dün izledim.
öncelikle şunu söyleyeyim emeği geçen herkes bir yana, gökhan tiryaki bir yana. müthiş iş çıkarmış. bu ülkeye bu anlamda sınıf atlatmaya çalışıyor herif. hakkını verirler umarım. hakan yarkın'a da helal olsun muazzam iş çıkarıp filmin çıtasını yükseltmiş.
filme gelince,
oyunculuklardan ilk önce bahsedeyim ki en kısa olan kısmı bitsin. herkesi beğendim. kıvanç tatlıtuğ'u da beğendim. herkesin neden itin götüne soktuğunu anlayamadığım belçim erdoğan'ı da çok beğendim. yönetmenin karısı olması işinin hakkını vermediği göstermez. bence gayet liseli de gösteriyor ayrıca. tiyatro grubundaki diğer kazuletlerin liseli gösterdiği yerde ilkokul çocuğu gibi görünüyor hatta. mert fırat'da iyiydi, yılmaz erdoğan'ı ve diğer ekibi de gayet beğendim. özellikle yılmaz erdoğan'ı behçet necatigil rolünde çok beğendim. karizmatik behçet baba'yı çok iyi taşımış bence. ama bizim ayarsız ve uçlarda dolaşan halkımızın bi tarafını yırttığı şekilde kimse öyle mükemmel bir oyunculuk göstermiyor. saysam iki şair elemanımıza pek çok şey sayarım ama gerek yok. iyi oynamışlar diyelim yeter.
filmin mükemmel bir öyküsü, ancak ne yazık ki kötü bir senaryosu var. ayrıca gerçek olaylardan esinlenilmemiş, direkt uyarlanmıştır. yani o adamlar o isimle aynı şeyleri bizzat yaşamıştır. çıkış noktasını gerçek bir olaydan alıp üzerine kurmaca yapılan öykülere denilir "esinlenilmiştir" diye.
film için en az 50 tane eksi sayarım. ama en başat olanları sıralayacağım sadece;
- en büyük sorun senaryo. yazamıyoruz arkadaş. ya-za-mı-yo-ruz. herkesin derdi, oyunculuk, kurgu, çekim kalitesi falan. millet olarak sinemadan komple bi sik anlamadığımız ve anlıyormuş gibi görünmek için de kıçımızı yırttığımız için asıl sorunun yazmak olduğunu teşhis edemiyoruz. hoş teşhis etsek de çaresi yok, çünkü bilen adam yok ki öğretsin. bütün yazın kültürümüz şiir ve romandan ibaret. metin, çatışma, dramatik yapı, tandans bize çooookk çok uzak kavramlar. kelebeğin rüyası'da çok zengin bir öykü barındırmasına rağmen oldukça kötü bir senaryoya sahip ve filmin en büyük eksisi. hikayede bir sürü kopukluk var, çok şeyin altı boş, bazı şeylerin bomboş, dramatik yapıda çok büyük sıkıntılar var, bu yüzden hikaye korkunç etkileyici olabilecekken ne yazık ki çok çok az etkiliyor. şu filmi kıçımla yazsam, millet içi çürümüş halde çıkardı sinemadan. hayır sömürü yapmaktan bahsetmiyorum. olayı olduğu gibi anlat-a-bilse zaten ağlamaktan helak olurduk heralde. hiç bir ek katkı yapmasına gerek yok. hikaye son derece yoğun ve güçlü zaten. ama kötü senaryoyla harcanmış.
- rejide sıkıntı var. pek çok sahne gereksiz uzun. bahsettiğim sahnelerin uzun olmasının seyirciyi sıkmaktan daha büyük bir handikapı var, o da etkiyi azaltması. en az 5-6 sahne hızlı kurgu yapılabilseydi hem etki 2 kat artar, hem de film akıcılık kazanırdı. etkileyici olabilecek onlarca sahne geçiştirilip, önemi az sahneler uzun tutulmuş. mesela;
--spoiler--
filmin başında iskeleye koşup derginin yeni sayısında kendi isimlerini görmelerini istemeleri üzerine başlı başına bir film çekerdim ben öyle söliim. filmde bunun gibi tonla sahne var.
--spoiler--
- filmde vurgu problemi var. görüntüde, rejide, oyunculukta her yerde vurgu problemi var.
- filmin odaklanma problemi var. harika bitmiş bir ilk yarıdan sonra 2. yarı adeta hayal kırıklığı oldu. konu dağıldığı gibi, herhangi bir yere odaklanmıyor, daha da kötüsü ana hattını koruyamıyor. bakıyorsun bi o oluyor, bi bu oluyor. 2. yarının ortalarında "ulan bu filmin konusu ne şimdi" diye düşünmeye başladım, o derece. daha açıklayıcı olmak gerekirse;
--spoiler--
filmin içinde 3 tane film iskeleti var:
- aynı kıza aşık 2 şairin öyküsü
- verem hastalığıyla pençeleşen ve ölüme giden kaçınılmaz yolda birbirlerine ve şiire sarılarak hayatta savrulan 2 şairin öyküsü
- 2 genç şairin şiirlerini varlık dergisinde yayınlatıp büyük bir şair olma hayalleri
--spoiler--
şimdi elimizde 3 tane sağlam film fikri var. bu 3 fikir tek bir filmde toplanamaz mı? toplanır tabi. daha fazla da toplanır. hele hele başarıyla toplanırsa mükemmel olur. (bkz: sympathy for mr. vengeance)
ama ne yazık ki filmde 3 konuda pamuk helva gibi dağılıyor. film hiç birine yeterince odaklanmıyor. tam olarak neyi izlediğinizi, neyin üzülecek kadar ciddiye alınır olduğunu anlamıyorsunuz.
olayların gerçek hayatta o şekilde yaşanmış olması, senin film yaparken birebir herşeyi aynı alman gerektiği anlamına gelmez. film çekiyosun, belgesel diil. dolayısıyla öyküyü gelştirmek için bazen vurgu yapıcaksın, gerekirse olayların akışına müdahale ediceksin, sıralamasını bozucaksın ama adam gibi senaryo yazıcaksın.
hülasa; pek çok türk filmi gibi çok iyi bir film olabilecekken sadece iyi bir film olmuş kelebeğin rüyası. gördüğüme sevindim ama beklentim büyüktü. keyif alsam da neticeden pek memnun olmadığımı söyleyebilirim.
son olarak;
--spoiler--
sen çok güzelsin, sebepsiz de gülebilirsin.
--spoiler--
7/10
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?