bugün doğum günü olan yazar... hayatta en nefret ettiği günüdür belki kendisinin, ona hayran birinin ise en mutlu olduğu gün...
ümit yaşar oğuzcan
babam'ın anlattığına göre nişantaş'ında komşularmış. oğlu intihar ederken öyle intahar edilmez böyle intihar edilir demiştir kendisini galata kulesinden aşağıya atarken. daha sonra oğluna yazdığı duygusal bir şiir vardır ;
6 Haziran 1973,
pırıl pırıl bir yaz günüydü,
aydınlıktı, güzeldi dünya,
bir adam düştü o gün galata kulesinden. kendini bir anda bıraktı boşluğa;
ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat, ışıl ışıldı gözleri, içi,
bütün insanlar için sevgiyle doluydu
çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
kendini bir anda bıraktı boşluğa,
söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
zaman durdu.
bir adam düştü galata kulesinden
bu adam benim oğlumdu;
açarken ufkunda güller alevden,
çıktı, her günkü gibi gülerek evden,
kimseye belli etmedi içindeki yangını
yürüdü, kendinden emin
sonsuzluğa doğru.
galata kulesinde bekliyordu ecel,
bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
ölüm yolcusunun son arzusuydu bu,
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu.
küçücüktü bir zaman,
kucağıma alır ninniler söylerdim ona,
uyu oğlum, uyu oğlum, ninni.
bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat.
6 haziran 1973
galata kulesinden bir adam attı kendini;
bu nankör insanlara
bu kalleş dünyaya inat,
şimdi yine bir ninni söylüyorum ona,
uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.
6 Haziran 1973,
pırıl pırıl bir yaz günüydü,
aydınlıktı, güzeldi dünya,
bir adam düştü o gün galata kulesinden. kendini bir anda bıraktı boşluğa;
ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat, ışıl ışıldı gözleri, içi,
bütün insanlar için sevgiyle doluydu
çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
kendini bir anda bıraktı boşluğa,
söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
zaman durdu.
bir adam düştü galata kulesinden
bu adam benim oğlumdu;
açarken ufkunda güller alevden,
çıktı, her günkü gibi gülerek evden,
kimseye belli etmedi içindeki yangını
yürüdü, kendinden emin
sonsuzluğa doğru.
galata kulesinde bekliyordu ecel,
bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
ölüm yolcusunun son arzusuydu bu,
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu.
küçücüktü bir zaman,
kucağıma alır ninniler söylerdim ona,
uyu oğlum, uyu oğlum, ninni.
bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat.
6 haziran 1973
galata kulesinden bir adam attı kendini;
bu nankör insanlara
bu kalleş dünyaya inat,
şimdi yine bir ninni söylüyorum ona,
uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.
oğlu vedat, galata kulesi'nden atlayarak intihar etmiştir. beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın'ı baba-oğul selçuk'tan dinlemeyi severim.
kendisi defalarca intiharı denemiş lakin başarılı olamamış ancak yazdıklarıyla insanı intihara sürükleyebilecek şair. karanlıkta erimek şiiri hayatım boyunca en çok seveceğim şiir olacak.
kalbimi yardım
bir damla kan aktı
kutuplara kar yağıyordu
üşüdüm
failatun vezniyle seni çağırıyorum
bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
dur gitme
beş kuruşum vardı kaybettim
dur gitme
ısırgan otlarından kurtar beni
deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
güneşi üçe böldüm
al biri senin olsun
yüzümde beş bıçak yarası var
bir de sen vur
barut kokusunu severim
bir portakalı dilim dilim soy
acıktım
tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
tut ki bir marul yaprağıydım
öldüm
al şu serçe parmağım sende kalsın
ben kötüyüm
allahsızım
korkunç çirkinim
ben seksensekizinci tul dairesiyim
sağ gözümün üç kirpiğini kestim
al
ben lanetlendim
chopin’in cenaze marşı çalınıyor
ölüler ayağa kalktı
görüyor musun
şu soldan ikinci benim
senin yüzünden öldüm
şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
ağlıyorum
biraz sev beni
gül biraz
yaklaş biraz
seni affediyorum
kuşkonmaz dallarına astım kendimi
sedir ağaçlarına gül yapraklarına
başımı taşlara vurdum
gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
tanrısal duygular içindeydim
bütün tanrısızlığımdan uzakta
bir kemiklerinin sertliğini aldım
bir teninin aklığını
sonra sıcaklığını dudaklarının
gel bak
sana bir tanrı getirdim
gel bak
bir tanrı yarattım senden
bir damla kan aktı
kutuplara kar yağıyordu
üşüdüm
failatun vezniyle seni çağırıyorum
bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
dur gitme
beş kuruşum vardı kaybettim
dur gitme
ısırgan otlarından kurtar beni
deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
güneşi üçe böldüm
al biri senin olsun
yüzümde beş bıçak yarası var
bir de sen vur
barut kokusunu severim
bir portakalı dilim dilim soy
acıktım
tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
tut ki bir marul yaprağıydım
öldüm
al şu serçe parmağım sende kalsın
ben kötüyüm
allahsızım
korkunç çirkinim
ben seksensekizinci tul dairesiyim
sağ gözümün üç kirpiğini kestim
al
ben lanetlendim
chopin’in cenaze marşı çalınıyor
ölüler ayağa kalktı
görüyor musun
şu soldan ikinci benim
senin yüzünden öldüm
şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
ağlıyorum
biraz sev beni
gül biraz
yaklaş biraz
seni affediyorum
kuşkonmaz dallarına astım kendimi
sedir ağaçlarına gül yapraklarına
başımı taşlara vurdum
gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
tanrısal duygular içindeydim
bütün tanrısızlığımdan uzakta
bir kemiklerinin sertliğini aldım
bir teninin aklığını
sonra sıcaklığını dudaklarının
gel bak
sana bir tanrı getirdim
gel bak
bir tanrı yarattım senden
Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
sarı badanalı evleri sev biraz
bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
anladım
bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
tosca’dan bir arya hatırlıyorum şimdi
sus biraz
ensemde bir akrep yürüyor
bırak yürüsün
sabaha asacaklar beni
dokunma
yedi canım vardı, ikisi gitsin
bunca ölümler az gelir bana
sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
sarı badanalı evleri sev biraz
bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
anladım
bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan
tosca’dan bir arya hatırlıyorum şimdi
sus biraz
ensemde bir akrep yürüyor
bırak yürüsün
sabaha asacaklar beni
dokunma
yedi canım vardı, ikisi gitsin
bunca ölümler az gelir bana
bütün kötü yerlerde ben korkarım
biliyorum
bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
fabrika bacalarında bir kara dumanım
zehirim akrep kuyruklarında
kötüyüm sevemediğin kadar
öyle fenayım
kapanmış bıçak yaralarında
bu pis çöp tenekelerinde unut beni
unut artık
bayat bir ekmek gibi
çürümüş bir elma gibi
biliyorum
bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
fabrika bacalarında bir kara dumanım
zehirim akrep kuyruklarında
kötüyüm sevemediğin kadar
öyle fenayım
kapanmış bıçak yaralarında
bu pis çöp tenekelerinde unut beni
unut artık
bayat bir ekmek gibi
çürümüş bir elma gibi
benim de bir insan tarafım vardı
bakma böyle kötü olduğuma
benim de dileklerim vardı
benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
büyük dertler için benim ellerim
anlamıyor musun
sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
ben sevilmediğimden böyle çirkinim
bakma böyle kötü olduğuma
benim de dileklerim vardı
benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
büyük dertler için benim ellerim
anlamıyor musun
sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
ben sevilmediğimden böyle çirkinim
bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
bu zincirleri sen vurdun ellerime
sen getirdin bunca karanlıkları
al şunu mum yak
korkuyorum
bir taş aldım attım denize
günahlarımdan kurtuldum
alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
öteye gidemem
itme beni
bu zincirleri sen vurdun ellerime
sen getirdin bunca karanlıkları
al şunu mum yak
korkuyorum
bir taş aldım attım denize
günahlarımdan kurtuldum
alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
öteye gidemem
itme beni
şimdi bir kutup var sana çeker beni
bir kutup var senden öteye
ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
onun için bulup bulup yitirdim seni
hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
hangi gözümü yumduysam seni gördüm
zamandın, zamandan öte bir şeydin
yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
bir kutup var senden öteye
ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
onun için bulup bulup yitirdim seni
hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
hangi gözümü yumduysam seni gördüm
zamandın, zamandan öte bir şeydin
yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
paslı demir kapılar kapandı üstümüze
taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
uyuduk bir daha uyanamadık
paslı demir kapılar kapandı üstümüze
taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
uyuduk bir daha uyanamadık
bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
aldığını geri vermez dalgalara
görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
alevden bir tasta eridi günler
bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
aldığını geri vermez dalgalara
görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
alevden bir tasta eridi günler
bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
sonra bir çaresizlikti zifir
akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
sonra bir çaresizlikti zifir
akıntıya kapılmış gemiler gibiydik
sana bir tanrı getirdim.
hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
hani sen iyiydin
halden anlardın
hani sen git demiyecektin bana
ve ben herşeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
ellerimde olgun meyvalar
dünya nimetleri
gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
ama ne sen gel dedin
ne de ben gelebildim herşeye rağmen
aşkımız ayrılıklarla başladı
hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
hani sen iyiydin
halden anlardın
hani sen git demiyecektin bana
ve ben herşeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
ellerimde olgun meyvalar
dünya nimetleri
gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
ama ne sen gel dedin
ne de ben gelebildim herşeye rağmen
aşkımız ayrılıklarla başladı
Belki bir gün duyarsın diye muazzam bir şiiri bulunmaktadır.
Bu nasıl sevgi böyle?
Bu nasıl tutku?
Bu nasıl özlem?
Ne zaman gözlerini görsem
Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum
Mutluyum varsın diye
Al uzattım ellerimi
Seni sarsın diye
Ceylanım! Belki bir gün duyarsın diye
çıkmışım bir dağ başına sana türkü söylüyorum
Ne güzel ellerin var incecik
Ne güzel saçların var sapsarı
Anlasana o yalansız gözleri
O kirpikleri, o dudakları
Düşündükçe baştanbaşa özlem kesiliyorum
Al desem, sana ömrümü versem
Korkarsın, alamazsın ki
Dur desem, kaçarsın yine ceylanım
Gül desem, ağlarsın
Gel desem, gelmeyeceksin, biliyorum
Bu engeller bana göre değil oysa
Ben bu dağları aşarım
Geçerim bu denizleri, korkma
işte düştüm yollara
Dur, bekle beni, geliyorum
Sevmek inancım, tutkum benim en eski
Dağıtsam dünyalara yeterdi bu sevgi
Düşünsene, anlasana ceylanım
Sen yoksan ne farkeder ki
Ha öyle ölmüşüm, ha böyle ölüyorum
Bu nasıl sevgi böyle?
Bu nasıl tutku?
Bu nasıl özlem?
Ne zaman gözlerini görsem
Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum
Mutluyum varsın diye
Al uzattım ellerimi
Seni sarsın diye
Ceylanım! Belki bir gün duyarsın diye
çıkmışım bir dağ başına sana türkü söylüyorum
Ne güzel ellerin var incecik
Ne güzel saçların var sapsarı
Anlasana o yalansız gözleri
O kirpikleri, o dudakları
Düşündükçe baştanbaşa özlem kesiliyorum
Al desem, sana ömrümü versem
Korkarsın, alamazsın ki
Dur desem, kaçarsın yine ceylanım
Gül desem, ağlarsın
Gel desem, gelmeyeceksin, biliyorum
Bu engeller bana göre değil oysa
Ben bu dağları aşarım
Geçerim bu denizleri, korkma
işte düştüm yollara
Dur, bekle beni, geliyorum
Sevmek inancım, tutkum benim en eski
Dağıtsam dünyalara yeterdi bu sevgi
Düşünsene, anlasana ceylanım
Sen yoksan ne farkeder ki
Ha öyle ölmüşüm, ha böyle ölüyorum
1926-1984 yılları arasında yaşamış, aşkın, ayrılığın ve özlemin şairi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?