https://www.youtube.com/watch?v=XxWPUdkIlqY babası yanında olmasa cancağımızın ne dediği hakkında hiç fikrim olmazdı.allah bize de nasip eder inş.
piyasaya bir ürün çıkaran her firmanın hayali. bunun için yoğun mesajlar içeren reklamlarla tutundurma çalışmaları yapmanız gerekebilir.
04.04.2013de oynanan fenerbahçe - lazio maçında sakatlanmış 10 gün sahalardan ayrı kalacağı açıklanan futbolcu.
küçük çocuklar yaşıtlarıyla maç yaparken hepsine meydan okuyup bunu söylüyorsa kesin beşiktaşlıdır.yenileceğini bilir ama yine de gelin lan size gününüzü göstereyim havasındadır.
kardeşler mecburi kardeştir ama dostlar seçilmiş kardeştir. bu yüzden kardeşim dediğin ve kanından olmayan bir insan ayrı bir değere sahiptir.
marjinaldir kendisi. ama doğuran kadın ben olsam rahatsız olurum, doğan çocuk olsam izletirlerse psikolojim bozulur. doğru bulduğum bir eylem değildir, gereksizdir.
bel ve göbek bölgesidir. genelde buraya alınan bir darbe sonucu "böğrümü deldin la bir yavaş ol" derler.
hedefleri uğruna çok katı tedbirler almış olan padişahtır. 8 yıllık saltanatı boyunca neredeyse at üstünden inmemiştir. trabzonda şehzade iken safevi ülkesine kılık değiştirip giderek şah ismail ile satranç oynadığı anlatılır.
bir çok tarihçiye göre daha önce aralarında problem bulunmayan türk sünnileriyle türk alevileri ismail şah-yavuz selim arasındaki çekişmesinden sonra birbirine düşmüştür. keşke hiç olmasaydı ama tarih aynı coğrafyada aynı anda iki büyük devletin sorunsuz yaşamasını kabul etmedi hiç bir zaman işte...
şunu belirtmekte fayda var;
osmanlıda hristiyanlar bile sırf gayri müslim olduğu için katledilmemişken alevi türkmenlerini sırf alevi diye katledecek değildir yavuz. o dönem tebaa anlayışı var ve topluluklara devlete asi olup olmamasına göre davranılmış. yani kimseyi kimseye düşman etmeye kalkmayın boş yere. yavuz sultan selim kendisine karşı olanları kim olduğuna bakmadan öldürmüş hatta katletmiştir. mesela safevi seferi sırasında askerin geçeceği yollardaki su kaynakları bölge halkı tarafından zehirlenmiş. o dönemde zehirleme işine katılanları alevi sünni kürt demeden öldürmüştür.
[ybkz]swh[/ybkz]
bir çok tarihçiye göre daha önce aralarında problem bulunmayan türk sünnileriyle türk alevileri ismail şah-yavuz selim arasındaki çekişmesinden sonra birbirine düşmüştür. keşke hiç olmasaydı ama tarih aynı coğrafyada aynı anda iki büyük devletin sorunsuz yaşamasını kabul etmedi hiç bir zaman işte...
şunu belirtmekte fayda var;
osmanlıda hristiyanlar bile sırf gayri müslim olduğu için katledilmemişken alevi türkmenlerini sırf alevi diye katledecek değildir yavuz. o dönem tebaa anlayışı var ve topluluklara devlete asi olup olmamasına göre davranılmış. yani kimseyi kimseye düşman etmeye kalkmayın boş yere. yavuz sultan selim kendisine karşı olanları kim olduğuna bakmadan öldürmüş hatta katletmiştir. mesela safevi seferi sırasında askerin geçeceği yollardaki su kaynakları bölge halkı tarafından zehirlenmiş. o dönemde zehirleme işine katılanları alevi sünni kürt demeden öldürmüştür.
[ybkz]swh[/ybkz]
site üzerinden iş ilanları yapılıyor. özel sektörde çalışan arkadaşlar kesinlikle bir hesap açıp genişçe bir çevreye üye olsunlar derim.
aslında bu tabir daha çok koll şti olup ya da adi şirket, esnaf olup da limited ya da anonim şirkete gidilmesi için kullanılır.
yeni ttk dan sonra anonim şirket olmak çok büyük önem arzetti. şirket sahiplerinin sorumlulukları yok denecek kadar azaltıldı. şöyle diyeyim;
limited şirket sahibi birisi şirketinin borçlarından şirketteki payı kadar sorumludur. yani ltd şirketin %20 ortağı olan birisi bu şirketin 100tl olan borcunun 20tlsinden sorumludur. kanun değişince akıllı limited şirket ortakları şirket türlerini hemen anonime çevirdiler. çünkü yeni kanuna anonim şirket yöneticisi şirket ortağı olmayan birisi olunca şirketin borçlarından yalnızca şirketin mal varlığı ile sorumlu olunuyor. ortakların mal varlığıyla ilgili bir sorumluluk söz konusu olmuyor. bu da ortaklar için bulunmaz nimet. sadece yöneticinin borçlardan dolayı bir takım sıkıntıları olabiliyor. gariban birini koy şirket yönetim kurulunun başına sen de sadece ortak ol şirketi boşalt git, devlet yöneticiden de gariban olduğu için bir şey alamayacak. sen hortumladığınla kalacaksın.
[ybkz]swh[/ybkz]
yeni ttk dan sonra anonim şirket olmak çok büyük önem arzetti. şirket sahiplerinin sorumlulukları yok denecek kadar azaltıldı. şöyle diyeyim;
limited şirket sahibi birisi şirketinin borçlarından şirketteki payı kadar sorumludur. yani ltd şirketin %20 ortağı olan birisi bu şirketin 100tl olan borcunun 20tlsinden sorumludur. kanun değişince akıllı limited şirket ortakları şirket türlerini hemen anonime çevirdiler. çünkü yeni kanuna anonim şirket yöneticisi şirket ortağı olmayan birisi olunca şirketin borçlarından yalnızca şirketin mal varlığı ile sorumlu olunuyor. ortakların mal varlığıyla ilgili bir sorumluluk söz konusu olmuyor. bu da ortaklar için bulunmaz nimet. sadece yöneticinin borçlardan dolayı bir takım sıkıntıları olabiliyor. gariban birini koy şirket yönetim kurulunun başına sen de sadece ortak ol şirketi boşalt git, devlet yöneticiden de gariban olduğu için bir şey alamayacak. sen hortumladığınla kalacaksın.
[ybkz]swh[/ybkz]
beşiktaşın neferlerinin toplanma yeri. stad yenilenince bu tabir de kullanılmaz oldu ve yerini kutuya bıraktı.
unkapanı nohut pilavcısı
ibrahim tatlıses'in meşhur ettiğini söylerler.
ibrahim tatlıses'in meşhur ettiğini söylerler.
adanada "sor gel mobilya" ve "cafe milanbu?"
beşiktaşın yılmaz savunucusu, kaleminden bal damlayan, beşiktaş sevdası damlayan adam gibi adam! kendisi doktordur.
şu aralar ortalıkta çok görülmese de yine de arada yazdıkları insanı ciğerden vuruyor, düşürüyor gardını, bastırıyor beşiktaş sevdasının o ince hastalığını yüreğe.. keşke yazılarına devam edebilse.
şu aralar ortalıkta çok görülmese de yine de arada yazdıkları insanı ciğerden vuruyor, düşürüyor gardını, bastırıyor beşiktaş sevdasının o ince hastalığını yüreğe.. keşke yazılarına devam edebilse.
beşiktaşın en delikanlı en güzel kalemlerinden doktor ömür hıncal abinin bir yazısının başlığıydı bu. canım sıkıldıkça, aklıma estikçe okurum tekrar be tekrar.. ah be abi ne ciğerimizi yakmıştın bu yazınla. sözlük formatına uygun olarak düzenledim buyrunuz duygu seline kapılmaya;
"yetmezmiş gibi bu sevdanın ağırlığı bir de üstümüze hüzünler eklediler. denizin dibine yollasalar suyun kaldırma kuvveti bile fayda etmez bu sevdanın yükünü kaldırmaya. işte öylesine yoğun bir sevda hâkim bedenlerimize. henüz daha sindirilmemiş dün yediğimiz kazıklar.
gaz yaptı tüm umutlar. midede gastrit ağrısından da beter, sanki ülsere özenen bir tırmalama hâkim. her şeyi biraz eşek şakalaştıran yaptıklarından sonra, çekip gitmek vardı ya sahil kıyılarının yosun kokusuna, olmadı gidemedim yine. tüm hayallerimin olduğu gibi hayata dair, bu senelik sendeki hayallerimde miadı dolmuş konserve gibi bozuldu, yığıldı, boğulmuş bir halde serildi önüme, bende arkasından serildim oraya; tornavida yemişçesine
hep hüzünlerden söyleyecek ya hayat bizim şarkımızı bu senede öyle oldu. feleğe sövmek bile gelmiyor içimden, görünce tüm kahpeliğini hayatın. ne yapalım olmadı, almadı koynuna bizi hayat. parasını denkleştirememiş abaza muamelesi yapıp kapı ardında bıraktı, camdan baktırdı imrendirdi. sevişmedi bizle sabahlara kadar, gül memesi arasına alıp veremedi kokusunu; ya biz istemedik hayatı ya da hayatın muayyen günüydü her sene. hep başka baharlarda sarılmayı ümit ettik hayata, kollarında uyumayı. ama hayat bizi sevmedi sevdirmedi. çünkü aklının bir köşesinde rezerve ettirdiğimiz anları çoktan başkalarına satmıştı. gülüş gülüş, kahkaha kahkaha. bizeyse frengi damgası vurup yataklara yollamıştı. hayata inat boşalan yaşların ardından boş olmuştuk bizde hayattan ve umay umay’ın sesinde vazgeçtik bir ruhu vestiyere asmaktan; düşmedik daha. dedik ki; tutuluyoruz kara kartalın kara kara kanatlarına.
bin bir sevda türküsü; ıssız park köşelerinde dedik ya hep hüzün makamları. bir umut dedik, belki dedik, görürüz bu sefer olur ulan dedik bekledik; olmadı. kadehimize rakı yine sevinçten dolmadı, şarkılar civelek oynak olmadı. yine arabesk çaldı söyledi yüreğimizin assolisti. assolist yine söyledi o hünerli sesinden şarkısını vurdu ciğerimizin ta dibine, bam teline bam diye güm diye. çile bülbülüm dedikten sonra o; kartaaaal diye bağırdık yine. çak ulan çak dedik içtik, sana hasret çocuklarının gözlerinden öptük, geçtik gittik çöktük karanlığa.
olmuyordu. farkındaydık geçmiş yıllarda da olmadı. o çocukluğumuzun sarı fırtınalarını, kasırgalarını özlüyorduk cümbür cemaat. hasret kalmıştık, sevinçlerin tüm güzelliklerine. binbir plan döndürürken kafamızda, kafasını kurcalananlar da oldu. Tüm senden sevinç türküleri bürünmeyi deneyelim dedik olmadı, o da olmadı bu da olmadı. olmadıysa olmadı ulan olmadıysa olmadı. ne hayallerimiz vardı be senin baş rolünü oynadığın ne planlarımız. fonda sezen aksu hep çalacak. Belki o gün gelip şarkı söyleyecek "olmaz olsun cüzdanımda milyonlar" diyecek, beşiktaş forması da giydireceğiz hatta. boğaz da konvoy yapacağız belki fenerbahçe burnuna demir atacağız, burnunu karıştıracağız kanaryaların, durup kalamış kıyılarına baktığımızda; ağabeylerimizin anılarıyla gurur duyup çekeceğiz içkilerimizden, viski hariç her şey beleş olacak. her şey dâhil olacak
sen yok musun ulan sen. ulan beşiktaş seni sevmek ölüme meydan okumaktan daha zor. bahar çiçeklerini göremeden yazı bitirmek, demine vurmadan güneşin güz ayazında hüzünlenmek, tutup koparamadan daldan kuru yaprağı kuru ayazlarda titremek. seni sevmek mevsimlerin en anlamsız kaldığı yerden dünyaya göz ucuyla bakmak, şarap içerken içindeki mantarın parçalarını yutmamak için direnmek, tüm yasaklarına rağmen ilk sigarayı “burada sigara içmek yasaktır” tabelalarına hassiktir çekip kibritteki ateşi ciğerde hissetmek. her şeye, her olaya, her hüzne rağmen sever adım peşinden gelmek. seni sevmek çok güzel şey ulan çok güzel şey. hobi olarak değil bağımlılık gibi, fobi olarak değil yoksunluk gibi, büyüyüp sana sövecek kadar değil çocukluk gibi; saf ter temiz.
dünya kerhanesinin en iri memeli orospusu , hayattan adalet beklemektense, keyfine kederine gitmektense senin evine, sonra eve gelip sövmektense, seni arkama alır, alayına gitmek varken, ben hayattan korkacağıma, hayat benden korksun. seni sensiz yaşadığım vakitlerde harmanındayım, dumanında, kara dutunda çingenendeyim. millet sana sövmüş çeker giderken, gözyaşlarımızla bastık seni bağrımıza. Varsın dursun zulasında bayraklar, sararmaya yüz tutsun güvelere yuva olsun. o zula orda durdu ve hep de duracak. hayatında sıralamaya bile sokmadıkları sen, bende hep şeref kürsüsündesin. oynadığın topa bakanlar sonra yatanlar, ardından gelip nağme çekenler. onları bir parantez içine alıp yok etmek için feda ederdim tüm silgilerini şu kerhanenin fakat değmez. kendilerinin bile inanmadıkları forumsal yalanlarıyla mastürbasyon yaparken bazıları, biz sana koyun koyuna sokak çocuklarıyla, ahmetlerle ishaklarla yusuflarla ne diyoruz bak, paramparça hayatımızın umut merkezi, bak dinle ne diyorlar sana çocuklar, ömür ağabeylerinden çaldıkları umutlarıyla sana sesleniyor;
“kavganın ortasında yapayalnız kalsan da
yılgınlığa kapılıp köreltme yüreğini
sen tarihin oğlusun yaşadın 105 yıldır
yitirip inancını kaybetme direncini”
ardından ekliyorlar o çok bilmiş halleriyle; beşiktaş’ı realizmle seven popülistler bir gün o realistlik rüzgârlarıyla yelken açtıkları bu denizin dalgasında boğulacaklar, tüm sürrealist dalga boylarında.
koftiden taksim atan “beşiktaş”cı lara duyurulur. duymasalarda kendi beşiktaş yalanlarının içinde , her ağızlarını açtıklarında boğuluyorlar ya, futbolcuya göre seni seviyorlar ya, sonrada eeeh deyip gidiyorlar ya. alayına eyvallah oğlu eyvallah. zula da Beşiktaş, önümüzde fahiş fiyatına ona buna satılmış bir hayat. adaletin varsa senin olsun dünya. adaleti paranın belirlediği bu kerhanede, alamadığın yüreğim bir gün gelip alana kadar beşiktaş uğruna çarpacak.
hobisel değil be ağabeycim, lafsal hiç değil bu sevda. kara ulan kapkara, bildiğin zindan."
ömür hıncal
"yetmezmiş gibi bu sevdanın ağırlığı bir de üstümüze hüzünler eklediler. denizin dibine yollasalar suyun kaldırma kuvveti bile fayda etmez bu sevdanın yükünü kaldırmaya. işte öylesine yoğun bir sevda hâkim bedenlerimize. henüz daha sindirilmemiş dün yediğimiz kazıklar.
gaz yaptı tüm umutlar. midede gastrit ağrısından da beter, sanki ülsere özenen bir tırmalama hâkim. her şeyi biraz eşek şakalaştıran yaptıklarından sonra, çekip gitmek vardı ya sahil kıyılarının yosun kokusuna, olmadı gidemedim yine. tüm hayallerimin olduğu gibi hayata dair, bu senelik sendeki hayallerimde miadı dolmuş konserve gibi bozuldu, yığıldı, boğulmuş bir halde serildi önüme, bende arkasından serildim oraya; tornavida yemişçesine
hep hüzünlerden söyleyecek ya hayat bizim şarkımızı bu senede öyle oldu. feleğe sövmek bile gelmiyor içimden, görünce tüm kahpeliğini hayatın. ne yapalım olmadı, almadı koynuna bizi hayat. parasını denkleştirememiş abaza muamelesi yapıp kapı ardında bıraktı, camdan baktırdı imrendirdi. sevişmedi bizle sabahlara kadar, gül memesi arasına alıp veremedi kokusunu; ya biz istemedik hayatı ya da hayatın muayyen günüydü her sene. hep başka baharlarda sarılmayı ümit ettik hayata, kollarında uyumayı. ama hayat bizi sevmedi sevdirmedi. çünkü aklının bir köşesinde rezerve ettirdiğimiz anları çoktan başkalarına satmıştı. gülüş gülüş, kahkaha kahkaha. bizeyse frengi damgası vurup yataklara yollamıştı. hayata inat boşalan yaşların ardından boş olmuştuk bizde hayattan ve umay umay’ın sesinde vazgeçtik bir ruhu vestiyere asmaktan; düşmedik daha. dedik ki; tutuluyoruz kara kartalın kara kara kanatlarına.
bin bir sevda türküsü; ıssız park köşelerinde dedik ya hep hüzün makamları. bir umut dedik, belki dedik, görürüz bu sefer olur ulan dedik bekledik; olmadı. kadehimize rakı yine sevinçten dolmadı, şarkılar civelek oynak olmadı. yine arabesk çaldı söyledi yüreğimizin assolisti. assolist yine söyledi o hünerli sesinden şarkısını vurdu ciğerimizin ta dibine, bam teline bam diye güm diye. çile bülbülüm dedikten sonra o; kartaaaal diye bağırdık yine. çak ulan çak dedik içtik, sana hasret çocuklarının gözlerinden öptük, geçtik gittik çöktük karanlığa.
olmuyordu. farkındaydık geçmiş yıllarda da olmadı. o çocukluğumuzun sarı fırtınalarını, kasırgalarını özlüyorduk cümbür cemaat. hasret kalmıştık, sevinçlerin tüm güzelliklerine. binbir plan döndürürken kafamızda, kafasını kurcalananlar da oldu. Tüm senden sevinç türküleri bürünmeyi deneyelim dedik olmadı, o da olmadı bu da olmadı. olmadıysa olmadı ulan olmadıysa olmadı. ne hayallerimiz vardı be senin baş rolünü oynadığın ne planlarımız. fonda sezen aksu hep çalacak. Belki o gün gelip şarkı söyleyecek "olmaz olsun cüzdanımda milyonlar" diyecek, beşiktaş forması da giydireceğiz hatta. boğaz da konvoy yapacağız belki fenerbahçe burnuna demir atacağız, burnunu karıştıracağız kanaryaların, durup kalamış kıyılarına baktığımızda; ağabeylerimizin anılarıyla gurur duyup çekeceğiz içkilerimizden, viski hariç her şey beleş olacak. her şey dâhil olacak
sen yok musun ulan sen. ulan beşiktaş seni sevmek ölüme meydan okumaktan daha zor. bahar çiçeklerini göremeden yazı bitirmek, demine vurmadan güneşin güz ayazında hüzünlenmek, tutup koparamadan daldan kuru yaprağı kuru ayazlarda titremek. seni sevmek mevsimlerin en anlamsız kaldığı yerden dünyaya göz ucuyla bakmak, şarap içerken içindeki mantarın parçalarını yutmamak için direnmek, tüm yasaklarına rağmen ilk sigarayı “burada sigara içmek yasaktır” tabelalarına hassiktir çekip kibritteki ateşi ciğerde hissetmek. her şeye, her olaya, her hüzne rağmen sever adım peşinden gelmek. seni sevmek çok güzel şey ulan çok güzel şey. hobi olarak değil bağımlılık gibi, fobi olarak değil yoksunluk gibi, büyüyüp sana sövecek kadar değil çocukluk gibi; saf ter temiz.
dünya kerhanesinin en iri memeli orospusu , hayattan adalet beklemektense, keyfine kederine gitmektense senin evine, sonra eve gelip sövmektense, seni arkama alır, alayına gitmek varken, ben hayattan korkacağıma, hayat benden korksun. seni sensiz yaşadığım vakitlerde harmanındayım, dumanında, kara dutunda çingenendeyim. millet sana sövmüş çeker giderken, gözyaşlarımızla bastık seni bağrımıza. Varsın dursun zulasında bayraklar, sararmaya yüz tutsun güvelere yuva olsun. o zula orda durdu ve hep de duracak. hayatında sıralamaya bile sokmadıkları sen, bende hep şeref kürsüsündesin. oynadığın topa bakanlar sonra yatanlar, ardından gelip nağme çekenler. onları bir parantez içine alıp yok etmek için feda ederdim tüm silgilerini şu kerhanenin fakat değmez. kendilerinin bile inanmadıkları forumsal yalanlarıyla mastürbasyon yaparken bazıları, biz sana koyun koyuna sokak çocuklarıyla, ahmetlerle ishaklarla yusuflarla ne diyoruz bak, paramparça hayatımızın umut merkezi, bak dinle ne diyorlar sana çocuklar, ömür ağabeylerinden çaldıkları umutlarıyla sana sesleniyor;
“kavganın ortasında yapayalnız kalsan da
yılgınlığa kapılıp köreltme yüreğini
sen tarihin oğlusun yaşadın 105 yıldır
yitirip inancını kaybetme direncini”
ardından ekliyorlar o çok bilmiş halleriyle; beşiktaş’ı realizmle seven popülistler bir gün o realistlik rüzgârlarıyla yelken açtıkları bu denizin dalgasında boğulacaklar, tüm sürrealist dalga boylarında.
koftiden taksim atan “beşiktaş”cı lara duyurulur. duymasalarda kendi beşiktaş yalanlarının içinde , her ağızlarını açtıklarında boğuluyorlar ya, futbolcuya göre seni seviyorlar ya, sonrada eeeh deyip gidiyorlar ya. alayına eyvallah oğlu eyvallah. zula da Beşiktaş, önümüzde fahiş fiyatına ona buna satılmış bir hayat. adaletin varsa senin olsun dünya. adaleti paranın belirlediği bu kerhanede, alamadığın yüreğim bir gün gelip alana kadar beşiktaş uğruna çarpacak.
hobisel değil be ağabeycim, lafsal hiç değil bu sevda. kara ulan kapkara, bildiğin zindan."
ömür hıncal
evvelden takip etmezdim ama süper lige geldikten sonraki performansı için konuşayım; mahalle takımına bile almam!
eğer ağzınıza iyice yer etmiş bir kelime ise ağır bir ortama girdiğinizde farketmeden kullanıp sizi sıkıntıya sokabilecek kelimedir. iş mülakatında elinde olmadan lan lunlu konuşan adanalı tanıdık arkadaşlarım var.[ybkz]swh[/ybkz] iş hayatında da etkili iletişim için kullanmamanız gereken kelime.
köyde iş yaptığımız günlerde illallah dedirtir. taşı taşı bitmez bu meret. gözlerinle dağın başında kepçe ararsın, "lan şuradan bi tane kepçe geçse ah bi geçse parası neyse 5 katı vercem yeter ki bitirsin şu işi" dersin. yapmayan bilemez bunun ızdırabını. hele bi de toprak yerine tezek taşımak vardır ki o ölümdür, hiç girmeyelim o mevzuya.
mehmet demirkol'un katıldığım bir söyleşisinde sırf erken kalkmayı sevmediği için takıma sabah idmanları yaptırmayan hoca diyerek yerden yere vurduğu hoca. bizi şampiyon yaptığı sene son haftalar hariç takım freni patlamış kamyon gibi oynuyordu ne yaptığımız ne oynadığımız belli değildi. gitmesine sevinmiştim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?