mecnunun yol arkadaşıdır.
emin çölaşan
girdiği bir çok gazeteden kovulmuş olan yazardır. bazen çok güzel yazar bazen saçmalar.
olmaması daha hayırlı olacak köşe yazarı.
yazı dili başarılı, fikirleri bazen başarısızdır. çoğu zaman severim ama yazılarını. her zaman değil ama bazen yanlış düşünebiliyor: her insan gibi.
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/emin-colasan/ruzgar-ekenler-firtina-biciyor-1260640/
--alıntı--
Rüzgar ekenler fırtına biçiyor
4 Haziran 2016
Sevgili okuyucularım, Alman Parlamentosu'nun aldığı Ermeni soykırımı kararı Türkiye'yi ayağa kaldırdı.
Benzer kararı bugüne kadar 29 ülke almıştı ama hiçbiri Almanya kadar etkili olmamıştı.
Biz her yıl geriden geliriz, “Ermeniler tarafından soykırım günü ilan edilen 24 Nisan'da acaba ABD yönetimi ne diyecek” falan diye endişeye kapılırız. Eğer ABD Ermenilerin istediği gibi soykırım demezse çocuklar gibi seviniriz.
Bu hassas teraziyi elinde taşıyan ABD Başkanı o günü genelde “Büyük felaketin” yıldönümü olarak açıklar. Ermeniler üzülür biz ise “Oh be çok şükür bu yılı da atlattık, Obama soykırım demedi” diye seviniriz.
Büyük felakete (!) razıyız, böyle komik bir durumdayız!
* * *
Ermeni soykırımı tasarısının Alman Parlamentosu'ndan geçme olasılığının yüksek olduğunu başımızdaki bu sorumsuz AKP iktidarı en az bir yıl öncesinden biliyordu…
Ama hiçbir girişimde bulunmadılar…
Tam tersine, başta Almanya olmak üzere bütün AB ülkelerine her fırsatta çattılar, azarladılar, hakaretler edip posta koydular.
Elin adamları da işte bu kararı aldı!
Öylesine ciddiyetsiz bir biçimde yönetiliyoruz ki!..
Karardan sonra sadrazam Binali konuştu:
“Berlin büyükelçimizi görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye'ye çağırdık. Yarın geldiği zaman onunla konuşacağız.”
Bunları söylerken karşısında gazeteciler var, Dışişleri Bakanlığı görevlileri var. Bu gafı yapınca diplomatlar kendisine hemen kısa bir not iletti:
“Efendim büyükelçimiz geldi. Şimdi Ankara'da.”
Büyükelçiyi çağıran kendi hükümeti ama sadrazamın onun Ankara'ya geldiğinden haberi yok!
Bu notu okuyunca yüzünün rengi biraz değişti, hafifçe karardı, sarardı ve kırdığı potu tamir etmeye çalıştı:
“Düzeltiyorum, büyükelçi Ankara'ya gelmiş!”
* * *
Dünyayı yönettiklerini zannedip sağa sola çatarlar, posta koyarlar, cazgırlık yaparlar… Ama elin oğlunun çok daha güçlü olduğunu, başkalarının da Türkiye'yi rahatsız edecek olanaklara sahip olduğunu hiç düşünmezler.
Son Almanya olayı bunun somut örneğidir.
Alın size bir örnek daha:
Bunlar adına cemaat denilen Fethullah kesimini terörist ilan ettiler ve bu durumu Fethullah'ın yaşamakta olduğu ABD'ye bildirdiler…
Ve hakkında bir de kırmızı bülten çıkarıp yakalanmasını istediler.
ABD yönetimi önceki gün resmen açıkladı:
“Gülen cemaati terör örgütü değildir!”
Türkçesi şudur:
“Fethullah Gülen ve ekibi ABD'de yaşamlarını özgürce sürdürecektir, kendilerine dokunamayız.”
Dahası var!
IŞİD'e karşı savaşan Amerikan askerleri sınırımızın hemen dibinde, üniformalarında PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin armasını kullanıyor.
Fotoğrafları mutlaka görmüşsünüzdür, bunlar rastgele yapılan işler değil ince hesapların, Türkiye'ye verilmek istenen madem öyle işte böyle mesajlarının sonucu.
* * *
Bütün bu yaşadıklarımız, başımızdaki sorumsuz iktidar sayesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki saygınlığının nasıl dibe vurduğunun somut göstergeleridir.
Büyük dünya liderleri havasına girip dünyaya posta koyar ve hatta tehdit ederken amaçları ülkemizin saygınlığı ve çıkarları değil, sadece ve sadece kendi kişisel çıkarları ve kaprisleri idi.
“Eyy Almanya, eyy Rusya, eyy ABD” diye başlayan bütün ciddiyetsiz sözlerinde hedef kitle hep Türk kamuoyu idi.
* * *
Sorun bakalım bu iktidara, 2009 yılında “Ermeni açılımını” başlatan ve Ermenistan'a dostluk çiçekleri uzatanlar kimdi, Recep Tayyip hükümeti değil miydi?
Ermenistan-Türkiye milli maçını izlemek bahanesiyle Erivan'ı ziyaret edip dostluk nutukları atan, bir sürü vaatlerde bulunan acaba dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül müydü, başkası mıydı!..
Bunların yapılmasını ve Ermenistan'la dostluk kurulmasını Tayyipgiller hükümetinden isteyen ABD yönetimi değil miydi!
Sonra maçın Türkiye'deki rövanşına Ermenistan Cumhurbaşkanı'nı çağırıp Türkiye'de güzelce ağırlayan, “Amacımız Türkiye Ermenistan sınırının en kısa zamanda açılmasını sağlamaktır” diyen acaba “Türk Devleti'ni temsil eden (!)” Abdullah Gül müydü!
* * *
1938-1939 yıllarında Doğu Anadolu'da Dersim ayaklanması denilen olaylar patlamıştı. Devletimiz çok güçlü değildi. Bu ayaklanmayı bastırmak için epeyce zorlandı.
O kadar ki, Atatürk bile isyan bölgesine gidip harekatı izlemek zorunda kalmıştı.
Aradan yıllar geçti, Recep Tayyip başbakan oldu…
Kürtçü kesim bastırıyordu:
“Dersim'de öldürdükleriniz için devlet olarak özür dileyin…
Ve Recep Tayyip 2011 yılında aynen şu sözleri söyledi:
“Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür dilerim ve diliyorum.”
Bu özür kimin adına dilenmişti?
* * *
Şimdi Almanya “Kardeşim sen Atatürk döneminde kendi ülkende olanları kabul edip özür dilemiştin. Biz de şimdi parlamentomuzda 1915 yılında olanları kabul edip kınadık. Senin hükümetin bu çelişkilere nasıl düşüyor” dese, biz ne diyeceğiz?
Almanya yanlış iş yapmıştır, kabul!.. Zira ortalıkta soykırım falan yoktur.
Ancak sağa sola her gün çatan, Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığını dışarıda sıfıra indiren bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.
Yukarıda size sadece birkaç örnek sundum.
Bu olanlar sonrasında bağırıp çağırmak, sadece dış ülkeleri suçlamak çok kolay.
Ya bizi yönetenlerin hataları, yanlışlığı, acizliği, çelişkileri, zavallılığı ve Birleşmiş Milletler dahil bütün dünyaya karşı sergilenen gereksiz kabadayılıklar…
Rüzgar ekenler fırtına biçiyor…
İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım, kafamızı kuma gömmeyelim.
Bütün dünyayı kendimize güldürmeyelim!
--alıntı--
--alıntı--
Rüzgar ekenler fırtına biçiyor
4 Haziran 2016
Sevgili okuyucularım, Alman Parlamentosu'nun aldığı Ermeni soykırımı kararı Türkiye'yi ayağa kaldırdı.
Benzer kararı bugüne kadar 29 ülke almıştı ama hiçbiri Almanya kadar etkili olmamıştı.
Biz her yıl geriden geliriz, “Ermeniler tarafından soykırım günü ilan edilen 24 Nisan'da acaba ABD yönetimi ne diyecek” falan diye endişeye kapılırız. Eğer ABD Ermenilerin istediği gibi soykırım demezse çocuklar gibi seviniriz.
Bu hassas teraziyi elinde taşıyan ABD Başkanı o günü genelde “Büyük felaketin” yıldönümü olarak açıklar. Ermeniler üzülür biz ise “Oh be çok şükür bu yılı da atlattık, Obama soykırım demedi” diye seviniriz.
Büyük felakete (!) razıyız, böyle komik bir durumdayız!
* * *
Ermeni soykırımı tasarısının Alman Parlamentosu'ndan geçme olasılığının yüksek olduğunu başımızdaki bu sorumsuz AKP iktidarı en az bir yıl öncesinden biliyordu…
Ama hiçbir girişimde bulunmadılar…
Tam tersine, başta Almanya olmak üzere bütün AB ülkelerine her fırsatta çattılar, azarladılar, hakaretler edip posta koydular.
Elin adamları da işte bu kararı aldı!
Öylesine ciddiyetsiz bir biçimde yönetiliyoruz ki!..
Karardan sonra sadrazam Binali konuştu:
“Berlin büyükelçimizi görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye'ye çağırdık. Yarın geldiği zaman onunla konuşacağız.”
Bunları söylerken karşısında gazeteciler var, Dışişleri Bakanlığı görevlileri var. Bu gafı yapınca diplomatlar kendisine hemen kısa bir not iletti:
“Efendim büyükelçimiz geldi. Şimdi Ankara'da.”
Büyükelçiyi çağıran kendi hükümeti ama sadrazamın onun Ankara'ya geldiğinden haberi yok!
Bu notu okuyunca yüzünün rengi biraz değişti, hafifçe karardı, sarardı ve kırdığı potu tamir etmeye çalıştı:
“Düzeltiyorum, büyükelçi Ankara'ya gelmiş!”
* * *
Dünyayı yönettiklerini zannedip sağa sola çatarlar, posta koyarlar, cazgırlık yaparlar… Ama elin oğlunun çok daha güçlü olduğunu, başkalarının da Türkiye'yi rahatsız edecek olanaklara sahip olduğunu hiç düşünmezler.
Son Almanya olayı bunun somut örneğidir.
Alın size bir örnek daha:
Bunlar adına cemaat denilen Fethullah kesimini terörist ilan ettiler ve bu durumu Fethullah'ın yaşamakta olduğu ABD'ye bildirdiler…
Ve hakkında bir de kırmızı bülten çıkarıp yakalanmasını istediler.
ABD yönetimi önceki gün resmen açıkladı:
“Gülen cemaati terör örgütü değildir!”
Türkçesi şudur:
“Fethullah Gülen ve ekibi ABD'de yaşamlarını özgürce sürdürecektir, kendilerine dokunamayız.”
Dahası var!
IŞİD'e karşı savaşan Amerikan askerleri sınırımızın hemen dibinde, üniformalarında PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin armasını kullanıyor.
Fotoğrafları mutlaka görmüşsünüzdür, bunlar rastgele yapılan işler değil ince hesapların, Türkiye'ye verilmek istenen madem öyle işte böyle mesajlarının sonucu.
* * *
Bütün bu yaşadıklarımız, başımızdaki sorumsuz iktidar sayesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki saygınlığının nasıl dibe vurduğunun somut göstergeleridir.
Büyük dünya liderleri havasına girip dünyaya posta koyar ve hatta tehdit ederken amaçları ülkemizin saygınlığı ve çıkarları değil, sadece ve sadece kendi kişisel çıkarları ve kaprisleri idi.
“Eyy Almanya, eyy Rusya, eyy ABD” diye başlayan bütün ciddiyetsiz sözlerinde hedef kitle hep Türk kamuoyu idi.
* * *
Sorun bakalım bu iktidara, 2009 yılında “Ermeni açılımını” başlatan ve Ermenistan'a dostluk çiçekleri uzatanlar kimdi, Recep Tayyip hükümeti değil miydi?
Ermenistan-Türkiye milli maçını izlemek bahanesiyle Erivan'ı ziyaret edip dostluk nutukları atan, bir sürü vaatlerde bulunan acaba dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül müydü, başkası mıydı!..
Bunların yapılmasını ve Ermenistan'la dostluk kurulmasını Tayyipgiller hükümetinden isteyen ABD yönetimi değil miydi!
Sonra maçın Türkiye'deki rövanşına Ermenistan Cumhurbaşkanı'nı çağırıp Türkiye'de güzelce ağırlayan, “Amacımız Türkiye Ermenistan sınırının en kısa zamanda açılmasını sağlamaktır” diyen acaba “Türk Devleti'ni temsil eden (!)” Abdullah Gül müydü!
* * *
1938-1939 yıllarında Doğu Anadolu'da Dersim ayaklanması denilen olaylar patlamıştı. Devletimiz çok güçlü değildi. Bu ayaklanmayı bastırmak için epeyce zorlandı.
O kadar ki, Atatürk bile isyan bölgesine gidip harekatı izlemek zorunda kalmıştı.
Aradan yıllar geçti, Recep Tayyip başbakan oldu…
Kürtçü kesim bastırıyordu:
“Dersim'de öldürdükleriniz için devlet olarak özür dileyin…
Ve Recep Tayyip 2011 yılında aynen şu sözleri söyledi:
“Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür dilerim ve diliyorum.”
Bu özür kimin adına dilenmişti?
* * *
Şimdi Almanya “Kardeşim sen Atatürk döneminde kendi ülkende olanları kabul edip özür dilemiştin. Biz de şimdi parlamentomuzda 1915 yılında olanları kabul edip kınadık. Senin hükümetin bu çelişkilere nasıl düşüyor” dese, biz ne diyeceğiz?
Almanya yanlış iş yapmıştır, kabul!.. Zira ortalıkta soykırım falan yoktur.
Ancak sağa sola her gün çatan, Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığını dışarıda sıfıra indiren bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.
Yukarıda size sadece birkaç örnek sundum.
Bu olanlar sonrasında bağırıp çağırmak, sadece dış ülkeleri suçlamak çok kolay.
Ya bizi yönetenlerin hataları, yanlışlığı, acizliği, çelişkileri, zavallılığı ve Birleşmiş Milletler dahil bütün dünyaya karşı sergilenen gereksiz kabadayılıklar…
Rüzgar ekenler fırtına biçiyor…
İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım, kafamızı kuma gömmeyelim.
Bütün dünyayı kendimize güldürmeyelim!
--alıntı--
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?