blue valentine

peter pan
derek cianfrance'ın 98 yılında çektiği ilk filmi brother tied'ten sonraki 2010 yapımı 2. filmi.

yönetmeni tanımıyordum ama kadro ve afişi feci şekilde izleme isteği yarattı. ben de düz ve pesimistik bir aşk filmi beklerken hayatımda izlediğim en çarpıcı filmlerden biriyle karşılaştım.

filmdeki rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında oscar'a aday olan michelle williams ve performansıyla o sene nasıl erkek oyuncu adaylığı alamadığı bir türlü anlayamadığım[ybkz]swh[/ybkz] ryan gosling harikulade bir performans sergiliyorlar. hele ryan koçum benim, şimdiye kadar ki en iyi işini çıkartmış. gayet de franco ya da bridges reyis yerine aday olabilirdi.

blue valentine, yürümeyen bir evliliğin aşk ve acı dolu hikayesini anlatıyor.

filmi bu denli çarpıcı ve eşsiz kılan 2 özelliği var benim gözümde;

1.si;

ben ömrümde bu kadar yürek sikerten, ciğer parçalayan çok az film izledim. tabi ki bu etki kişiden kişiye değişebilir. benim kahrolduğum filme kimisi dudak bükebilir. ama son 10 yıldaki muadilleri göz önüne alındığında hiç biri, bu kadar parça tesirli bomba etkisi yaratmamıştı benim üzerimde. ne 500 days of summer ne de diğerleri.. blue valentine bambaşka bişi. bu cümleyi kullanmak istemezdim ama adamın resmen .mına koyuyor. özellikle benim gbi yufka yürekli erkeklerin izlemesini pek tavsiye etmem..

2.si;

(b: yüz yıllık sinema tarihinde "aşk" kavramını erkek algısıyla tanımlayan ve işleyen belki de tek film.)

bizim bildiğimiz aşk, bizim sinemadan öğrendiğimiz aşk, kadın dünyasının, gözünün, algısının gördüğü, yarattığı aşktır. bütün o romantizm, acı, ayrılık, yani aşk kavramının tamamı kadın gözünden, kadın algısından oluşan aşktır. bizim aşk diye bellediğimiz, alıştığımız aşk odur.

ama blue valentine'de gördüğümüz aşk kavramı tamamen erkek algısının yarattığı aşk. kastettiğim 500 days of summer ve ya high fidelty gibi filmlerinde ele alınan erkek gözünden aşk değil, erkek beyninin algıladığı aşk kavramı. yani bildiğimiz aşkı erkek nasıl algılıyorsa, filmde de bu o şekilde ele alınıyor. daha şefkatli, daha sevgi dolu, daha vefakâr.. bu anlamda film, en azından benim gördüğüm bir ilki barındırıyor. belki de bu yüzden bu kadar yürek sikertiyor...

süper film. filmi izleyince bu adam 12 yıl ne yapmış niye oturmuş amk diyo insan. gerçi eleman boş durmamış kısa orta falan bir şeyler çalışmış ama daha çok uzun çekmeli.

senaryo muhteşem. tek kelimeyle kusursuz. o sene en iyi orijinal senaryo dalında oscar almaması tam bir saçmalık. hele hele the kids are all right ve the king's speech gibi lüzumsuz adaylık varken aday olamaması saçmalığın daniskası.

ezcümle, hayat kaydıran süper film, süper ryan, süper senaryo.

9/10
kaerin
söyleyenecek her şeyi söylenmiş, sağolsun. muhteşem bir film. beni böyle kahreden, rahatsız eden, üzen bu kadar ''gerçek'' bir film izlememiştim daha önce.

dean diyor ki;

“biliyor musun, erkeklerin kadınlardan daha romantik olduğuna inanıyorum. biz evlenince, sadece bir kadınla evleniyoruz. o kadını bulana kadar sabredip, bulunca da ‘öyle harika bir kadın ki o, eğer onunla evlenmezsem dünyanın en gerizekalı insanıyım demektir’ diyoruz. halbuki kadınlar, seçiyorlar. seçenekler arasından en iyisini seçiyorlar. evli kadınlar tanıyorum, ilk cümleleri ‘benim kocam harika bir işe sahip’. tüm hayatları boyunca, ‘prince charming’i arayıp, evlenmek için iyi bir işe sahip, sadık olacağından şüphe duymadıkları kişiyi koca olarak seçiyorlar.”

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol