soğuk bir aralık ayında, maçların televizyondan yayınlandığı yıllardı. tarihler o dönem maçın oynanacağı gün olan 5 aralık 1992'yi gösteriyordu. herkes kız arkadaşıyla bahçe - park dolaşırken takımından vazgeçememiş 25 bin kişinin tanıklık ettiği bir maçtı.
beşiktaş'ın başında ingiliz hoca gordon milne, galatasaray'ın başında ise alman hoca karl-heinz feldkamp vardı. beşiktaş bir sezon önce oynadığı ve 2-0 kaybettiği gençlerbirliği maçından beri tam tamına 48 maç yenilmemişti.
Savunma hattının önünde Atom Karınca Rıza, sağda önceleri ian wilson daha sonra Sarı Fırtına Metin, ortada Şifo Mehmet, solda da Seba'nın askerlik arkadaşı olduğu iddia edilen alan walsh'in oluşturduğu orta saha dinamizmini hiç kaybetmeden rakipleri sürklase edebiliyordu. Öyle ki "Walsh'in sol kanattan yaptığı ortalara Beşiktaşlı futbolcular hareketlenmez, top kendiliğinden bir siyah beyazlı formaya çarpıp ağları bulur" diye anlatılırdı. İleride de tabi ki efsane üçlünün ikisi Ali ve Feyyaz yer almaktaydı.
İşte bu kadro 1990-91 sezonunun 26. haftasında Gençlerbirliği deplasmanından 2-0'lık yenilgiyle ayrıldıktan sonra inanılmaz bir istatistik yakalar. O sezon kalan haftalarda mağlubiyet almadığı gibi 1991-92 sezonunu da namağlup tamamlayarak hem tarihe geçer hem de yenilmezlik serisini 36 maça çıkarır. 1992-93 sezonunda da ilk 12 haftada sekiz galibiyet dört beraberlik alarak rekorunu 48 maça çıkarır. Aynı zamanlarda İtalya'da fırtına gibi esen ac Milan da fabio capello yönetiminde yenilmezlik rekorunu geliştirmeye çalışıyordu.
Diğer tarafta da Galatasaray; Mustafa Denizli'yi göndermiş, Almanya'dan getirdiği Feldkamp'la yeni bir yapılanma içine girmiş, alman stoperler Falko götz ve reinhard Stumpf'la Türkiye'de ilk defa tandem oynamaya çalışan, alt yapıdan çıkardığı futbolcularla iskelet oluşturmayı deneyen, tabiri caizse güzel manzaralı bir arazide neyin nasıl yapılacağına daha tam karar verilmemiş bir kaba inşaat görünümündeydi. 12 maçta yedi galibiyet, üç beraberlik ve iki mağlubiyet almış; ligdeki bu düşe kalka görüntüsüne rağmen Avrupa'da da Eintracht Frankfurt'u elemeyi başarmış hala tam güven vermeyen bir takımdı. Bir yandan da gazeteler sürekli Beşiktaş'la Milan'ın yenilmezlik rekorundaki kapışmasını yazıyor, kara kartalları daha da hırslandırıp maçı ilginç bir psikolojiye sokuyordu.
işte böyle bir atmosferde gelindi 1992-93 sezonu 13. haftaya. maç inönü stadyumundaydı ve favori beşiktaş'tı. bu stresli karşılaşmanın ilk golünü de beşiktaş attı. feyyaz'ın kaleci hayrettin'i avlamasıyla beşiktaş 1-0 öne geçti. bu golden sonra recep kırmızı kart gördü ve 10 kişi kalan rakibi karşısında galatasaray, hakan şükür'le skoru eşitledi. ikinci yarıda sarı kırmızılılar tugay'ın ayağından bir gol daha buldu ve maç bu dakikadan sonra resmen tek kale oynandı. bir hafta sonra trafik kazası geçirip futbol hayatına nokta koymak zorunda kalacak olan muhammed'in de kırmızı kart görmesiyle galatasaray da 10 kişi kaldı. beşiktaş'ın mütemadiyen geliştirdiği ataklar arasında galatasaray kontra ataktan yakaladığı pozisyonla hakan'ın ayağından bir gol daha buluyor ve hem maçı kazanıyor hem de ezeli rakibinin hevesini kursağında bırakıyor; siyah beyazlılar da rekor yolunda milan'ı yalnız bırakıyordu.
beşiktaş'ın efsane kadrosunun yakaladığı bu 48 maçlık yenilmezlik serisi halen dünyanın en uzun yenilmezlik serilerinde 8. sırada yer almaktadır. işte efsane olmak da, tarihe geçmek de budur zaten. bazılarının zannettiği gibi bir lig şampiyonluğuyla efsane olunmaz öyle. bu kadro 1989-90'da şampiyon olduktan sonra biz olduk havalarına girip alemlere dalsaydı asla tarihe geçemezdi ve yıllar sonra da o yıllarda çocuk olan bir herif gelip büyük bir heyecanla onların hikayesini yazmazdı. anlayana..."
esen kalınız...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?