yılmaz özdil'in 22 mayıs 2016 tarihli yazısı

hastakartal
Malzemecimiz süreya önder'in beşiktaş hikayesini anlatan muhteşem bir yazı. Herkese okumasını öneriyorum.

Fener-Trabzon maçı şöyle olmuş, Galatasaray-Bursa maçı böyle olmuş, Beşiktaş’ın karizması çizilmiş filan... Fani işlerdir. Bugün yenilirsin, yarın yenersin.
*****
Şurası kesin: Ligin en büyük yıldızı, Quaresma.
*****
Hagi’den beri, futbolu ve giydiği formayı bu kadar seven bir yabancı topçu görmedim.
*****
Beşiktaş’ta ilk idmana çıktığı gün, toplamış kulübün hizmetli personelini etrafına, “Herhangi bir sorununuz olduğunda lütfen benimle paylaşın, birlikte halledelim” demiş... “17 yaşında Sporting Lizbon’da forma giydiğimde bacaklarım titriyordu, bana en çok moral veren, kulübümün hizmetli personeliydi, onları hâlâ ailemin parçası gibi görürüm, sizler de benim ailemin parçasısınız, akrabalarımsınız, sorununuz olursa haberim olsun.”
*****
Sadece futbolcu değil... Adam gibi adam.
*****
Bu nedenle, Helsinki’ye attığı o muhteşem golünden sonra, herkesi bıraktı, gitti, Beşiktaş’ın emektar malzemecisi Süreyya ile kucaklaştı... Eminim, yarın çakarsa, aynı şeyi yapacak.
*****
Dolayısıyla, bizlere, yani gazetecilere düşen bir görev var... Quaresma gibi, futbolcuların dolaylı akrabası olan hizmetlilere sahip çıkmamız, haklarını teslim etmemiz gerekiyor.
*****
Mesela, Süreyya Soner...
*****
Heavy metal müzik meraklısı olan Quaresma’ya Ümit Tokcan, Sabahat Akkiraz, Arif Şentürk dinleten... Kemal Sunal filmleri izleten... Türk yemeklerini tattıran, tanıtan... Son 28 senede Beşiktaş’la yolu kesişen herkese emeği geçen... Binler tarafından karşılanan ama, sorunlu ayrılan Toshack’ı havalimanında tek başına uğurlayacak kadar vefalı... Tek kelime yabancı dil bilmediği halde, tüm yabancı futbolcuların ‘konsolosluğu’ görevini üstlenen Süreyya.
*****
1953 doğumlu.

İstanbul, Zeytinburnu.

Sülalece Kara Kartal...

İlk aşılamayı dayısı yapmış.
*****
İlk mesleği, matbaacılık aslında... Ek gelir için, Yeşilçam’da film setlerinde çalışıyormuş... Sigorta yok, gelecek kaygısı var, n’aapsam diye düşünürken, bir arkadaşının Ziya Doğan’ın okuldan arkadaşı olduğunu öğrenmiş, tanıştırsana demiş, tanışmışlar, “Malzemeci olmak istiyorum” demiş, Ziya ‘kaç senedir bu işi yaptığını’ sormuş, “Hiç” demiş... Ziya çok sevmiş bu harbi adamı, “Yarın 10’da idman var, Şeref Stadı’na gel” demiş, geliş o geliş.
*****
Bir harbi adam Ziya Doğan, bir başka harbi adam kazandırmış böylece Beşiktaş’a.
*****
İki evladı var Süreyya’nın... İkisinin de doğumunu görememiş, çünkü yurtdışındaymış.
*****
İlk evlat, erkek.

Süreyya’nın eşi hamile, Beşiktaş Kıbrıs’ta kampta, hoca Gordon Milne... Şak, haber gelmiş ki, yenge doğum yapmış... Daha 22 gün Kıbrıs’ta kalmaları lazım... Eşini aramış telefonla, “Oğlanın ismini koymayın, maçlar başlayacak, ilk gol atanın ismini koyacağım” demiş... Neticede, dönmüşler Kıbrıs’tan, sezon başlamış, ilk hafta Trabzonspor, 0-0... İkinci hafta, Gençlerbirliği, 0-0... Araya milli maç girmiş, mecburen 15 gün de öyle geçmiş... Üçüncü hafta, Karabükspor... Karabük bu sene olduğu gibi, gene yeni çıkmış lige, kadrosu da bu seneki kadar sağlam değil, 3-4 atarız diye düşünmüş Süreyya... Maç başlamış, golü Walsh atmış iyi mi... Süreyya devre arasında adeta yalvarmış Metin Ali Feyyaz’a, “Allah aşkına biriniz atın” demiş... “Sen merak etme abi” demişler... İkinci yarı başlamış, maç bitecek gol mol yok, tam dakika 90, Walsh gene dalmış, vurmuş, gene gol... Maç bitmiş! Süreyya ağladı ağlayacak... Metin Ali Feyyaz gelmiş, “Sen merak etme, haftaya Bursa maçı var, orada atarız” demişler gülerek... Süreyya patlamış, “Boşversenize birader” demiş, “Oğlan askere gidecek, hâlâ ismini koyamadık...” Aramış eşini, “Bunların gol atacağı yok, koyun babamın ismini” demiş... ‘Şevki Yasin’ nihayet ismine kavuşmuş.
*****
İkinci evlat, kız.

Süreyya İsviçre’de bu sefer, hoca Del Bosque... Acayip yağmur yağıyor, Süreyya futbolcularla birlikte sırılsıklamken, haber gelmiş, yenge doğum yapmış... Herkes tebrik ederken, Del Bosque yanına çağırmış, bir şeyler söylemiş, Süreyya anlamamış... Meğer Del Bosque, “Yağmur yağıyor, kızının ismini ‘yağmur’ mu koydun” diye sormuş... Tercüman çevirince, Süreyya pek beğenmiş, “Tamam valla” demiş, aramış eşini, “Kızımın adını Del Bosque koydu, Yağmur” demiş.
*****
Müthiş matrak anıları var Süreyya’nın... Bir gün Antalya’da kamptalar, hoca Tigana, Efes Kupası oynanıyor, rakip Galatasaray... Yedek kulübesinin hemen arkasında oturan bir taraftar habire hakaret ediyor, Tigana’ya küfrediyor, Tayfur’a “Yaşlısın” diyor, Okan’a “Sen Galatasaraylısın” diyor, Sergen’e “Git at yarışı oyna” diyor... Süreyya dayanamıyor, “Arkadaş maç daha yeni başladı, ayıp ediyorsun, herkes rahatsız oluyor, otur efendi gibi seyret, yoksa polis çağıracağım” diye uyarıyor... Arıza taraftar patlatıyor bombayı: “Bıyıklı sen çok konuşma, 15 senedir maçlara geliyorum, hep yedeksin, insan bir gün oyuna girmez mi!”
*****
Kore’de trafik kazası geçirmiş Süreyya, hayati tehlike atlatmış... Yine de, hastaneye gideceğine, takımının yanına koşmuş... Arka arkaya iki gün bile izin yapmamış 28 sene boyunca... Sabah 7’de geliyor idman sahasına, akşama kadar... Sabah idmanı olmasa bile, 7’de işinin başında... Hoca haftalık programı asıyor kapıya, Süreyya bir kopyasını alıp, eşine götürüyor, evinin kapısına asıyor... Hayatı yollarda, deplasmanlarda... Bir gün eşi telefon etmiş, “Akşam eve meyve getir çarşıdan” diye, Süreyya cevap vermiş, “Ne meyvesi hanım, ben Diyarbakır’dayım!”
*****
Beşiktaş Kulübü de babalığını yapmış bu güzel adama...

Ev alması için yardımcı olmuşlar, hayatını Beşiktaş’a adayan Süreyya’ya.
*****
Bir gün Fenerbahçe’yle maç var, Kadıköy’de... Schumacher’in ilk geldiği sene... Alman kaleci basına açıklama yapmış, “Bana ilk golü atana, altın saat hediye edeceğim” demişti... Ferdinand çıktı, attı... Süreyya gitmiş hemen Ferdinand’a, “Sen ne yapacaksın altın saati, ben alayım senin yerine” demiş... Ferdinand da “Tamam, senin olsun” demiş. Süreyya gitmiş Fenerbahçe’nin soyunma odasına, ölü evi gibi tabii, moraller sıfır, Fener’in kaptanı Oğuz o sırada, Süreyya gitmiş Oğuz’a, “Saati almaya geldim” demiş, Oğuz da “Erkeksen, git kendin söyle” demiş... Gitmiş Süreyya Schumacher’in yanına, eliyle bileğini işaret edip, “Saati rica edeyim” demiş... Schmacher ayağından çıkardığı kramponu fırlatmış Süreyya’nın kafasına, koridorda kovalamış... Süreyya hiç istifini bozmamış, elinde kramponla gitmiş Ferdinand’ın yanına, “Saat olmadı, istersen krampon vereyim” demiş!
*****
Yüzlerce futbolcu, onlarca teknik direktör gördü Süreyya... Gordon Milne’i övüyor... “Gerçek bir takımdık onun zamanında, herkes kenetlenmişti” diyor... Ve, şimdi, Schuster’i çok ayrı bir yere koyuyor... “Schuster’den önceki teknik adamlar, biz hizmetli personeli futbolcularla birlikte, aynı yerde yemek yedirmezdi. Ayrım yaparlardı. Fakat Schuster, biz olmadan yemeğe oturtmuyor futbolcuları... İnsan ve görev ayrımı yapmıyor. Gerçek bir aile gibiyiz şu anda” diyor.
*****
Çok açık şekilde görülüyor ki, Quaresma gibi, Schuster de adam gibi adam.
*****
Yukarıdaki satırları, anıları, eminim Beşiktaşlılar’ın çoğu biliyordur... Ama yine de, Süreyya gibi bir ‘gizli kahraman’ı Fanatik’in sayfalarına kazıyarak, tarihe not olarak düşülsün istedim.
*****
Çünkü, futbol denilen hadisenin, golden, auttan, skordan ibaret olmadığına... İnsanlardan, duygulardan, karakterlerden, özetle, hayatın bizatihi kendisinden oluştuğuna inanıyorum.
*****
Yeşilçam setlerinde başlayan, Siyah-Beyaz bir aşk öyküsünün filmidir bu...
*****
İşini iyi yaptığında, gönülden, severek yaptığında... Yedek kulübesindeki ‘figüran’ın, dünya çapındaki yıldızlarla aynı sahneleri paylaşıp, ‘başrol’e yükselebildiğini gösteren bir film
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol