konuk olduğu radyo programında söylediğine göre- avrupa'nın üst sınıf takımlarının takibindeymiş.
bogdan tanjevic'in, (vurgula: neven spajija)'nın beceremediğini erman kunter becerdi. ya da yok ya çok fazla probis yiyorsa gapy, ondan bu seviyeye gelmiştir.
bogdan tanjevic'in, (vurgula: neven spajija)'nın beceremediğini erman kunter becerdi. ya da yok ya çok fazla probis yiyorsa gapy, ondan bu seviyeye gelmiştir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?