bütün "suç"un [ybkz]swh[/ybkz] sdp'ye yıkılmaya çalışıldığı direniş. 11 haziran sabahı taksim'de yaşanan tiyatronun amacının bu olduğu çok belliydi zaten. yedirmemek lazım, takipçisi olmak lazım.
--alıntı--
Çevreciler- marjinaller söyleminin sonuçlarını hep birlikte görmeye başladık. 31 SDP'li direnişçi tutuklanma istemiyle mahkemeye sevkedildi.
--alıntı--
taksim gezi parkı direnişi
an itibariyle mudahalenin yeniden basladigi direnis.
müdahale yeniden başladı.basın içeri alınmıyor polis karartma uyguluyor.çadırlarda farklı deliller gösterecekler allahın belaları.
yaptığınız haksız müdahale ve öldürdünüz o bebek için hesap vereceksiniz.
müdahaleden yarım saat öncesinde parktaydım en önemlisi önyargılı beşiktaşlı bir kardeşimle beraber oradaydım önyargılarını kırmakla beraber sonrasında yaşananlarla bize hak verdi...
direniş bir meşale oldu
direniş bir meşale oldu
oraya gidemediğimiz ve şehir dışında olduğumuz için "oturduğunuz yerden konuşmayın " muhabbeti yapmasın kimse rica ediyorum.bizim içimiz kan ağlamıyor mu?fakat elimizden başka bir şey gelmiyor.biz birbirimze veda ederken okul sonu arkadaşlara "taksimde görüşürüz" dedik.taksimde görüşeceğiz.boyun eğmeyeceğiz.
o değilde direne diren kazanacağımız direniş.
yurdun her köşesinde buram buram desteklenen direniş.
taksim'e gidemiyoruz,kızılay'a geçemiyoruz ama antalya'nın cumhuriyet meydanı devrime göz kırpmış durumda. teyzesi amcası yengesi, herkes bayraklarıyla sloganlar atıyor, birbirini kucaklıyor, yaşadığımız bu dönemi birlik ve beraberlik içinde göstermeye çalışıyor.
yollar kapanıyor ama yolda kalan arabalardakiler de hiç rahatsız olmadan destek veriyor, iniyor arabasından alkışlıyor.
bu daha başlangıç.
taksim'e gidemiyoruz,kızılay'a geçemiyoruz ama antalya'nın cumhuriyet meydanı devrime göz kırpmış durumda. teyzesi amcası yengesi, herkes bayraklarıyla sloganlar atıyor, birbirini kucaklıyor, yaşadığımız bu dönemi birlik ve beraberlik içinde göstermeye çalışıyor.
yollar kapanıyor ama yolda kalan arabalardakiler de hiç rahatsız olmadan destek veriyor, iniyor arabasından alkışlıyor.
bu daha başlangıç.
direnişi kırmak için jandarmanında müdahil olduğu yandaş basının sürekli haberleri çarptırarak verdiği vali nin bizi gaza ve yalana boğduğu en önemlisi hülya avşar ın müdahaleyi vali den önce duyurduğu an itibariyle harbiye tarafında az sayıda eylemciyle süren direniş.
askerin tomayla müdahale ettiği direniş.
askerin de içini boşaltmamış olsalardı, ağlarlardı kesin, darbe darbe darbe yaptılar diye.
askerin de içini boşaltmamış olsalardı, ağlarlardı kesin, darbe darbe darbe yaptılar diye.
ölmü ve gözaltılarla anılmaya başlanan direniş. devlet gösteriyor devletliğini.
bu sabah bir kez daha hayretler içerisinde kaldığım direniştir. bilen bilir ceylan otel ile cumhuriyet caddesı (dıvan otel karsısı) cok cok yakındır, ceylan otelin önunde bir polis durdurup nazıkce buraya gecıs yok dedı ama burda calısıyorum dedım, ıspat edebılır mısınız dedı bır kaldım once gelın ofıse gıdelım dıyecektım kartımı gostermem yeterlı olur mu dıye sordum o arada arkada bırısı cantayıda arayın sıkıntı olmasın dedı (hayatımda ılk defa cantamın ıcının karman corman olmasından mutluluk duydum) bayan polıs yok mu dedım kıllıgına yokmus actım cantamı hırka sal tozmaskesı vs bırsuru sey, baya hazırlıklısınız dedı polıs e ıstanbul havasına bellı olmuyor dedım cantamı aratmama ızın verdıgı ıcın tesekkur ettı yurumeye basladıktan yaklasık 1,5 dakıka sonra daha kaba bır sekılde buraya gırıs yok dıye bır ses duydum aynı seylerı ona da soyledım ve kartımı gosterdım yıne velasıl kelam normalde 5 dakıkalık yuruyus mesafesınde 2 kere cantası aranmış 3-4 kere burada calıstıgımı ıspat etmekle ugrasmıs olmama sebebiyet veren direniştir.
--alıntı--
15 ve 16 Haziran’da peşpeşe iki kara gün yaşadık, bu yazı yazılırken hala da yaşıyorduk.. Polis Taksim ve çevresinde neredeyse sokağa çıkma yasağı ilan etti, şüpheli gördüklerini, bazı gazetecileri, sağlık görevlilerini gözaltına aldı, sokak aralarında bile yüzlerce biber gazı sıktı, Mecidiyeköy, Taksim, Beşiktaş arasında kalan büyük bir bölgede adı konmamış bir olağanüstü hal ilan etti. Söylenecek hem çok şey var, hem de yok aslında. Birkaç durum saptamasıyla, soruyla yetineceğim..
-15 Haziran, yani cumartesi günü Taksim Dayanışması, parkta bir büyük çadır bırakmayı, bireysel olarak kalanlara da karışmamayı tartışıyordu. Hatta neredeyse karara varılmıştı ve partiler, örgütler çadırlarını, pankartlarını sökmeye başlamışlardı. Bir yandan yaşlılar, anneler, küçük çocuklar, gençler, basitçe: insanlar parkta vakit geçirmeye devam ediyordu. Neden sert biçimde müdahale ettiniz? Erdoğan Kazlıçeşme mitingine muzaffer bir eda ile çıksın diye mi? Bu devlet AKP mitinglerine atmosfer hazırlamakla mı yükümlüdür? Mevcut durumda parti-devlet birleşmiş gibi görünüyor. Bunun ne manaya geldiğinin farkında mısınız?
-Gezi Parkı’nın işgal altında olduğu da nereden çıktı? Çadırlar varken park hiç olmadığı kadar güvenliydi ve belki de hiç olmadığı kadar yaşam doluydu. Bu sizi neden bu kadar rahatsız etti? Devlet otoritesinin muhafazakarlıkla içiçe geçtiği durumlarda görüldüğü gibi, özgürce, yanyana, birlikte, dayanışma içinde yaşanan bir hayattan mı rahatsız oldunuz?
-Divan Oteli’ne sığınanlara ve otele gareziniz nedir? Amaç sadece parkı boşaltmak idiyse otele sığınan yaralılarla ne alıp veremediğiniz vardı? Otelin kapısına ve içine neden gaz bombası attınız? Kapalı mekana gaz atılmasın can kaybına yol açabileceğini bilmiyor muydunuz? 12 Eylül döneminde görev yapan güvenlik güçlerinden ne farkınız var?
-Neden sürekli yalan söylüyorsunuz? Camide içki içilmedi, o polis şehit edilmedi, siz de biliyorsunuz ki eylemcilerin faiz lobisiyle, dış güçlerle, 27 Mayıs darbesini yapanlarla şunla bunla bir ilgisi yok. Neden yalan söyleme ihtiyacı duyuyorsunuz? Başka türlü mücadele edemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
-Eylemler sırasında 4 kişi hayatını kaybetti. Ethem Sarısülük silahla başından vuruldu, görüntüleri de var. İstanbul’da bir kişi hala yaşam mücadelesi veriyor. Bu ölümlerle ilgili süreç nedir? Polisler saptandı mı? Görevden el çektirildi ya da açığa alındı mı? Devletin bu tür dönemlerde serbestçe adam öldürme yetkisi var mıdır? Eğer varsa 12 Eylül döneminden ne farkınız kalıyor? Kaldı ki yüzlerce de yaralı var, beyin sarsıntısı geçirenlerin sayısı az değil, son olarak 14 yaşında bir çocuk daha yaşam mücadelesi veriyor, çoğu kişi gözünden ya da başından yaralandı, birçok kişinin kolu ya da bacağı kırıldı, polislerin hedef gözeterek gaz bombası attığı ortada. Bu polislerle ilgili süreç nedir? “İnceleniyor” gibi bir cevap sizce de tatmin edici midir?
-Pazar gecesi itibariyle gözaltılar başlamış durumda, biber gazından etkilenenleri tedavi eden doktorlar ve tıp öğrencileri bile gözaltına alınıyor, polis tarafından götürülenler kendi isimlerini bağırıyor. Böyle manzaralara hangi ülkelerde rastlanır?
-Faiz lobisi diyerek aslında kimi tehdit ediyorsunuz? Üstü kapalı tehditlerle bir süreliğine de olsa size mesafeli duran iş ve medya dünyasını mı hizaya getirmeye çalışıyorsunuz? Devlet gücünü eline alan bir iktidarın iş dünyasını böylesine tehdit etmesine hangi rejimlerde rastlanır? Bir fikriniz var mı?
-Dış basın sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Kusursuz bir sicilleri olmadığını biz de biliyoruz ama böyle dönemlerde o ülkeden yoğunlukla yayın yapmaları normal değil mi? Bütün Türk televizyonları bilhasa Mısır’da olup bitenler sırasında saatlerce yayın yapmadı mı? Mitingler ve polis müdahaleleri saatlerce ekrandan yayınlanmadı, tüm televizyonlar ekranın bir köşesine Tahrir Meydanı görüntüsü koymadı mı? Her şeyi geçtim. Yabancı basından rahatsız olan ve bunu bu kadar mesele haline getiren ülkeler sizce hangileridir? Demokratik rejimler mi, yoksa dışa kapalı otoriter rejimler mi?
-Koca bir meydanı ve meydana çıkan yolları halka kapattınız, jandarmadan ek güç getirttiniz, bir nevi olağanüstü hal/sıkıyönetim ilan ettiniz. Niçin? 12 Eylül’ün sloganı olan “Huzur ve güven ortamı” sizi de mi büyüledi? Bir tür “sokağa çıkma yasağı” ilan etmekle meselenin kolaylıkla halledileceğini mi düşündünüz? Peki gerekçeniz nedir? Polis müdahale etmediğinde insanlar hiçbir problem çıkarmadan yaşıyorlardı. Ne zaman polis müdahalesi olsa, mesele o zaman çıkıyor. Bu durumda ismi konmamış sıkıyönetim ilan etmenin mantığı nedir? Size oy vermeyen insanları eve kapatmak mı? Böyle bir rejime ne ad verilir?
-Avrupa Parlamentosu ya da basitçe Avrupa ile restleşme halindesiniz. İki ay öncesi kadar aranız çok iyiydi. Bu nasıl olabiliyor? Değişen Avrupa mı, yoksa siz misiniz? 12 Eylül sonrasında ve Güneydoğu’da kirli savaşın sürdüğü 90’larda da Avrupa ile aramız iyi değildi.. AB üyeliği fikri ciddiye binince vesayetçi TSK’nın da arası hiç iyi olmadı. Bunlar size bir şey ifade etmiyor mu?
-Yaptığınız konuşmalarda rahatlıkla yargıya emir/talimat verebiliyorsunuz. Şöyle bir baktığımızda yargı, emniyet, bürokrasi, medya ve iş dünyasının iktidar emrinde olduğunu görüyoruz. Böyle bir tabloya hangi rejimlerde rastlanır?
-Bu Topçu Kışlası neden bu kadar önemli? Anladık, Tek parti döneminde yıkılmış vs. Tarihsel kinlerle mi siyaset yapacaksınız hala? Ve sırf bu intikamı almak için ülkeyi ateşe mi atacaksınız? O kışlayı yapmasanız, o park yerinde kalsa ne kaybedersiniz? Otoritenizi mi kaybedersiniz? Birçok iktidarın tam da böyle takıntılar yüzünden güç, zemin ve prestij kaybettiğini de mi bilmiyorsunuz? Şu an demokratik bir ülkeden çok, iktidara destek veren kitleyi bir güç gibi kullanarak toplumun geri kalanını ezmeye çalışan rejimleri andırdığınızın farkında mısınız? Aynı onlar gibi muhalefeti dış kaynaklı olmakla suçluyor, toplumu ikiye ayırıyor, rejime sadık vatandaş-rejime sadık olmayan vatandaş ayrımı yapıyorsunuz. Bu totalitarizmdir. Ne yaptığınızın farkında mısınız?
-Sivil halkın üzerinde güç denemesi yaptınız. Yetmezmiş gibi seçmeninizi bu insanlara karşı kışkırttınız. İnsanları, grupları sanatçıları hedef gösterdiniz. Neredeyse sırf pankart taşıyor diye partileri, örgütleri, sivil toplum kuruluşlarını kriminalize ettiniz. Demokratik hayatı dinamitliyorsunuz, farkında mısınız?
-Evet bir zamanlar mazlumdunuz, mağdurdunuz. Ama artık muktedirsiniz. 28 Şubat’ta size yapılanların misliyle, sizin basınınız tarafından Gezi Parkı eylemcilerine yapıldığının farkında mısınız? Elbette ki farkındasınız. Peki bundan hiç rahatsızlık duymuyor musunuz?
-Ethem Sarısülük’ün cenazesine bile müdahale ettiniz. Ceberrut devlet geleneğinden taviz vermediniz. Yıllar geçecek. Köprünün altından çok sular akacak. İnsanlar bu dönemi elbette ki hatırlayacak. Nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz? Unutmayın ki 12 Eylülcüler ve onları öven basın da sonsuz derecede haklı olduğunu düşünüyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor? Bir iktidarın “gerçeği” tekeline almasına, “fıtraten” haklı olmasına, artık son kez soruyorum, hangi rejimlerde rastlanır?
--alıntı--
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/yetvart_danzikyan/cigrindan_cikan_rejim-1137914
15 ve 16 Haziran’da peşpeşe iki kara gün yaşadık, bu yazı yazılırken hala da yaşıyorduk.. Polis Taksim ve çevresinde neredeyse sokağa çıkma yasağı ilan etti, şüpheli gördüklerini, bazı gazetecileri, sağlık görevlilerini gözaltına aldı, sokak aralarında bile yüzlerce biber gazı sıktı, Mecidiyeköy, Taksim, Beşiktaş arasında kalan büyük bir bölgede adı konmamış bir olağanüstü hal ilan etti. Söylenecek hem çok şey var, hem de yok aslında. Birkaç durum saptamasıyla, soruyla yetineceğim..
-15 Haziran, yani cumartesi günü Taksim Dayanışması, parkta bir büyük çadır bırakmayı, bireysel olarak kalanlara da karışmamayı tartışıyordu. Hatta neredeyse karara varılmıştı ve partiler, örgütler çadırlarını, pankartlarını sökmeye başlamışlardı. Bir yandan yaşlılar, anneler, küçük çocuklar, gençler, basitçe: insanlar parkta vakit geçirmeye devam ediyordu. Neden sert biçimde müdahale ettiniz? Erdoğan Kazlıçeşme mitingine muzaffer bir eda ile çıksın diye mi? Bu devlet AKP mitinglerine atmosfer hazırlamakla mı yükümlüdür? Mevcut durumda parti-devlet birleşmiş gibi görünüyor. Bunun ne manaya geldiğinin farkında mısınız?
-Gezi Parkı’nın işgal altında olduğu da nereden çıktı? Çadırlar varken park hiç olmadığı kadar güvenliydi ve belki de hiç olmadığı kadar yaşam doluydu. Bu sizi neden bu kadar rahatsız etti? Devlet otoritesinin muhafazakarlıkla içiçe geçtiği durumlarda görüldüğü gibi, özgürce, yanyana, birlikte, dayanışma içinde yaşanan bir hayattan mı rahatsız oldunuz?
-Divan Oteli’ne sığınanlara ve otele gareziniz nedir? Amaç sadece parkı boşaltmak idiyse otele sığınan yaralılarla ne alıp veremediğiniz vardı? Otelin kapısına ve içine neden gaz bombası attınız? Kapalı mekana gaz atılmasın can kaybına yol açabileceğini bilmiyor muydunuz? 12 Eylül döneminde görev yapan güvenlik güçlerinden ne farkınız var?
-Neden sürekli yalan söylüyorsunuz? Camide içki içilmedi, o polis şehit edilmedi, siz de biliyorsunuz ki eylemcilerin faiz lobisiyle, dış güçlerle, 27 Mayıs darbesini yapanlarla şunla bunla bir ilgisi yok. Neden yalan söyleme ihtiyacı duyuyorsunuz? Başka türlü mücadele edemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
-Eylemler sırasında 4 kişi hayatını kaybetti. Ethem Sarısülük silahla başından vuruldu, görüntüleri de var. İstanbul’da bir kişi hala yaşam mücadelesi veriyor. Bu ölümlerle ilgili süreç nedir? Polisler saptandı mı? Görevden el çektirildi ya da açığa alındı mı? Devletin bu tür dönemlerde serbestçe adam öldürme yetkisi var mıdır? Eğer varsa 12 Eylül döneminden ne farkınız kalıyor? Kaldı ki yüzlerce de yaralı var, beyin sarsıntısı geçirenlerin sayısı az değil, son olarak 14 yaşında bir çocuk daha yaşam mücadelesi veriyor, çoğu kişi gözünden ya da başından yaralandı, birçok kişinin kolu ya da bacağı kırıldı, polislerin hedef gözeterek gaz bombası attığı ortada. Bu polislerle ilgili süreç nedir? “İnceleniyor” gibi bir cevap sizce de tatmin edici midir?
-Pazar gecesi itibariyle gözaltılar başlamış durumda, biber gazından etkilenenleri tedavi eden doktorlar ve tıp öğrencileri bile gözaltına alınıyor, polis tarafından götürülenler kendi isimlerini bağırıyor. Böyle manzaralara hangi ülkelerde rastlanır?
-Faiz lobisi diyerek aslında kimi tehdit ediyorsunuz? Üstü kapalı tehditlerle bir süreliğine de olsa size mesafeli duran iş ve medya dünyasını mı hizaya getirmeye çalışıyorsunuz? Devlet gücünü eline alan bir iktidarın iş dünyasını böylesine tehdit etmesine hangi rejimlerde rastlanır? Bir fikriniz var mı?
-Dış basın sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Kusursuz bir sicilleri olmadığını biz de biliyoruz ama böyle dönemlerde o ülkeden yoğunlukla yayın yapmaları normal değil mi? Bütün Türk televizyonları bilhasa Mısır’da olup bitenler sırasında saatlerce yayın yapmadı mı? Mitingler ve polis müdahaleleri saatlerce ekrandan yayınlanmadı, tüm televizyonlar ekranın bir köşesine Tahrir Meydanı görüntüsü koymadı mı? Her şeyi geçtim. Yabancı basından rahatsız olan ve bunu bu kadar mesele haline getiren ülkeler sizce hangileridir? Demokratik rejimler mi, yoksa dışa kapalı otoriter rejimler mi?
-Koca bir meydanı ve meydana çıkan yolları halka kapattınız, jandarmadan ek güç getirttiniz, bir nevi olağanüstü hal/sıkıyönetim ilan ettiniz. Niçin? 12 Eylül’ün sloganı olan “Huzur ve güven ortamı” sizi de mi büyüledi? Bir tür “sokağa çıkma yasağı” ilan etmekle meselenin kolaylıkla halledileceğini mi düşündünüz? Peki gerekçeniz nedir? Polis müdahale etmediğinde insanlar hiçbir problem çıkarmadan yaşıyorlardı. Ne zaman polis müdahalesi olsa, mesele o zaman çıkıyor. Bu durumda ismi konmamış sıkıyönetim ilan etmenin mantığı nedir? Size oy vermeyen insanları eve kapatmak mı? Böyle bir rejime ne ad verilir?
-Avrupa Parlamentosu ya da basitçe Avrupa ile restleşme halindesiniz. İki ay öncesi kadar aranız çok iyiydi. Bu nasıl olabiliyor? Değişen Avrupa mı, yoksa siz misiniz? 12 Eylül sonrasında ve Güneydoğu’da kirli savaşın sürdüğü 90’larda da Avrupa ile aramız iyi değildi.. AB üyeliği fikri ciddiye binince vesayetçi TSK’nın da arası hiç iyi olmadı. Bunlar size bir şey ifade etmiyor mu?
-Yaptığınız konuşmalarda rahatlıkla yargıya emir/talimat verebiliyorsunuz. Şöyle bir baktığımızda yargı, emniyet, bürokrasi, medya ve iş dünyasının iktidar emrinde olduğunu görüyoruz. Böyle bir tabloya hangi rejimlerde rastlanır?
-Bu Topçu Kışlası neden bu kadar önemli? Anladık, Tek parti döneminde yıkılmış vs. Tarihsel kinlerle mi siyaset yapacaksınız hala? Ve sırf bu intikamı almak için ülkeyi ateşe mi atacaksınız? O kışlayı yapmasanız, o park yerinde kalsa ne kaybedersiniz? Otoritenizi mi kaybedersiniz? Birçok iktidarın tam da böyle takıntılar yüzünden güç, zemin ve prestij kaybettiğini de mi bilmiyorsunuz? Şu an demokratik bir ülkeden çok, iktidara destek veren kitleyi bir güç gibi kullanarak toplumun geri kalanını ezmeye çalışan rejimleri andırdığınızın farkında mısınız? Aynı onlar gibi muhalefeti dış kaynaklı olmakla suçluyor, toplumu ikiye ayırıyor, rejime sadık vatandaş-rejime sadık olmayan vatandaş ayrımı yapıyorsunuz. Bu totalitarizmdir. Ne yaptığınızın farkında mısınız?
-Sivil halkın üzerinde güç denemesi yaptınız. Yetmezmiş gibi seçmeninizi bu insanlara karşı kışkırttınız. İnsanları, grupları sanatçıları hedef gösterdiniz. Neredeyse sırf pankart taşıyor diye partileri, örgütleri, sivil toplum kuruluşlarını kriminalize ettiniz. Demokratik hayatı dinamitliyorsunuz, farkında mısınız?
-Evet bir zamanlar mazlumdunuz, mağdurdunuz. Ama artık muktedirsiniz. 28 Şubat’ta size yapılanların misliyle, sizin basınınız tarafından Gezi Parkı eylemcilerine yapıldığının farkında mısınız? Elbette ki farkındasınız. Peki bundan hiç rahatsızlık duymuyor musunuz?
-Ethem Sarısülük’ün cenazesine bile müdahale ettiniz. Ceberrut devlet geleneğinden taviz vermediniz. Yıllar geçecek. Köprünün altından çok sular akacak. İnsanlar bu dönemi elbette ki hatırlayacak. Nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz? Unutmayın ki 12 Eylülcüler ve onları öven basın da sonsuz derecede haklı olduğunu düşünüyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor? Bir iktidarın “gerçeği” tekeline almasına, “fıtraten” haklı olmasına, artık son kez soruyorum, hangi rejimlerde rastlanır?
--alıntı--
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/yetvart_danzikyan/cigrindan_cikan_rejim-1137914
cumartesi polisin şiddeti ile mekan değiştiren direniş.
birisi gerçek mi yazmış alay mı etmiş anlamadım...
Lütfen Acil Bu Mesajı Yayalım
Kopyala Yapıştır Yapalım
Taksimde yaralanan sokak hayvanlarının ücretsiz tedavi edilmesi için Gümüşsuyundaki Çin Lokantasına götürebilirsiniz.
İrtibat : Aşçı Ming Lee 0535 786 63 22
Lütfen Acil Bu Mesajı Yayalım
Kopyala Yapıştır Yapalım
Taksimde yaralanan sokak hayvanlarının ücretsiz tedavi edilmesi için Gümüşsuyundaki Çin Lokantasına götürebilirsiniz.
İrtibat : Aşçı Ming Lee 0535 786 63 22
https://twitter.com/HDKistanbul3Blg/status/346722940739543040/photo/1
https://pbs.twimg.com/media/BNBYGRDCIAELuPc.jpg:large
http://www.youtube.com/watch?v=sGRGrjt2cUg
anlatılmak istenenin gerçekten çok basit olduğu eylem. üstüne basa basa söylüyorum çok basit. kimse benim zekam kıt, anlayamam kisvesi altına sığınmasın.
ama gel gör ki bunu anlamak istemediler. hem de hiç. sakız gibi sündürdüler. otarafa bu tarafa çekiştirdiler. yalanlar söylediler. bir şekilde haklı çıktılar. hem en güçlü, hem en muktedir hem en mağdur.
neymiş? tüm dünya türkiye'nin üzerine oyunlar oynuyormuş. dünya medyası, dünya baronları, dünya siyasileri, ab, abd hepsi birleşmiş bizim üzerimize oyunlar oynuyormuş. tüm dünyanın işi gücü yok amerika'nın bir numaralı metresi akp'yi devirmeye çalışacak. bak burayı okuyan ve bu yalana inanan kardeşim. bu oyun varsa ve bu oyunu oynayanlar bu ekipse siksen kurtulamazsın. öyle iett ile adam toplayıp miting yapmayla bozulmaz yani bu oyun. yapamazsın. cürmün yetmez. bak mısır'a. bak libya'ya. bak ırak'a. bak suriye'ye. ne oldu? duramadılar değil mi karşılarında? sen de duramazsın. onlar ister ve istediğini alır. ne yazık ki öyle.
bu olay böyle bir oyun değil yani. çok basit, çok meşru talepleri olan bir direniş. görmedim, duymadım, bilmiyorum oynarsan anlamazsın tabii.
hala inanmadın değil mi şu yazdıklarıma? o zaman sana şunları yazayım. onlar daha inandırıcı.
-telekinezi ile başbakanı öldürmeye çalışıyorlar.
-250 ajan yakalandı.
-alman yeşiller partisi eşbaşkanı claudia roth ülkeyi karıştırmaya gelmiş.
-camide içki içip toplu sex yaptık
-durma eylemini yapan sırp ajanı.
-çarşı bu eyleme para karşılığı katıldı.
-eylemcilerin öncüleri günlük para alıyor. (oğlum beni unutmuşlar, kalan mesaimi alayım ben. geceleri çok çalıştım.)
-mehmet ali alabora yıllar öncesinden bu eylemi yazıp yönetmiş.
.
.
.
bu liste uzar gider. sen de inanmaya devam edersin kardeşim. durmak yok inanmaya devam !
ama gel gör ki bunu anlamak istemediler. hem de hiç. sakız gibi sündürdüler. otarafa bu tarafa çekiştirdiler. yalanlar söylediler. bir şekilde haklı çıktılar. hem en güçlü, hem en muktedir hem en mağdur.
neymiş? tüm dünya türkiye'nin üzerine oyunlar oynuyormuş. dünya medyası, dünya baronları, dünya siyasileri, ab, abd hepsi birleşmiş bizim üzerimize oyunlar oynuyormuş. tüm dünyanın işi gücü yok amerika'nın bir numaralı metresi akp'yi devirmeye çalışacak. bak burayı okuyan ve bu yalana inanan kardeşim. bu oyun varsa ve bu oyunu oynayanlar bu ekipse siksen kurtulamazsın. öyle iett ile adam toplayıp miting yapmayla bozulmaz yani bu oyun. yapamazsın. cürmün yetmez. bak mısır'a. bak libya'ya. bak ırak'a. bak suriye'ye. ne oldu? duramadılar değil mi karşılarında? sen de duramazsın. onlar ister ve istediğini alır. ne yazık ki öyle.
bu olay böyle bir oyun değil yani. çok basit, çok meşru talepleri olan bir direniş. görmedim, duymadım, bilmiyorum oynarsan anlamazsın tabii.
hala inanmadın değil mi şu yazdıklarıma? o zaman sana şunları yazayım. onlar daha inandırıcı.
-telekinezi ile başbakanı öldürmeye çalışıyorlar.
-250 ajan yakalandı.
-alman yeşiller partisi eşbaşkanı claudia roth ülkeyi karıştırmaya gelmiş.
-camide içki içip toplu sex yaptık
-durma eylemini yapan sırp ajanı.
-çarşı bu eyleme para karşılığı katıldı.
-eylemcilerin öncüleri günlük para alıyor. (oğlum beni unutmuşlar, kalan mesaimi alayım ben. geceleri çok çalıştım.)
-mehmet ali alabora yıllar öncesinden bu eylemi yazıp yönetmiş.
.
.
.
bu liste uzar gider. sen de inanmaya devam edersin kardeşim. durmak yok inanmaya devam !
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?