27 ocak 2013 galatasaray beşiktaş maçı

ben öyle bi insan mıyım
2-1 değil; takım ruhumuzu, taraftarca kendimizi kaybettiğimiz maç oldu.

ilk 11'i gördüğünde, futbolu az biraz bilen bir beşiktaşlı'nın, maçı kazanamayacağımızı tahmin etmesi hiç de güç değildi. ben ise, beraberlik maçı olacağına inandım; inanmak istedim belki de işte.
mehmet akgün denilen arkadaşın zayıf halka olacağını düşünürken başlayan maç, bir an önce bunu kanıtlama gayretine düşmüş gibi, yüzümüze vurdu acı gerçeği. savunmadaki yerini kaybederek arka direkte bomboş bıraktığı emre çolak durumu 1-0'a getirdi. roberto hilbert'in savunmaya yardıma gelmemesi ile[ybkz]swh[/ybkz] sağ kanadımız kangren oldu çıktı; samet aybaba da bu duruma 45 dakika arka çıktı ki, asıl sorun burada başlıyor.

güvenimizi teslim ettiğimiz manuel fernandes'in bu maçta form tutmasını bekliyorduk, olmadı. necip uysal'ın topu hızlı bir şekilde hücum alanına geçirmesini ve rakibin dengesiz yakalanmasını bekliyorduk, olmadı. veli kavlak'ın adam olmasını hâlâ bekliyorduk, olmadı. olcay şahan'ın, sabri sarıoğlu'nu sekiz edeceğine inanıyorduk, olmadı. filip holosko'nun yalnız kalmayacağını umuyorduk, olmadı. peki neden olmadı samet hocam? çünkü iki adet bek ile -ki birisinin ne halt olduğunu henüz biz de bilmiyoruz- kanadı kontrol etmeye kalktın; çünkü oğuzhan özyakup gibi hızlı ve teknik bir oyuncuyla rakibin orta sahasını zor durumda bırakmak yerine, veli ile durumu kotarmaya ve kendin zor durumda kalmamaya çalıştın; çünkü bekleri ya bek ya da futbolcu olmayan bir takıma karşı kanat organizasyonları geliştirmek yerine, şişirme futbolu oynattın.

hâl böyle olunca, ilk 15 dakika topla oynayamadık bile; sadece savunma yapmaya çalıştık ki, onu da beceremedik. rakibi ne kadar az rahatsız edersen, o da senin üzerine o kadar çok ve çok adamla gelir. geriye düştük, yine toparlanamadık. 15. dakikadan sonra biraz toparlar gibi olduk, hatta 1-2 de pozisyon bulduk, fakat bulduğumuzla kaldık. velhâsılı özümüzü inkâr edercesine karşı takımın üzerimize gelmesini bekledik, gelip ikinciyi de attılar: ibrahim toraman'ın, topun rüzgârına kafa attığı pozisyonda, albert riera'nın kaleyi görmeden vurduğu kafa ile skor 2-0 oldu.

ikinci yarının santra vuruşu ile birlikte, bu sezon alıştığımız görüntüde bir baskı seyrettik 30-40 saniyeliğine ve bu baskı sonucu oluşan korner atışında fernandes'in ortası ile tomas sivok kafayla skoru 2-1 yaptı. bu kadar erken beklenmeyen gol, takımı da motive etti ve oyunu kontrol eder gibi olduk 5 dakikalığına. ardından, yavaş yavaş, tempo tekrar düşmeye başladı; 60. dakikada felipe melo denilen arsızın oyundan atılmasıyla birlikte tekrar yüksel...eceğine ve puan ya da puanlar alacağımıza inandık bir an. olmadı, olduramadık; rakip 10 kişi kalmışken, biz, onların üstüne dahi gitmedik. bilakis onlar geldi; farkı tekrar ikiye çıkarmak için saldırdılar ve gol pozisyonlarına girdiler. işte bu dakikalarda bendeniz, çileden çıktım ey ahâli. böyle bir şey olamaz: sen ki, bu sezon taraflı-tarafsız herkesin ağzı açık bir şekilde ve imrenerek izlediği hücum futbolunu sergileyen takımsın. sen ki, korkmadan rakibine saldıran; gol yese dahi, çoğu zaman bir fazlasını atabilen bir takımsın... farkı bire indirmişsin, rakibin yorulmuş ve 10 kişi kalmış, neyi bekliyorsun daha? hugo almeida sakat, mustafa pektemek yüzünü unutturmuş, bruno ferreira bonfim dentinho denilen adam sadece 1-2 idmana çıkmış: sinan kurumuş'u neden aldın ki? geleceğe yatırım için miydi yüzbinlerce euro, bonservisi olmayan oyuncuları transfer edebilmek için canını dişine takarken? oynat işte arkadaş şu adamı, şu takımı. kimdendir, nedendir korkun? oyna sen yeter ki, ister 3 ye ister 5, ama oyna lan! üzerine dahi gitmedik galatasaray'ın; ne oyun kuran, ne topu kullanan, ne de boşa kaçan vardı: takım, "nasıl hücum edilmez"in resmini çizdi resmen. hakikaten helâl olsun, böylesini kastamonuspor dahi yapamazdı, hakikaten yazıklar olsun.

7 ekim 2012 fenerbahçe beşiktaş maçından sonra, bir daha böyle bir anlayış ve böyle bir gamsızlıkla oynayacağımızı düşünmüyordum. kaldı ki hoca da sürekli dile getiriyordu, o maçı asla unutamadığını. e be hocam, ne değişti? ne ara unuttun yerlerin dibine hep birlikte sığamadığımız o geceyi? devşirme beklerle ve minimum sayıda hücum oyuncusuyla oynayıp da ne zaman maç kazandın kariyerinde bi söylesene hele bana? söz, kimseye söylemeyeceğim.

gökhan süzen ve tomas sivok ve ekran başında dahi maçı oturarak izleyemeyen satch haricinde ayakta kalan kimse yoktu; acı tablonun özeti buydu.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol