neden beşiktaşlı oldum

ince bir sesle feda dedi
babam yüzünden.

işin aslı beşiktaşlı olmadım aslında beşiktaşlı doğdum...
nasıl muhteşem bir gen işlenişi ise bu şükürler olsun.
ilk defa onunlaydı inönü'yü görüşüm. ve içimde ilk siyah beyaz kıvılcım,
küçük boyumla birlikte bana devasa görünen mabedin önünde titreşmişti.

şimdilerde turnikelerden son hız geçip boğazım yırtılıncaya değin takımım için bağırırken,
binlerce kez daha, yine yeni yeniden gururlanıyorum sonsuzca.
ne mutlu beşiktaşlı olana...
1903 efsanesi
bildiğiniz ama kelimelerin kifayetsiz kaldığı cevabın sorusu.

babam da beşiktaşlıydı. hepimiz öyleydik. ama hiç sorgulamamıştım bunu. sadece kabul etmiştim. tıpkı gözümün rengini, omzumdaki beni, elimi, kolumu kabul eder gibi. doğaldı, olağandı, olması gerekendi... sorgusuz sualsiz sürdürdüm hep beşiktaşlılığımı. yensen de yenilsen de diyerek sürdürdüm. metin, ali, feyyaz diye bağırdım, beşiktaşım sen çok yaşa diye ağladım, durmadım, düşünmedim.

ben kendimi bilmeye başladığımda seba başkandı. beşiktaş disiplini diye bir tabir vardı. milli takım beşiktaş'tan müteşekkil bir hal almıştı. ilginç rekorların ve son dakikaların takımıydık. futbolcularımız koşmayı 90. dakikada gelen düdükle bırakırdı. misal 1. ligde beşiktaş dışında 10 gol atan başka bir takım varsa da ben bilmiyorum. hatta çarşının çarşılığı o yıllarda temellenmişti. ligi 1. bitirmediysek mutlaka 2. idik. istikrar göbek adımızdı.

önce seba gitti. gitmek zorunda bırakıldı. sonra gençten futbolcu yetiştirme devri kapandı. sonra istikrar, sonra o ilginç rekorlar...

aradan yıllar geçti, ben gene beşiktaşlıydım, biraz daha yaşlanmış, yıpramış, olgunlaşmıştım ama beşiktaşlıydım. sonra bir şey oldu, o zaman anladım neden beşiktaşlı olduğumu. beşiktaş'ın nasıl bir takım olduğunu o zaman anladım. niye kendine böyle hayran ettiğini, sanki sevgiliye aşk gibi neden içime işlediğini...

bir gün ankara da bir caddede yürüyordum, ankara'nın ayazını bilen bilir, bıçak gibi keser atar etini. dayanamadım, çantamı, palto ceplerime boşaltıp bere gibi taktım kafama, kulaklarım düşecekti yoksa. sonra birkaç adım attım. bir abi omzuma dokunup durdurdu. sakındım önce, sarkıntılık edecek sanmıştım, ürkmüştüm. ben ona korkuyla bakarken o boynundaki beşiktaş atkısını çözüp kafamdan çantayı çıkardı. "Benim berem var, sen de bunu al" dedi. atkıyı örtü gibi başımın üzerine bıraktı. gerek yok, sağ olun diyebildim, "hangi takımsın bilmiyorum ama al sen, hem ısınırsın, hem beşiktaş iyidir" deyip yürüdü gitti. O zaman anladım. o ruhu başka yerde bulamadığım için beşiktaşlıydım...

bundan 10 sene evvel, ankara'da, ayrancı yokuşlarından birinde karşılaştığım, bana atkısını veren beşiktaşlı abiyi sevgi saygıyla anıyorum. Bana neden beşiktaşlı olduğumu öğrettiği için...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol