confessions

forzanarchy

1. nesil Admin - - Admin -

  1. toplam entry 3907
  2. takipçi 1
  3. puan 114886

haxball

forzanarchy
en az 2 kişiyle oynanan zevkli bir oyun.. basit göründüğüne bakmayın rakip gerçekten tecrübeliyse bir gol bile atamayabilirsiniz..

kendine has replikleride vardır;
lagsız beyler
barcelona gibiyiz beyler
paslı beyler

inception

forzanarchy
gelmiş geçmiş en iyi fimler arasındadır.

süper bir kurgu ve senaryo ile hazırlanmış herkesin izlemesi gereken bir film.

ikinci katmanda da güzel geldi bana. 3.katmana daha çıkamadım, bu akşam çıkacağım..

devlet bahçeli

forzanarchy
avagadro sayısının milliyetçi hareket partisiyle bağlantısını çözmüştür..
avagadro sayısı: 6.02214199x10^23
6+0+2+2+1+4+1+9+9+1+0+2+3=40 ve milliyetçi hareket partisinin 40.yılı kutlu olsun..

yıldırım demirören

forzanarchy
Beşiktaş'ı batırmak adına büyük adımlar atmış olan dünya futbol tarihinin en başarısız başkanı..

Geldiği yıldan bugüne kadar yaptığı tüm transferler, teknik direktör değişiklikleri ve borç batağı ele alınmıştır..
http://www.bjkonline.com/demirorenin-muthis-karnesi.html

yıldız tilbe

forzanarchy
---------------alıntı---------------
Hiçbir zaman uslanmayan kız olarak hayatla inatlaşmasını hep sürdürdü. Bulaşık yıkarken nasıl şarkı söylüyorsa, sahnelerde de öyle şarkı söylemek istedi. Böyle yaptığı için de sürünün kara koyunu olarak kaldı. Ama gelgitlerine rağmen yedi yılda beş albüm çıkardı, sadık dinleyici onu herşeye rağmen terketmedi. Neydi bu kızdaki şeytan tüyü? Evinin yakınındaki taksi şoförü bile onun için ‘‘çatlaktır ama içinde hiç kötülük yoktur’’ diyor.

Yıldız Tilbe'yi anlamak için belki de her seferinde hayatını hatırlamak lazım. Onun için bir kaybeden denilebilir mi? O şöyle diyor: ‘‘Kaybeden de benim, kazanan da benim. Bir kayıp varsa benden giden, bunu kazanan da yine benim. Kayıplarım benim kazançlarım. Kaybettiklerim de bende hálá. Ne kaybettiysem, kendi içimde kaybettim. O yüzden kaybım yok.’’ Sizce de kaybı yok mu?

1966 yılının 16 Temmuz'unda izmir'de Tilbe ailesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldi Yıldız. Aile içinde ona Yadigar diyorlardı ama o, bu ismini hiçbir zaman sevmedi. Babası Tekel fabrikasında çuval indirip kaldıran mevsimlik işçiydi. Annesi de küçük bir bakkal dükkanı işletiyordu. Ailesi hayatlarının sonuna dek izmir'de yaşamıştı.

Yıldız, fazla sesi soluğu çıkmayan bir çocuktu. Yakantoplarda canı hep çok yandı. çünkü yenilenler vargücüyle fırlatıyorlardı topu. Sonraları hayatında kazık yedikçe, ‘‘Artık oynamak istemiyorum. insanlar yenilince bozuluyor. Hayatımın içinde oyun oynamak istemiyorum, kendim için yaşamak istiyorum’’ diyecekti.

Dikkatini toplayamadığı için ders çalışmaz, varsa yoksa şarkı söylerdi. Bulaşık, çamaşır yıkarken, tuvalette bile her yerden onun sesi yükselirdi. Okul hayatına noktayı koyduğunda orta ikinci sınıfa gidiyordu. çalışmak zorundaydı. Dikiş atölyelerinde iplik temizledi, pazarlamacılık, tezgahtarlık yaptı, çocuk baktı. çocuk baktığı evde karanlık bir odada kalıyordu. Yüklük, bavullar, ayakkabılar her türlü ıvır zıvırın olduğu bir odaydı bu. Gece olup da herkes uyuduğunda, alçak sesle şarkı söylerdi. Nota bilmeyen, eğitimsiz bir şarkıcı olduğunda herkes ona nasıl şarkı yazdığını ve bestelediğini sorduğunda cevabı hep aynıydı: ‘‘Nasıl yaptığımı bilmiyorum, bilsem anlatırım. içime öyle doğuyor.’’

18 yaşına iki hafta kala, 15 gün önce tanıştığı ve ne iş yaptığını bile bilmediği bir gence kaçtı. Daha doğrusu kendini kaçırttı. Evlendiklerinden bir ay sonra eşi askere gitti. Asker dönüşünde ailelerine Sezen adında bir kız çocuğu da katılmıştı. Yıldız hamileyken Sen Ağlama şarkısını dinlerken, eğer kızı olursa çocukluğundan beri taptığı Sezen Aksu'nun ismini kızına vermeyi kararlaştırmıştı. Evlilikleri altı yıl sürdü.

1990 yılıydı, bir arkadaşıyla Pırlanta Pavyon'un önünden geçerken, ‘‘belki burada şarkı söyleyebilirim’’ diye geçirdi içinden. Birlikte içeri daldılar. çalışanlardan birinin provası vardı ve sazlar da oradaydı. Yıldız, pavyonun sahibini sordu ve buldu. ‘‘Benim sesim güzel, şarkı söylemek, para kazanmak istiyorum’’ dediğinde, patron onu baştan aşağı süzdü ve ‘‘geç söyle bir şarkı bakalım’’ dedi. Yıldız, sazlarla birlikte şarkısını söyleyip bitirdiğinde, patron ‘‘bir tane daha söyle’’ dedi. Yıldız işe alınmıştı. Hemen terziye, oradan da kuaföre götürüldü. Ertesi gün sahne onundu. Altı şarkı söyledi. Ama altı şarkıyı da mikrofonun önünde kazık gibi durarak söyledi. Titrediğini görmesinler diye, ayaklı mikrofonu kendine siper etmişti.

1991'de Sezen Aksu, Uğur Yücel'le birlikte izmir'de şov yapıyordu. Yıldız, o sıralar bir gecede altı kulüpte şarkı söylüyordu. O gece Sezen Aksu, Yıldız'ın sahne aldığı yere gidecekti. Gidecekti ama Yıldız orada sahneye çıkmış ve çoktan inmişti bile. Başka yerde şarkısını bitirip, tekrar Aksu'nun geleceği yere gitti. Aksu tuvalete gittiğinde, Yıldız da arkasından: ‘‘Ben sizi çok seviyorum, kızımın adı da Sezen’’ deyip sohbete başladı. Aksu, Yıldız'ın ne iş yaptığını öğrenince, çık bir şarkı söyle dedi. Sahneye çıktığında, Sezen Aksu'nun ‘‘ne kavgam bitti, ne sevdam’’ şarkısını söyledi. Arkasından bir daha, arkasından bir tane daha. Aksu oradan ayrılırken Yıldız'a telefonunu vermiş ve aramasını istemişti.

Sezen Aksu'nun ‘‘istanbul'a gel’’ telefonundan sonra, Yıldız eşyalarını toplamış ve artık istanbullu olmuştu. Aksu'nun evinde kalıyor ve Aksu'nun Uğur Yücel'le yaptığı şov süresince de vokalistliğini yapıyordu. Aksu'nun evinde Uzay Heparı isminde genç bir müzisyenle tanışmıştı. Aralarında doğan yakınlaşmadan bir süre sonra Yıldız Tilbe, Aksu'nun evinden taşındı. Zaten daha ne kadar onunla kalabilirdi ki? Aksu'nun şovu bittiği için vokalistliği de bitmişti. Artık tek başınaydı. istanbul'da farklı gece kulüplerinde üç yıl boyunca çalıştı. Albüm çıkarmak istiyordu ama kimseden ne şarkı sözü, ne de beste alabiliyordu. ‘‘Madem alamıyorum, ben yapayım belki olur’’ dedi ve oldu. Boş kuyuya attığı taştan ses gelmişti. Sözü de bestesi de kendine ait olan Delikanlım şarkısı 1994'te ortalığı kasıp kavurdu. Kara kız, beste ve söz yazarı terminatörü gibi çalışıyordu. Tarkan'a verdiği Kış Güneşi şarkısı da çok tutmuştu. ‘‘O şarkı Tarkan'a çok yakıştı. iyi ki ona kısmet oldu’’ diyordu.
Tilbe'nin istediği şöhret gelmiş ama gelmesiyle diyetini de almaya başlamıştı. Bir yerlerde hata yapıyor ama hatasının ne olduğunun farkına bile varmıyordu. Aşkları da hüsranla bitiyordu. Aşk eşittir acı, acı eşittir erkek ve erkek de eşittir kazık yemek demek oluyordu onun hayatında. Herkesle kavga ediyor, geceleri sızıp kalıyor, hep hadise çıkarıyordu. Yeryüzünde değildi de, başka bir yerdeydi sanki. 1996'da narkotik, evine baskın yaptığında esrarla yakaladı onu. Niye değiştiği anlaşılıyordu! Mahkemeden çıkarken kendisine uzanan mikrofonlara bağıra bağıra ‘‘Delikanlım’’ı söyledi: ‘‘Ne yapayım, yüz tane mikrofon vardı. Hangi birine ne söyleyecektim. Daha albümüm çıkmadan bu çirkefin içindeydim. Duygularım kaşar değildi, beklentilerim değildi, hiçbir şeyim değildi de değildi. Beni yanıma koymadılar, karşıma koydular. Rakip olarak karşıma yine beni çıkardılar. Ben yanımda değil, artık karşımdaydım. insanın duygularının formülü yok. Zaafları olabilir. insan hissettiği şeyden vazgeçemez ve ambalajlanamaz. Ben sadece şarkı yaptım. Ambalajlanamadım.’’

Uyuşturucu olayından sonra, Yıldız hiçbir zaman eskisi gibi parlayamadı. Kapılar suratına birer birer kapandı, kafayı sıyırmış dendi ve kimse iş vermedi. 1991'de izmir'de bir pavyonda başladığı şarkıcılık hayatı, 1998'de Eskişehir'de bir pavyonda devam ediyordu artık. Uyuşturucu tedavisi sonuç vermemişti. ikinci tedavi ne kadar faydalı olmuştu? Bu sorunun cevabı her zaman bir soru işareti olarak kaldı.

Herkes Tilbe'den köşe bucak kaçarken ibrahim Tatlıses ona destek olmuş, borçlarını üstlenmişti. Kendi şirketinden de Tilbe'nin kasetini çıkarmıştı. Her ne kadar, Sezen Aksu ile yolları ayrıldı gibi görünüyorsa da Yıldız Tilbe, ‘‘Benim ona olan sevgimden çok eminim. Dünyada onu katıksız seven bir elin üç parmağıysa ben onlardan biriyim’’ derken, Sezen Aksu da ‘‘Onun bendeki kredisi sonsuzdur’’ diyordu.

Gittiği bir davete, bir ayağında kırmızı, diğer ayağında mavi çorabı ve elinde bir de çekirdek paketiyle katıldı. Rüküştü. Bazen basma etekle bile dolaşıyordu. Sahnelerde dahi şatafatlı elbiseler giydiği pek vaki değildi. Oysa ses kadar süs de lazımdı onun dünyasında. Yıldız mızıkçılık ediyor, oyunu kurallara göre oynamıyordu: ‘‘Rüküş bulabilirler ama ben beğeniyorum. Böyle giyinmek hoşuma gidiyor. Ama bazen ikinci, üçüncü bir kişi de oluyorum ve istediğimi yapmıyorum. Haklılardır, güzel giyinmem lazım. Bir daha giymedim zaten mavi ve kırmızı çorap. Hayatım bana endeksli değil. Yaptırımların Yıldızı'yım ben. öyle olmayınca da mavi çorap, kırmızı çorap olmuyor işte.’’

Yıldız, istanbul'da sahneye çıktığı bir kulüpte şarkı söylerken birden mikrofonu bırakıp yere oturmuş, uzun bir sessizlikten sonra, öyle acılı bir ses ve insanın içini titreten bir bakışla ‘‘Ben güzel değil miyim?’’ diye sormuştu. Sonraları bu davranışını şöyle açıklıyordu ‘‘Bazen kendimi çirkin hissettiğim zaman sorarım öyle. Olur öyle enfeksiyonlu zamanlarım. Ben çok güzelim, bazen çok çirkinim. Ama çirkinliğimle de güzelim. Ve gözümün gördüğü herşey de güzel.’’

---------------alıntı---------------

roberto hilbert

forzanarchy
22 Ağustos 2010, 04:36http://forum.bjkonline.com/showpost.php?p=102544&postcount=45
bu adam için herkes iyi diyor ya ona şaşıyorum.. bence ibrahim üzülmesin sağ versiyonu, ne teknik var ne bişe!. hayır üzülmez kadar hızlı ve hırslı olsa amenna ama bu adamda hiç birşey yok.. bedava diye böyle oyuncu alınmazki, neymiş efendim mustafa denizli'nin transfer listesindeymiş.. denizli gitti haberleri yok sanırım..
-------------

1 Ekim 2010, 11:47http://forum.bjkonline.com/showpost.php?p=101771&postcount=39
bırakın Beşiktaş'ta oynamayı bence bursaspor'un ilk 11ine bile giremez bu oyuncu.. böyle basit hatalarla büyük takımlarda oynayamaz.. Dua etsin hocamız Alman yoksa Beşiktaş'ta da oynayamaz.. Bir ara Beşiktaş'a Seric gelmişti, onun sağ versiyonu işte.. topa girişi, top sürüşü vs hiç bir özelliği yok, sürekli kademe hatası yapıyor.. Tv de pek sırıtmasa bile stadda izlendiğinde bariz bir şekilde görünüyor hataları, atağa çıkarken bindirme yapamıyor vs tv sadece topu çektiği için belli olmuyor..
-------------

26 Ekim 2010, 00:58http://forum.bjkonline.com/showpost.php?p=102544&postcount=45
orta yapamayan ibrahim üzülmez gibi yüreğini ortaya koyup şerefiyle oynasa ona da razıyız aslanım!. Bu takım ne orta yapamayanlar gördü ama bunun kadar beceriksizi hiç kabullenmedi.

orta yapamaz, müdafa yapamaz, pres yapamaz, alan savunması yapamaz, ofsayt taktiğine uymaz, sağdan bindirme yapamaz.. yapamaz.. yapamaz.. yapamaz..

futboldan anlayan herkes bilir ki bu adamdan bir cacik olmaz. ligtv den izlemek farklı staddan izlemek farklı tabi. tv de biraz işe yarıyormuş gibi gözüküyor.

kısacası bu adamdan birşey olmaz..

-------------

18 şubat 2011 -http://www.bjkonline.com/schusterin-intihari.html
-------------

22 Ağustos 2010 -http://www.bjkonline.com/uyan-schuster-geldik.html
------------

tabi sadece bunlarla sınırlı değil.. bir de schuster hakkındaki görüşleri görmek için şu linke bakmak lazım sonradan kapak olmamak için..http://www.bjkonline.com/bir-gunah-kecisi-daha.html

demek neymiş efendim? etten önce kazana girmeyecekmişsin..

orospu çocuğu

forzanarchy
Ankara'da çalışan bir hayat kadınına göre Melih gökçek'tir.

Ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek genelevleri taşıma kararı almasından sonra bir genelev çalışanı çıkar ve "biz burda yüz tane orospuyuz yüzümüz birleşsek senin gibi orospu çocuğu doğuramayız" tarzında bir söz kullanarak orospu cocukluğunun tanımını yapar..
152 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol