köy enstitüleri

dingoc
ülkemizin milli eğitim tarihinde ki en şahane, en parıltılı, en başarılı uygulama. bu milletin aydınlığa çıkması için ana yollardan biriydi.
gidiyorum bu
1930'lu yılların başından itibaren erken cumhuriyet döneminde yükselişe geçen köycü düşünce sistematiğinin 1940 yılında kurumlaşmasıyla bir döneme damgasını vuran; 1940'lı yılların sonuna doğru bizzatihi kurulmasına öncülük eden (b: cumhuriyet halk partisi ) ileri gelenleri eliyle içi boşaltılarak kadük hâle getirilen, 1954 yılında da (b: demokrat parti ) tarafından cenazesi kaldırılarak öğretmen okullarına dönüştürülen eğitim kurumları.

geri kalmış kırsal kesimin eğitilerek bulundukları bölgeleri zirai anlamda kalkındırması, yaşanması muhtemel kırdan kente göç olgusunun önüne geçilmesi, aynı zamanda büyük şehirlerin dışında anadolu'nun pek çok yerinde devrimlerin istenilen oranda içselleştirilemediği farkedildiği için, kurucu iradenin dayandığı temel felsefenin buralarda enstitüler aracılığıyla yetişecek öğrenciler vasıtasıyla yerleştirilmesi hedeflenmiştir.

enstitü binalarının yapımının ve ihtiyaçlarının karşılanmasının o yörede yaşayan köylülerce karşılanması uygun görülmüştür. köylüler binaların inşası sırasında en az yirmi gün çalışmakla mükelleftir ve aynı zamanda okulların yapılacağı araziyi bulmak da kendilerinin görevidir. bu sayede devlet hazinesine ekstra yük getirmeden projenin yürütülmesi sağlanmışsa da, yöre insanın bu durumdan hoşnut olduğunu söylemek güçtür. zaten yoksullukla mücadele eden kırsal kesimin, kentte yaşayanların ihtiyacı olan okulların devlet tarafından yapılması söz konusu iken, köylerde bu sorumluluğun kendi üzerlerine yüklenmesini tepkiyle karşıladığını söylemek pek yanlış sayılmaz. zira bu durumu bir ayrımcılık olarak tanımlamışlardır.

enstitülerin temel eğitim felsefesi "yaparak öğrenme" anlayışına dayanmış olup; el emeğine yapılan vurgu ön plândadır. köylüler, kendi içlerinden yetişmiş, köyün yaşam şartlarını ve sosyo ekonomik koşullarını yakından bilen öğretmenler tarafından eğitilmiştir. doğayla mücadele konusu üzerinde önemle durulmuş, insan iradesinin çalıştıktan sonra her güçlüğün üstesinden gelebileceği düşüncesi özenle işlenmiştir.

köy enstitüleri projesinin bir başka boyutu, yönetici elitin kırsal kesimden arzu ettiği ideolojik beklentilerin yerine getirilmesidir. görülmüştür ki, özellikle köy enstitüleri aracılığıyla halkçılık ilkesinin aktif anlamda hayata geçirilmesi cumhuriyet halk partisi'nin yönetici zümresi açısından biraz da tedirgin edici bir sürpriz olmuştur. yapılan bir haksızlık, ortaya çıkan bir adaletsizlik karşısında karşısındakinin konumu, statüsü, mevkisine takılmadan ciddi bir özgüvenle baş kaldıran bir nesil yetişmeye başlamıştır. açıkçası bu tip bir anlayış, dönemin yönetsel mekanizmaları tarafından çok da arzu edilen bir şey değildir.

siyasal iktidar tarafından hesap edilemeyen bir başka gelişme ise birlikte yaşayan, birlikte çalışan ve öğrenen öğrenciler arasında kolektif bir bilincin yerleşmesi olmuştur. her ne kadar bu, siyasal nitelikte bir bilinç olmasa da, enstitü öğrencilerinin bu yolla sol söylemlerden etkilenebileceği endişesi potansiyel bir tehlike olarak algılanmıştır. gerçekten de köy enstitülerinden mezun olan pek çok öğrenci ilerideki dönemlerde sol düşünce yapısına dahil olmuştur.

kabaca özetleyecek olursak köy enstitüleri projesiyle amaçlanan kırsal kesimin geri kalmışlığının üstesinden gelmektir. ancak bu problematik, üretim ilişkileri üzerinden değil; doğaya karşı çaresizlik üzerinden okunmuştur. ve sorunun salt eğitsel reformlarla çözülebilineceğine inanılmıştır.

bir başka değinilmesi gereken nokta ise, köylünün köyünde kalıp şehre göç etmesi engellenerek, sanayileşme ile doğru orantılı olarak şehirde serpilip büyüyecek bir proleter sınıfın önüne geçilmesi; dolayısıyla muhalif karakterli bir sol siyasetin palazlanıp ortaya çıkma olasılığının ortadan kaldırılmasıdır.
o yüzden bana göre bugün bilhassa kendisini politik yelpazenin solunda tanımlayan düşün insanlarının - maocu fraksiyonu bunun dışında tutuyorum- köy enstitülerini hararetle savunması benim açımdan bir paradoksu işaret eder. henüz giderebilmiş değilim.

son olarak kurulmasına ön ayak olan yönetici elitin, işlerin düşündükleri gibi gitmemesi üzerinde 1940'lı yılların sonlarına doğru hasan âli yücel, ismail hakkı tonguç gibi önemli isimleri bu kurumlardan uzaklaştırarak köy enstitülerini neredeyse tamamen işlevsiz duruma getirmeleri son derece hazindir. her ne kadar resmi olarak (b: demokrat parti)'nin 1954 yılında varlığına son vermesi nedeniyle ihale kendilerinin üzerine kaldıysa da, enstitülerin ipi (b: cumhuriyet halk partisi ) tarafından çoktan çekilmiştir.

ayrıca okulların inşasının ve ihtiyaçlarının köylüler atarfından karşılanması zorunluluğunun yarattığı tepki, seçim meydanlarında cumhuriyet halk partisi'nin aleyhine işlemiş; 1950 genel seçimlerinde enstitülerin bulunduğu yerlerde demokrat parti, cumhuriyet halk partisi'ne oranla oldukça yüksek oy oranlarına ulaşmıştır.

nihayetinde köy enstitülerini topyekün doğru ya da topyekün yanlış tarzı yaklaşımlarla, hele hele "gomunist yuvası" gibi sığ tanımlamalarla değerlendirmek bizleri çok sağlıklı bir sonuca götürmeyecektir. kattıkları kadar götürdükleri de olduğu ve bunu objektif olarak analiz etmek gerekliliği faydamızadır.

bu konuyla ilgilenen, kafa yormak isteyen dostlar varsa;

Fay Kirby - Türkiye'de Köy Enstitüleri

ismail Hakkı Tonguç - Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları

Kemal Tahir - Bozkırdaki çekirdek

Asım Karaömerlioğlu - Orada Bir Köy Var Uzakta & Erken Cumhuriyet Döneminde Köycü Söylem

isimli kitaplara bakmalarını naçizhane önerebilirim.

biraz uzun oldu. okuyacak arkadaşlara sabırlar diliyorum

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol