confessions

anonymous

3. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 4366
  2. takipçi 0
  3. puan 74871

tianenmen olayları

anonymous
89 yılında Çin'de işçi aydın ve öğrencilerin hükümet karşıtı ve demokratik reform amaçlı yaptıkları protestoların sonucunda ordunun 4 haziran'da yaptığı müdahale ile binlerce kişinin ölümüne sebep olduğu olaydır. Bu olaylardaki simge görüntü ise 4 tane tankın karşısında dimdik durarak tankların geçişini engelleyen bir göstericinin oluşturduğu fotoğraf karesidir. Bana göre bu protestolar için çin'in gezi parki olayları denilebilir. Çünkü farklı gruplardan gelen protestocuların birleşmesiyle oluşan bir halk hareketidir. Gerçi çoğu sol görüşün farklı fraksiyonları olsa da çok fark etmez benim için.

emin çölaşan

anonymous
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/emin-colasan/ruzgar-ekenler-firtina-biciyor-1260640/
--alıntı--

Rüzgar ekenler fırtına biçiyor
4 Haziran 2016

Sevgili okuyucularım, Alman Parlamentosu'nun aldığı Ermeni soykırımı kararı Türkiye'yi ayağa kaldırdı.
Benzer kararı bugüne kadar 29 ülke almıştı ama hiçbiri Almanya kadar etkili olmamıştı.
Biz her yıl geriden geliriz, “Ermeniler tarafından soykırım günü ilan edilen 24 Nisan'da acaba ABD yönetimi ne diyecek” falan diye endişeye kapılırız. Eğer ABD Ermenilerin istediği gibi soykırım demezse çocuklar gibi seviniriz.
Bu hassas teraziyi elinde taşıyan ABD Başkanı o günü genelde “Büyük felaketin” yıldönümü olarak açıklar. Ermeniler üzülür biz ise “Oh be çok şükür bu yılı da atlattık, Obama soykırım demedi” diye seviniriz.
Büyük felakete (!) razıyız, böyle komik bir durumdayız!
* * *
Ermeni soykırımı tasarısının Alman Parlamentosu'ndan geçme olasılığının yüksek olduğunu başımızdaki bu sorumsuz AKP iktidarı en az bir yıl öncesinden biliyordu…
Ama hiçbir girişimde bulunmadılar…
Tam tersine, başta Almanya olmak üzere bütün AB ülkelerine her fırsatta çattılar, azarladılar, hakaretler edip posta koydular.
Elin adamları da işte bu kararı aldı!
Öylesine ciddiyetsiz bir biçimde yönetiliyoruz ki!..
Karardan sonra sadrazam Binali konuştu:
“Berlin büyükelçimizi görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye'ye çağırdık. Yarın geldiği zaman onunla konuşacağız.”
Bunları söylerken karşısında gazeteciler var, Dışişleri Bakanlığı görevlileri var. Bu gafı yapınca diplomatlar kendisine hemen kısa bir not iletti:
“Efendim büyükelçimiz geldi. Şimdi Ankara'da.”
Büyükelçiyi çağıran kendi hükümeti ama sadrazamın onun Ankara'ya geldiğinden haberi yok!
Bu notu okuyunca yüzünün rengi biraz değişti, hafifçe karardı, sarardı ve kırdığı potu tamir etmeye çalıştı:
“Düzeltiyorum, büyükelçi Ankara'ya gelmiş!”
* * *
Dünyayı yönettiklerini zannedip sağa sola çatarlar, posta koyarlar, cazgırlık yaparlar… Ama elin oğlunun çok daha güçlü olduğunu, başkalarının da Türkiye'yi rahatsız edecek olanaklara sahip olduğunu hiç düşünmezler.
Son Almanya olayı bunun somut örneğidir.
Alın size bir örnek daha:
Bunlar adına cemaat denilen Fethullah kesimini terörist ilan ettiler ve bu durumu Fethullah'ın yaşamakta olduğu ABD'ye bildirdiler…
Ve hakkında bir de kırmızı bülten çıkarıp yakalanmasını istediler.
ABD yönetimi önceki gün resmen açıkladı:
“Gülen cemaati terör örgütü değildir!”
Türkçesi şudur:
“Fethullah Gülen ve ekibi ABD'de yaşamlarını özgürce sürdürecektir, kendilerine dokunamayız.”
Dahası var!
IŞİD'e karşı savaşan Amerikan askerleri sınırımızın hemen dibinde, üniformalarında PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin armasını kullanıyor.
Fotoğrafları mutlaka görmüşsünüzdür, bunlar rastgele yapılan işler değil ince hesapların, Türkiye'ye verilmek istenen madem öyle işte böyle mesajlarının sonucu.
* * *
Bütün bu yaşadıklarımız, başımızdaki sorumsuz iktidar sayesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki saygınlığının nasıl dibe vurduğunun somut göstergeleridir.
Büyük dünya liderleri havasına girip dünyaya posta koyar ve hatta tehdit ederken amaçları ülkemizin saygınlığı ve çıkarları değil, sadece ve sadece kendi kişisel çıkarları ve kaprisleri idi.
“Eyy Almanya, eyy Rusya, eyy ABD” diye başlayan bütün ciddiyetsiz sözlerinde hedef kitle hep Türk kamuoyu idi.
* * *
Sorun bakalım bu iktidara, 2009 yılında “Ermeni açılımını” başlatan ve Ermenistan'a dostluk çiçekleri uzatanlar kimdi, Recep Tayyip hükümeti değil miydi?
Ermenistan-Türkiye milli maçını izlemek bahanesiyle Erivan'ı ziyaret edip dostluk nutukları atan, bir sürü vaatlerde bulunan acaba dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül müydü, başkası mıydı!..
Bunların yapılmasını ve Ermenistan'la dostluk kurulmasını Tayyipgiller hükümetinden isteyen ABD yönetimi değil miydi!
Sonra maçın Türkiye'deki rövanşına Ermenistan Cumhurbaşkanı'nı çağırıp Türkiye'de güzelce ağırlayan, “Amacımız Türkiye Ermenistan sınırının en kısa zamanda açılmasını sağlamaktır” diyen acaba “Türk Devleti'ni temsil eden (!)” Abdullah Gül müydü!
* * *
1938-1939 yıllarında Doğu Anadolu'da Dersim ayaklanması denilen olaylar patlamıştı. Devletimiz çok güçlü değildi. Bu ayaklanmayı bastırmak için epeyce zorlandı.
O kadar ki, Atatürk bile isyan bölgesine gidip harekatı izlemek zorunda kalmıştı.
Aradan yıllar geçti, Recep Tayyip başbakan oldu…
Kürtçü kesim bastırıyordu:
“Dersim'de öldürdükleriniz için devlet olarak özür dileyin…
Ve Recep Tayyip 2011 yılında aynen şu sözleri söyledi:
“Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür dilerim ve diliyorum.”
Bu özür kimin adına dilenmişti?
* * *
Şimdi Almanya “Kardeşim sen Atatürk döneminde kendi ülkende olanları kabul edip özür dilemiştin. Biz de şimdi parlamentomuzda 1915 yılında olanları kabul edip kınadık. Senin hükümetin bu çelişkilere nasıl düşüyor” dese, biz ne diyeceğiz?
Almanya yanlış iş yapmıştır, kabul!.. Zira ortalıkta soykırım falan yoktur.
Ancak sağa sola her gün çatan, Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığını dışarıda sıfıra indiren bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.
Yukarıda size sadece birkaç örnek sundum.
Bu olanlar sonrasında bağırıp çağırmak, sadece dış ülkeleri suçlamak çok kolay.
Ya bizi yönetenlerin hataları, yanlışlığı, acizliği, çelişkileri, zavallılığı ve Birleşmiş Milletler dahil bütün dünyaya karşı sergilenen gereksiz kabadayılıklar…
Rüzgar ekenler fırtına biçiyor…
İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım, kafamızı kuma gömmeyelim.
Bütün dünyayı kendimize güldürmeyelim!

--alıntı--

yılmaz özdil

anonymous
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/mallari-boykot-1260691/

--alıntı--

Malları boykot
4 Haziran 2016

İşler ne zaman boka sarsa…
Hemen boykot çağrısı yapılıyor.
Fransız malını boykot.
İtalyan malını boykot.
Amerikan malını boykot.
Şimdi, Alman malını boykot.
*
Bırakın bu işleri kardeşim…
Ne mal olduğunu bildiğimiz politikacıları boykot edin!
*
Malı götüren…
Hırsız politikacıyı almayın mesela.
Pahalıya mal olan…
Rüşvetçi politikacıyı boykot edin.
*
Ahlaksız, namussuz, şerefsiz politikacıyı evinize sokmayın.
Yalancı, dönek, yalaka, yavşak politikacıyı mecliste barındırmayın.
*
Vatan, millet, bayrak diyor, mitinglerinde yerli diyor, milli diyor.
Rüşveti dolar'la alıyor!
Din, iman, Kuran, ezan diyor, paramı faizsiz bankaya yatırdım diyor.
Çalarken euro'yla çalıyor!
*
Bunları boykot edin.
*
devletin malı deniz diyenleri…
mal varlığını gizleyenleri…
malın gözü olanları alkışlamayın.
Mal mal bakanlardan olmayın.
*
Alman malı otomobile binin.
Milletin kıçında don yokken, milletin parasıyla Alman malı otomobile binen politikacıyı boykot edin.
*
Seçtiğiniz, hayatınıza dahil ettiğiniz politikacılar, Alman malı gibi sağlam olsun, Amerikan malı gibi güvenilir olsun, Fransız malı gibi ömür boyu garantili olsun, İtalyan malı gibi şık olsun… Aldıktan sonra pişman olmayın, üç gün sonra tuttuğunuz yeri elinizde kalmasın, kendinizi kazıklanmış gibi, dolandırılmış gibi, keriz gibi hissetmeyin.
*
Bize çadır devleti muamelesi yapmasınlar istiyorsanız…
Haysiyetli, dirayetli bir ülkede yaşamak istiyorsanız…
Dürüst, namuslu, yurtsever, Atatürkçü siyasetçiyi tercih edin.
*
Ne mal olduğunu bildiğimiz politikacıları boykot edin.

--alıntı--

soner yalçın

anonymous
http://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/erdoganin-alevi-dusmanliginin-kokeni-522026/

--alıntı--

Erdoğan’ın Alevi düşmanlığının kökeni
1 Haziran 2014

Ona göre, “Cemevi, cümbüş evi”ydi! “Candaş medya” “Ateist Alevilik” gibi tanımlar yaptı. Aleviler'i katleden Yavuz Sultan'ın adını köprüye verdi. Madımak katliamı davası zaman aşımına uğrayınca, “hayırlı olsun” dedi. Reyhanlı'da “53 Sünni vatandaşımız hayatını kaybetti” ifadesini kullandı. Erdoğan'a bu sözleri söyleten bilinç altında nasıl bir Alevi düşmanlığı var? Fikri alt yapısı nasıl oluştu? Kimlerden nasıl etkilendi?
Tes­pit: Ar­tık özel­lik­le “Muh­te­şem Yüz­yı­l” di­zi­sin­den do­la­yı Ka­nu­ni Sul­tan Sü­ley­man çok bi­li­nir ol­du. İti­ba­rıy­la yan­lış bi­li­nir­lik art­tı!
“Halk için­de mu­te­ber bir nes­ne yok dev­let gi­bi
Ol­ma­ya dev­let ci­han­da bir ne­fes sıh­hat gi­bi­”
Bu iki mıs­ra Ka­nu­ni'nin “dev­le­te na­sıl çok önem ver­di­ği­” şek­lin­de yo­rum­la­nı­yor!
“Dev­le­t” söz­cü­ğü Arap­ça'dan ge­lir ve 19'un­cu yüz­yı­la ka­dar bu­gün­kü an­lam­da kul­la­nıl­maz­dı. Arap­ça­da “dev­le­t”; fe­le­ğin çar­kı­nın dö­nü­şü­nün ba­zı ki­şi­le­ri “ta­lih­li­” kıl­ma­sı de­mek­ti.
Ya­ni as­lı­da Ka­nu­ni di­yor ki:
“Ha­yat­ta en de­ğer­li şey mut­lu­luk­tur
Mut­lu­luk­la­rın en yü­ce­si bir so­lu­num doğ­ru­luk­tu­r”
Ya dev­let?.. O ne­re­de?..
Bu­gün bi­zim “dev­le­t” de­di­ği­mi­ze Os­man­lı “mül­k” di­yor­du!
Os­man­lı ken­di­ni “Me­ma­lik-i Mah­ru­sa­” kav­ra­mıy­la ta­nım­la­dı; ko­ru­ma­sı- kon­tro­lün­de­ki top­rak­lar ile şe­hir­ler­de­ki ti­ca­ret ve za­na­at pa­di­şa­hın te­ke­lin­dey­di.
Os­man­lı'nın tüm sa­hip ol­du­ğu­na “mül­k” de­nir­di. Ve bu “mül­k” pa­di­şa­ha, Al­la­h'­ın em­riy­le “mi­ra­s” ola­rak gel­miş­ti.
“Dev­le­t”, mülk sa­hi­bi­nin sı­fa­tıy­dı; ya­ni, pa­di­şah biz­zat dev­le­tin ta ken­di­siy­di.
Os­man­lı bu sis­te­mi, Ro­ma­lı­la­r'­dan al­dı (Pat­ri­mo­ni­alizm). Bu sis­tem­de; gü­cü­nü gök­ten alan “Kut­sal Ba­ba­” ve hiz­met­çi­le­ri var­dı.
Rea­ya- be­ra­ya; ya­ni köy­lü- kent­li “yer­den bit­mey­di­”. Oy­sa ik­ti­dar sa­hi­bi “gök­ten in­mey­di­”; Al­la­h'­ın yer­yü­zün­de­ki göl­ge­siy­di!
Sü­rü ve ço­ban iliş­ki­siy­di bu; sü­rü­nün ço­ba­na ih­ti­ya­cı var­dı. Sü­rü'yü kul­la­rın oluş­tur­du­ğu­nu yaz­ma­ma ge­rek var mı?
Ve:
Bu “dü­ze­n” (ni­zam) kut­sal­dı.
Ni­za­ma baş­kal­dır­mak, Al­la­h'­a baş­kal­dır­mak­la bir­di ve fe­sat­lık­tı; ka­rı­şık­lı­ğa (ih­ti­la­le) yol açar­dı; ce­za­sı ölüm­dü.
Han­gi hu­ku­ka gö­re bu ce­za ve­ri­li­yor­du?
Ne­re­de bü­yük bir İs­lam im­pa­ra­tor­lu­ğu ku­rul­du ise ora­da “Ha­ne­fi Eko­lü­” be­nim­sen­di.
Os­man­lı'da iki hu­kuk sis­te­mi var­dı; bi­ri Şe­ri­at di­ğe­ri Ka­nun hu­ku­ku.
Bi­ri Al­la­h'­ın di­ğe­ri Pa­di­şa­h'­ın ira­de­siy­di.
İki hu­ku­kun da gö­re­vi, de­ğiş­mez/de­ğiş­ti­ri­le­mez “dü­ze­ni sağ­la­ma­k” ve “dü­ze­ni­” yü­rüt­mek­ti.
Os­man­lı ik­ti­da­rı­nın dü­şün­sel dün­ya­sı ni­zam ile fe­sat­lık kav­ra­mı ara­sın­da iş­li­yor­du.
Bun­lar ik­ti­da­rın ba­kı­şıy­dı.
Pe­ki ya halk?
Ko­ca im­pa­ra­tor­luk her­ke­si “ku­l” ya­pa­ma­dı.
Bun­la­rın ba­şın­da Türk­ler/ Ale­vi­ler var­dı…
“Kö­tü Müs­lü­man Türk­le­r”
Türk­ler 10'un­cu yüz­yıl­dan iti­ba­ren Ho­ra­sa­n'­dan baş­la­ya­rak tüm İra­n'­a, Arap-İs­lam coğ­raf­ya­sı­na ve Ro­ma top­ra­ğı Ana­do­lu'ya ege­men ol­ma­ya baş­la­dı.
Türk­ler ön­ce­le­ri gö­çe­bey­di. Za­man­la ço­ban Türk­ler, top­ra­ğı sa­hip­len­me­ye baş­la­dı; Ro­ma köy­lü­sü­nün ye­ri­ni alıp yer­le­şik dü­ze­ne geç­ti. Arap­lar ve İran­lı­lar­la bir­lik­te Or­ta­do­ğu'nun en bü­yük et­nik gru­bu ol­du.
Türk­ler im­pa­ra­tor­lu­ğu bi­len bir mil­let­ti. Bu­nu yaz­ma­mın ne­de­ni, im­pa­ra­tor­luk ha­li­ne ge­len Arap Müs­lü­man­la­rı, Türk­le­ri hep “çöz­me­le­ri ge­re­ken bir so­ru­n” ola­rak gör­dü. Türk­ler kö­tü Müs­lü­man­dı! Çün­kü…
Hâlâ Cen­giz Han ya­sa­la­rı­nı uy­gu­lu­yor­lar­dı; ya­şam­la­rı fark­lıy­dı.
Ör­ne­ğin, ka­dın­lar er­kek­ler­den ay­rı ya­şa­mı­yor­du; iç içey­di­ler; rol­le­ri eşit­ti. Ka­dın­lar pe­çe tak­mı­yor­du. İs­te­dik­le­ri ye­re gi­dip ge­li­yor­du; eğ­len­ce­ler­de baş kö­şe­de otu­ru­yor­du. Ve en önem­li­si sa­va­şa ka­tı­lı­yor­lar­dı. Söz ve ka­rar­da ka­dın­lar var­dı; Türk bey­le­ri ölün­ce tah­ta eşi otu­ru­yor­du; Mo­ğol­la­r'­da Er­ge­ne Ha­tun ya da Ha­rezm­şah­la­r'­da Ter­ken Ha­tun gi­bi…
Türk­le­r'­in ce­na­ze ve dü­ğün­le­ri Müs­lü­man­la­ra (Arap­la­ra) ben­ze­mi­yor­du; Şa­man inan­cın­dan ge­ri adım at­mı­yor­lar­dı.
Ken­di boz­kır geç­miş­le­ri­nin bir par­ça­sı olan Şa­man-Şeyh ben­zer­li­ği ne­de­niy­le su­fi­li­ği/ta­sav­vu­fu be­nim­se­di­ler.
Hz.Ali'­nin ha­li­fe se­çim ay­rı­lı­ğı Müs­lü­man­lar ara­sın­da ay­rış­ma­ya ne­den ol­du ve Türk­ler Şah-ı Mer­dan Hz. Ali'­nin sa­fı­na geç­ti. Ay­rın­tı­ya gir­me­ye­yim…
Türk­ler ön­ce; her ha­re­ket­le­ri­ni kon­trol al­tı­na alan, ver­gi tah­rir def­ter­le­ri­ne ad­la­rı­nı ge­çi­ren, az da ol­sa ver­gi alan Os­man­lı'ya kar­şı ayak­lan­dı.
Son­ra; ida­ri ve ma­li ola­rak tı­ma­r'­ı sö­mü­rü ara­cı ha­li­ne ge­ti­ren ve Sün­ni­li­ği res­mi mez­hep ola­rak da­ya­tan te­ok­ra­tik Os­man­lı sis­te­mi­ne kar­şı ayak­lan­dı.
Dü­ze­n'­e is­yan eden Türk­ler/Ale­vi­ler, Os­man­lı yö­ne­ti­mi ta­ra­fın­dan fe­sat/boz­gun­cu ola­rak gö­rül­dü. Bi­çil­di. Ka­lan­la­rı “yo­la ge­tir­mek için tür­lü yön­tem­ler de­nen­di.
Ör­ne­ğin, Cel­ve­ti­ye Ta­ri­ka­tı'nın
Şey­hi Aziz Hü­da­yi Efen­di'nin 1610'lu yıl­lar­da sa­ra­ya gön­der­di­ği bir ra­por var; “Her Ale­vi-Kı­zıl­baş kö­yü­ne bi­rer ca­mi­ ya­pıl­sın, bir ho­ca gön­de­ri­le­rek bun­la­ra Sün­ni­lik öğ­re­til­sin, bel­ki bun­la­rı böy­le­ce ıs­lah ede­bi­li­ri­z” di­yor­du!
Ki­mi Türk­lü­ğü bı­rak­tı Kürt ol­du; ki­mi Ale­vi­li­ği terk et­ti Sün­ni ol­du.
“Keş­ke Os­man­lı, Ale­vi­le­ri…”
Ge­le­lim gü­nü­mü­ze…
Şu­nu göz­den uzak tut­ma­yı­nız; ül­ke isim­le­ri, ül­ke re­jim­le­ri de­ği­şe­bi­lir ama kül­tür ko­lay de­ğiş­mi­yor.
Os­man­lı'nın bu an­la­yı­şı, Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de ki­mi­le­rin dü­şün­sel dün­ya­sı­nı et­ki­le­me­ye de­vam et­ti. Bun­lar­dan bi­ri Re­cep Tay­yip Er­do­ğa­n'­dı… Os­man­lı­cıy­dı!..
Er­do­ğa­n'­ın fi­kir­le­ri­ni be­nim­se­di­ği en önem­li fik­ri ön­de­ri Ka­dir Mı­sı­roğ­lu'y­du. Os­man­lı hay­ra­nı, hi­la­fet yan­lı­sı Mı­sı­roğ­lu, Cum­hu­ri­yet dev­rim­le­ri­ne kar­şı ol­du­ğu­nu gös­ter­mek için şap­ka dev­ri­mi­ne inat “fe­s” gi­yi­yor. Ata­tür­k'­e, Kur­tu­luş Sa­va­şı'na ve Türk Dev­ri­mi'ne küf­re­di­yor. Ve, “Os­man­lı keş­ke Ale­vi­le­ri bi­tir­sey­di­” di­yen bir “ta­rih­çi­”!
Er­do­ğa­n'­ın bi­lin­ci­ni bu dü­şün­ce­ler oluş­tur­du. Ka­fa­sın­da­ki “dü­ze­n” Os­man­lı sis­te­miy­di ve kuş­ku­suz mü­na­fık­lar bel­liy­di…
Er­do­ğa­n'­ın, Ale­vi/Türk kar­şıt­lı­ğı söz­le­ri­nin, ey­lem­le­ri­nin ta­rih­sel kö­ke­ni­ni bu­ra­lar­da ara­mak ge­re­ki­yor.
Er­do­ğan Baş­ba­kan ola­rak ken­di­ni “mül­k”­ün sa­hi­bi gö­rü­yor; “dev­let be­ni­m” di­yor!
“Mülk sa­hi­bi ola­ra­k” is­te­di­ği ye­re is­te­di­ği­ni ya­pa­ca­ğı­nı sa­nı­yor; ra­hat­ça “Ge­zi Par­kı'na AVM ya­pa­rı­m” di­yor.
Kar­şı çı­ka­nı fe­sat­lık­la suç­lu­yor!
Tıp­kı Os­man­lı sul­ta­nı gi­bi!
Ay­nı an­la­yış: Tür­ki­ye'de in­san yok; pa­di­şa­h'­ın/Er­do­ğa­n'­ın ku­lu var!
Öl­sün, sa­kat­lan­sın ku­lun hiç­bir öne­mi yok Er­do­ğan için; ye­ter ki “cam çer­çe­ve kı­rıl­ma­sı­n”; ya­ni
mül­k'­üne za­rar gel­me­sin! Dü­zen bo­zul­ma­sın!
“Er­do­ğan ka­nu­nu­” bu­dur… Ge­zi'de Ale­vi ara­ma­sı Os­man­lı ba­kış açı­sı­nın so­nu­cu­dur!
Er­do­ğan Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­ka­nı ola­rak de­ğil; Os­man­lı sul­ta­nı gi­bi, kar­şı çı­ka­na sert ta­vır al­ma­sı­nın se­be­bi bu­dur.
Dü­şün­sel dün­ya­sın­da Ale­vi­ler iti­ba­rıy­la Türk­ler ye­ni de­ğil bin yıl­dır zın­dık!..
Türk düşmanlığının kökeni
Er­do­ğan di­yor ki: “Hı­zır pa­şa­lar asır­lar ön­ce­sin­de kal­mış­tır. ‘A­çı­lın ka­pı­lar şa­ha gi­de­li­m' di­ye, me­det ara­ma dö­ne­mi de asır­lar ön­ce­sin­de kal­mış­tır.”
Er­do­ğan “Hı­zır Pa­şa­” ol­du­ğu­nun far­kın­da de­ğil; de­mek Hı­zır Pa­şa'yı ta­nı­mı­yor. Ta­rih bil­gi­si bu ka­dar!
Er­do­ğan “Şa­h”­ın kim ol­du­ğu­nu da bil­mi­yor; Hz. Ali'­dir. “Hz. Ali dö­ne­mi bit­miş­ti­r” de­di­ği­nin far­kın­da de­ğil?
Er­do­ğan “ka­pı­”yı da bil­mi­yor; Os­man­lı sis­te­mi­nin sem­bo­lü; Av­ru­pa'da­ki gi­bi “mer­di­ve­n” de­ğil; “ka­pı­”dır! Dev­let ka­tı­na “gü­ç” ka­pı­sın­dan gi­ri­lir. “Ka­pı­” si­ya­sal gü­cün sim­ge­si­dir.
Di­ni an­la­mı­na ba­kar­sak; “ka­pı, Al­lah ka­pı­sı­dır.”
“Ka­pı­” ta­sav­vuf an­la­yı­şın­da “in­ti­sa­p” et­me­dir; “bağ­lan­ma­dır.”
Hz. Ali'­nin tüm mer­te­be­le­ri dört ka­pı, kırk ma­ka­m'­dır.
Er­do­ğa­n'­ın “me­det ara­ma­” söz­le­ri­ne hiç gir­me­ye­yim…
Ce­me­vi'nin bah­çe­sin­de Ale­vi öl­dü­ren­ler “dö­ne­min bit­ti­ği­ni­” ne ka­dar ko­lay di­le ge­ti­ri­yor?..
Ge­le­lim sö­zün sa­hi­bi Pir Sul­ta­n'­a…
Mu­ha­lif bir söy­le­min söz­cü­sü ve bu bağ­lam­da da ge­le­ne­ğin üret­ti­ği ko­lek­ti­fin se­siy­di. Ku­ru­lu dü­ze­nin hak­sız­lık­la­rı kar­şı­sın­da du­ran; eko­no­mik ve si­ya­si hak­la­rı­nı ara­yan, baş­kal­dı­ran ve di­re­ni­şe ça­ğı­ran Ale­vi/Tür­k'­tü.
Pir Sul­ta­n'­la Hı­zır Pa­şa iliş­ki­si; Os­man­lı ile Türk/Ale­vi iliş­ki­si­ne ben­zer.
Pir Sul­ta­n'­ın asıl adı Hay­da­r'­dı. Si­vas Vi­la­ye­ti'n­de Ba­naz Kö­yü'n­de doğ­du. Ale­vi Oca­ğı'­nın pi­ri idi.
Mü­rit­le­ri ara­sın­da So­fu­lar kö­yün­den ge­len Hı­zır isim­li bir der­viş var­dı. Hı­zır İs­tan­bu­l'­a git­ti; “o­ku­du­” Pa­şa-Bey­ler­be­yi ol­du. Si­va­s'­a atan­dı ve ayak­la­nan Pir Sul­ta­n'­ı Si­va­s'­ın Top­rak Ka­le­si'­ne hap­set­ti. Yet­me­di asıl­ma­ya mah­kum et­ti.
Ge­le­lim di­ğer iliş­ki­ye…
Türk­ler/Ale­vi­ler, Os­man­lı'nın ku­ru­cu­suy­du. Za­man­la Os­man­lı yö­ne­ti­miy­le yol­la­rı ay­rıl­dı.
Os­man­lı, Tür­k'­ü aşa­ğı­la­ma­ya
baş­la­dı:
Ho­ca Saa­det­tin Efen­di'ye gö­re Türk; le­ş'­ti.
Na­ima'­ya gö­re Türk; az­gın­dı; çir­kin yüz­lüy­dü; ka­bay­dı; ca­hil­di.
Ne­f'­i'­ye gö­re Türk; Al­la­h'­ın ir­fan pı­na­rı­nı ya­sak­la­dı­ğıy­dı.
Ha­fız Çe­le­bi'ye gö­re Türk; ba­ban bi­le ol­sa öl­dü­rül­me­si ge­re­ken­di.
Sad­ra­zam Ku­yu­cu Mu­ra­t'­a gö­re Türk; ba­şı vu­rul­ma­sı ge­re­ken pi­s'­ti.
Ak­sa­ray­lı Ke­ri­med­din Mah­mu­d'­a gö­re Türk; hun­har kö­pek ve kurt gi­biy­di; Tür­k'­ün eli­ne fır­sat ge­çer­se yağ­ma­yı ga­ni­met bi­lir­di.
Mer­zi­fon­lu Sey­yit Ab­dur­rah­man Eş­re­f'­e gö­re Türk; ta­lan­da, ül­ke yak­mak­ta eş­siz­di bir gad­dar­dı.
Şey­hü­lis­lam Mus­ta­fa Sab­ri Efen­di'ye gö­re Türk; soy­suz­du. Vah­det­ti­n'­e gö­re Türk; di­ni, so­yu so­pu, yur­du be­lir­siz kar­ma­ka­rı­şık bir ca­hil­ler sü­rü­süy­dü.
Bu söz­ler hiç şa­şır­tı­cı de­ğil…
Rum­be­yoğ­lu Fah­ret­tin Bey, 1920 yı­lın­da İs­tan­bu­l'­un iş­ga­li sü­rer­ken Da­mat Fe­rid hü­kü­me­tin­de Maa­rif Na­zır­lı­ğı'na ya­ni Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı'na ge­ti­ril­di ve gö­re­ve ge­lir gel­mez ilk işi, ki­tap­lar­dan “Tür­k” sö­zü­nü çı­kart­mak ol­du. (Ana­ya­sa'dan, ka­mu ban­ka­la­rın­dan kim­le­rin “Tür­k” adı­nı çı­kar­ma­ya ça­lış­tı­ğı­nı bi­li­yor­su­nuz.)
Çal­dı­ran Sa­va­şı'n­dan ön­ce­ki ya­zış­ma­la­rın­da Ya­vuz Sul­tan Se­lim, Şah İs­ma­il'­e ne di­yor­du: “Ben Sul­tan Be­ya­zıt oğ­lu Sul­tan Se­lim, sen ki ey eşek Türk.”
Pe­ki…
Os­man­lı; Er­me­ni­le­re “mil­let-i sa­dı­ka­”, Arap­la­ra “kavm-i ne­ci­p” der­ken Türk­le­r'­i ne­den aşa­ğı­la­dı?
Os­man­lı bir im­pa­ra­tor­luk­tu; kul­la­rı ara­sın­da bir­çok din-mez­hep ve et­nik men­sup­luk var­dı. Ni­ye Tür­k'­e düş­man­lık et­sin?
As­lın­da Os­man­lı'nın “Tür­k” de­di­ği, “kut­sal dü­ze­ne­” baş­kal­dı­ran Ale­vi'y­di!
Os­man­lı, Ale­vi'ye Türk di­yor­du… Ale­vi düş­man­lı­ğı­nın te­me­lin­de Türk düş­man­lı­ğı var­dı.
Arap Tür­k'­e na­sıl “kö­tü Müs­lü­ma­n” gö­züy­le bak­tı ise, Os­man­lı da öy­le bak­tı. Öy­le ki, bu ba­kış açı­sı, bir Türk
Dev­le­ti olan Sa­fe­vi­ler dö­ne­min­de
da­ha da art­tı.
Os­man­lı-Sa­fe­vi­ler Sa­va­şı hep bir “ez­be­r” üze­rin­den ko­nu­şu­lu­yor. As­lın­da bu sa­va­şa, “Os­man­lı-Türk Sa­va­şı­” mı; ya da “Tür­k'­ün Tür­k'­le sa­va­şı­” mı de­me­li­yiz. Ama Os­man­lı Türk­lü­ğü ka­bul et­mi­yor­du! O dö­nem…
Şah İs­ma­il, “Şah Ha­ta­yi­” mah­la­sıy­la Ça­ğa­tay Türk­çe­si'y­le ya­zar­ken, Os­man­lı Sa­ra­yı Türk­çe­si'ni, Arap­ça ve Fars­ça so­ka­rak bo­zu­yor­du.
Üs­te­lik…
Türk­ler, Sa­fe­vi­ler ile İran ta­ri­hi­ne çık­mış fi­lan de­ğil; bas­kın rol­le­ri Sa­fe­vi­le­r'­den çok ön­ce baş­la­dı. “Tür­k” ol­ma­dan İran ta­ri­hi ya­zı­la­maz. Ya­zı­la­ma­dı. Pe­ki…
Türk­ler Os­man­lı'ya na­sıl ba­kar­dı; “Os­man oğ­lu­” di­ye anıp ken­di­le­ri­ne denk gö­rür­ler­di. Os­man­lı “e­şit gö­rül­me­yi­” ka­bul et­me­di; ede­me­di.
De­mem o ki:
Bu­gün ül­ke­miz­de­ki Ale­vi düş­man­lı­ğı ile Türk düş­man­lı­ğı­nın or­ta­ya çı­kış se­be­bi rast­lan­tı de­ğil­dir. İzi Os­man­lı'nın ge­le­nek­çi an­la­yı­şın­da­dır; Er­do­ğan sa­de­ce bu­nun ta­kip­çi­si­dir...

--alıntı--

şeytan

anonymous
Şeytanın bir keresinde bir ağacın altında çok üzgün bir şekilde oturduğu söylenir. Bir aziz oradan geçiyordu. Şeytana baktı ve "Senin hiç dinlenmediğini duymuştuk, her zaman şöyle ya da böyle hep kötülük yaparsın. Burada, bu ağacın altında oturmuş ne yapıyorsun?
Şeytan gerçekten çok depresif durumdaydı. Dedi ki "Öyle gözüküyor ki, işim rahipler tarafından ele geçirilmiş durumda ve hiç bir şey yapamıyorum. Tamamen işsiz kaldım. Bazen intihar etmeyi bile düşünüyorum çünkü bu rahipler işi çok iyi yapıyorlar."
Rahipler çok iyi yapmıştır çünkü özgürlüğü mahkûmiyete çevirdiler, hakikati dogmalara çevirdiler. Her şeyi farkındalık düzleminden, uyku düzlemine çevirdiler.

Alıntıdır.

komün

anonymous
Benim görüşüme göre tamamen farklı bir dünyadır. Komün, bir toplum değildir. Komün, tek basina olma yetisindeki insanların toplanmasıdır ve onlar, varlığın büyük orkestrasını yaratmak için birlikte olmak isterler. Bir komün, bağımlılık içeren bir olgu değildir, o bağımsızlıktır.

fikret orman

anonymous
İktidara yakın diye elestirilmeyen, aksine cumhurbaşkanına ettigi teşekkürü anlaşılan başkan. Ama anlaşılmayan şey şu. 10 dakikada 21 kez sayın cumhurbaşkanım diye atıfta bulunmaya gerek var mıydı? Siz olmasanız biz bir hiçiz tavırlarına gerek var mıydı?

Hakim kişilere yakın durmakla yalaka olmak arasındaki farkı çok iyi kavrayabilecek bir camiamız var çok şükür. Zaten semtin yaklaşık yüzde seksenine taban tabana zıt olan bir hakimiyete kendini bu kadar teslim edip omurgayı yerde birakip yalamaya başlarsan orada insanlar da tepkisini verir.

Kimse ona muhalefet yapsın tepki koysun soğuk olsun ya da tam karşısında dursun demiyor. Kimin katkısı varsa onlara tabiki de teşekkür edilir. Devletin başı olduğu için ön plana çıkarılarak onore de edilir. Bu da çok normaldir. Ama sınırları aşıp bu derece de birilerin altına yatılmaz diyor Beşiktaş taraftarı. 4 senede ancak kazanılmış 1 kupadan sonra hiç bir şey unutulmaz. Yiğidi öldür hakkını yeme derler. Stat muazzam bu sene ki işler muazzam ama 1.3 milyonluk borç, bugüne kadarki yönetim ve taraftarın çoğunun bu Beşiktaş asaletine aykırı gördüğü omurgasızlıkları da söylemek bizlerin boynunun borcudur. Evet şu an için her şey güzel ama hiç bir şey de unutulmadı.

Edit:imla
29 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol