alper kaya

artin
"Metal Yorgunluğu, Meşine Evrilir mi?"
Aylar önce siyasî literatürümüze kazandırılan yeni tabirin, metal yorgunluğunun, artçı sarsıntıları yeni yeni nihayete eriyor. Bu yazının yazıldığı sıralarda Melih Gökçek’in istifasına bir, Edip Uğur’un istifasına üç gün kalmıştı. Peki, bu olaylı sürecin akabinde istifa ettirilen belediye başkanlarına adeta göbekten bağlı futbol kulüpleri ne olacak?
Audi’sine geç kavuşan, onunla erken vedalaşmak zorunda kalan Mehmet Keleş’in Düzcespor’unu ele alalım ilk olarak. Mehmet Keleş’in ilk belediye başkanlığı döneminde ismi sahte lisansla oyuncu oynatma vakasına karışan fakat hiçbir ceza almayan Düzcespor; Keleş’in ikinci döneminde ise önce Süper Amatör Lig’den, ardından Bölgesel Amatör Lig’den yükseldi. 3. Lig’deki ilk sezonda iki puanla kümede kalan, geçtiğimiz sezon da bir puanla play off’u kaçıran Düzcespor’un yükselişi hızlı oldu ancak Mehmet Keleş kadar hızlı bir şekilde gözden düşecek mi?
Mehmet Keleş ile aynı dönemde Niğde’de belediye başkanlığını üstlenen Faruk Akdoğan, seçildikten bir yıl sonra Niğde Belediyespor’a omuz verdi. 2010’da uygulanmaya başlayan BAL’a giren Niğde Belediyespor üç sezon boyunca play out (baraj maçı) ile kümede kaldıysa da dördüncü sezonunda önce Ceyhanspor’u, sonra Tatvan’ı eleyerek 3. Lig’e yükseldi. Profesyonel liglerdeki ilk sezonu, Akdoğan’ın ikinci başkanlık dönemine denk gelmişti böylece. 3. Lig’de orta sıralarda oynadığı ilk sezonunun hemen akabinde Çorum Belediyespor’u elediği ve finalde TFF’ye göbekten bağlı Beylerbeyi’ni penaltılarla ekarte ettiği bir sezon yaşadı. 2. Lig’e yükselivermişti Niğde Belediyespor. 2. Lig’deki ilk sezonu da, 3. Lig’dekine benzedi ve orta sıraları bir adım bile terk etmedi. Fakat ikinci sezonunda, Akdoğan ile vedalaşmak zorunda kalan Niğde temsilcisinin geleceği ne olacak?
Nasıl ki Gençlerbirliği ve Ankaragücü’nü Melih Gökçek’le; keza Bursaspor’u Recep Altepe ile özdeşleştiremiyorsak; Balıkesirspor’u da Edip Uğur ile özdeşleştiremeyiz. Aksi taktirde bu köklü takımların, ezelden gelen mücadelesine büyük ayıp etmiş oluruz. Fakat başkent için ayrı bir paragraf ayırmak lazım.
AŞTİ Otoparkı’nın gelirlerinin aktarıldığı ve Hacettepespor’dan devşirme Keçiörengücü olsun, BUGSAŞ kurumuna bağlı olan ve yönetiminde Gökçek’in spor – bürokrasi ekibinin olduğu Bugsaşspor olsun, oğlunun canlı menajerlik oyunu oynadığı Osmanlıspor olsun… Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yeni başkanının işi çok zor olacak!
Türkiye’nin Kupası mı?
Daha önce de, Türkiye Kupası’nın alt ligleri elemine etme üzerine kurgulanmış statüsünü birkaç kez yazmıştım. O sebeple bu durumu değil de, geçtiğimiz hafta içi oynanan 4. Tur maçlarında sürpriz yapan 3 takımı yazmak istedim.
– Kars 36 Spor
Yıllar evvel bir Karsspor vardı. Onun düşüş, daha ziyade düşürülüş, hikâyesini bilahare yazarız ancak Kars 36 Spor bugünün yıldızı. Geçtiğimiz sezon Sarıkamış Belediyespor’u eleyerek Bölgesel Amatör Lig’e yükselen Kars temsilcisi, bu yıl oynadığı dört resmi maçta üç galibiyet, bir beraberlik elde ederek lige hızlı başladı. Hatta bu onlara yetmemiş olacak ki, kupanın dördüncü turunda 1. Lig temsilcisi Altınordu’yu hem de deplasmanda doksanıncı dakikada buldukları golle elediler! Plakası adında yazan takım, bir önceki turda da bir başka 1. Lig takımını, Balıkesirspor’u, elemişti…
– Batman Petrolspor
3. Lig’in tecrübeli takımlarından Batman Petrolspor, 3. Tur’da Süper Lig temsilcisi Göztepe’yi elemişti. 4. Tur’da da 1. Lig ekiplerinden Denizlispor’u uzatmalarda bulduğu golle 2-1 mağlup etti. Maçta iki golü de atan Celal Aras’ın, kariyerinde bu kadar gol attığı sezonlar vaki değil. Üstelik Celal’in bu sezon kupada üçüncü golü!
– Ankara Demirspor
Ankara’nın kendi yağında kavrulan takımlarından Ankara Demirspor, 3. Lig’de fena bir başlangıç yapmadığı sezonu Türkiye Kupası’nda ikinci turda Adliyespor’u, üçüncü turda 1. Lig takımı Samsunspor’u eleyerek taçlandırmıştı ki; dördüncü turda bir başka 1. Lig temsilcisi Gazişehir Gaziantep’i elemeyi başardı! Maçta iki golü de, Ankaragücü’nden kiralanan Hasan Kaya kaydetti. Kazanan Ankara futbolu oldu sözün özü…
Evrensel Gazetesi | 28 Ekim 2017
artin
Kelimelerin gücüne fazlasıyla inanırım.

Hele ki, bazı kelimelerin anlamları pek çok farklı karşılığı kapsayabiliyorsa… Eş seslilikten biraz daha ötesinde, manaya giden yolda bizi sürükleyebilen kelimelerin birkaç harften daha fazlasını barındırdığı aşikar değil midir?

Haftanın kelimesine göz atalım mesela… Bu hafta ne Fenerbahçe’nin yenilgisi, ne Cizrespor’un 7-0’lık mağlubiyeti, ne de yayıncı kuruluştaki bilhassa kadın çalışanları hedef alan (Ne hikmetse benzer hedeflemeler TFF’den maaş aldığı iddia edilen Ersin Düzen’e karşı yapılmamıştı) kamuoyu oluşturma girişimleri… Hiçbirisi ‘protesto’ kelimesi kadar ağır değildi.

Süper Lig’deki ve 1. Lig’deki kulüpler, maçların ilk dakikasını oynamayarak yayıncı kuruluşu protesto ettiler.

Gerekçe neydi peki?

Kulüpler Birliğinin konuya dair yaptığı açıklaması baz alınırsa, indirim dahi yaptıkları gelirlerine dönük yayıncı kuruluştan ödemelerin alınamaması… Ve hatta iddialara göre, önümüzdeki sezon da benzer problemlerin yaşanacağının sinyallerinin verilmesi nedeniyle maçların başlama düdüğünden itibaren 60 saniye boyunca süren hareketsiz kalma eylemiyle protesto gerçekleştirildi.

Tabii ki emir demiri keser…

Yıllar yılı 3. Lig ve amatör ligdeki meslektaşlarının problemlerine dair değil protesto eylemi gerçekleştirmeyi, bir ‘tweet’ dahi atmaktan çekinen üst düzey futbolcular bu 60 saniyelik hareketsizliği koordineli bir şekilde gerçekleştirdi.

Üstelik şu ortamda, kendi meslektaşları olan amatör futbolcular aylardır para kazanamazken ve amatör liglerin akıbeti hâlâ belirsizken… Kulüpler Birliği üzerindeki ölü toprağını atarak yayıncı kuruluşa karşı altmış saniyelik ‘müthiş’ bir protesto işlemini hayata geçirdi.

Peki, ne oldu?

Yayıncı kuruluş da altmış saniye boyunca ekrana takımların kadrolarını taşıyarak, konudan bihaber olan (varsa) futbolseverlerin hâlâ bihaber olmaya devam etmesini sağladı. Bu protesto işlemine, altmış saniyelik sansürü uyguladı. Tabii ki burada tutup da sansürü veya insanların emeğini yok sayan, taahhütlerini tutmayan yayıncı kuruluşu savunmak züldür.

Fakat…

Şu protesto gibi onlarca, yüzlerce girişim yıllardır yapılabilirdi. Üstelik böyle, sadece para hesabı yapıldığı için değil; insanların daha insani şartlarda futbol oynayabilmesi, 30 yaş kontenjanı gibi insan haklarına aykırı bir dayatmanın ortadan kaldırılması, kulüplerin seyahat ve konaklama giderlerini karşılayan işletmelerin bir anda siyasi gerekçelerle “Biz bu oyunda yokuz” diyerek kulüpleri çaresiz bırakamaması için yapılabilirdi.

Ama kelimeler işte, o kadar manidar oluyor ki…

Mesela haftanın kelimesi protesto!

Denizcilikte, bir kaza sonrası geminin limana gelmesiyle birlikte kazadan kimsenin mesul olmadığına dair kaptan tarafından verilen resmi takrir de ‘protesto’ olarak anılır.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol