kanımca bu söz bir paradoksa işaret etmiyor. barış, toplumlar için korunması zorunlu ve bir o kadar da çetin bir kolektif menfaattir. ne yazık ki, bireysel menfaatler, politik güç ve iktidar hırsı gibi sebepler barış ortamını acımasızca delip geçmekte, barış kavramını bir seraba çevirmekte. ilkel toplumlardaki kabile için optimum yaşam şartı olan toplumsal elbirliğinin farkındalığı nihaiydi. bu “yabaniler”in barışçıl olduğunu, topraklarını istila eden yağmacı ve meşhur denizcilerin günlüklerinden de teyit ediyoruz.
insan ve toplum tarihine baktığımızda kazanılmış bütün haklar krallardan, tiranlardan, azmanlardan kanla alındığı görüyoruz.
bu argümanı iki kesim destekler. halkın örgütlenmesi ve direnişi işlerine gelmediği için onları pasifize etmeye çalışan egemenler ve liberal armutlar. kaldı ki, barış için zararlı sırtlan tohumlarına tolerans göstermek, onların üzerinden düşünülmeye ihtiyaç olmadığı ve aidiyete dayandığı için toplum tarafından kolay kabul gören fikirlerinin büyüyerek barış ortamını yok edecektir. bu yüzden barış için tehdit oluşturan her türlü ırkçı ya da din temelli ayrıştırıcı saldırgan fikirlerle savaşmalıyız.
ayrıca savaş, salt toprakları kanla örterek gerçekleşen bir kavram değildir.
barış için savaşmak bekaret için sevişmeye benzer
barış ıcın savasılır mı once onu sorgulamak lazım gelen durumdur
pireye kızıp yorgan yakmak gibi bir hakikat.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?