beşiktaş refleksinin özel ismidir. mevcut duruma karşı oluşla atılan bir adım insanları olduğu gibi kurumları da çolaklaştırmaz. bu noktada atılan adımın içinin nasıl doldurulacağı en az kendisi kadar önem taşır. bu anlamda gidişattan tiksinen kitlelerin karşısına çıkarılan bourdieu'nun dediği üzere simgesel iktidarlardır. bu iktidarlara hayatın hangi alanında rastlarsanız rastlayın mutlaka beraberinde bir "saha" gerçeği ile tanışırsınız. sosyolog da bu sahada alan araştırması yapar.
futbol'da da bir saha yok mu? gerçi biz yeni sportif terminoloji/jargon gereği sahayı yansıyan ve yansımayan olmak üzere ikiye ayırıyoruz. bu aşamada karşımıza çıkan simgesel iktidarlar kimler? türkiye futbol federasyonu, profesyonel futbol disiplin kurulu, etik kurulu, başta aziz yıldırım'ın şahsında cisimleşmiş bir fenerbahçe olmak üzere tüm futbol kulüpleri, uefa, futbol medyası. kullanılan enstrümanlar neler? onur, temiz futbol, büyük yürüyüş, kişiler, kurumlar. "tüm dünya bize karşı" sanrısı üzerinden yontulan mağduriyet heykelleri, açık görülen her meydana dikilirse bu afyonla uyutulmuş geniş topluluklar da formaları kuşanıp önlerinde ayin yapmaya başlarlar. peki ayin gibi mi bu aşk?
bu tip tahakküm sistemlerinin dirençle karşılaşmadığı sahalarda simgesel iktidarlar kendisini yine yeni yeniden üretir. iki temel dayanak noktası vardır. bir tanesi "çıkar". buna göre ikitdar, peşinden koşanları var etmeye yönelik, onlara yarayan hususların peşinde olmalıdır. futbol özelinde bunun karşılığı yaşanan süreçte bellidir. ikinci dayanak noktası ise "toplumsal kabul görme". bu da zamanın ruhu neyse ona uyum sağlamak üzerinden kendisine yol bulur.
zannımca toplumsal kabul görme şu saatten sonra "toplumsal akıl tutulması" safhasına evrilmiş durumda. bundan yirmi beş sene öncesine kadar aynı tribünde yan yana futbol izleyen insanlar bugün birbirlerini boğazlama noktasına geldiyse oturup bir şeyleri yeniden düşünmemiz gerekiyor. zahmet olmayacaksa bu sefer kişilerle kurumları birbirinden ayırmadan düşünmemiz gerekiyor.
soralım kendimize, 3 temmuzda bu yana yaşadıklarımız sebep midir sonuç mudur?. bu noktada sanırım sarı öküz hikayesi biraz olsun bizlere ışık tutacaktır. bilenleriniz çoktur. ama ola ki bilmeyenler vardır. değinelim.
Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
öküzlerin lideri Boz öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.
Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz öküz ve birkaç öküz kalmış geride. içlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş. Boz öküz, Benekli öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."
futbola gönül veren herkes oturup düşünmelidir. biz sarı öküzü ne zaman verdik?
umarım bu akşamın sonunda her iki taraftan da hayatını kaybedenler olmaz.
entariyi bu yazıya ilham veren merhum pierre bourdieu ağabeyin cümleleriyle bitirelim;
---------------alıntı---------------
"hiçbir şey iyi bir futbolcunun oyunu kadar özgür ve kısıtlanmış değildir. futbolcu topun inmek üzere olduğu noktada gayet doğal bir şekilde maddeleşir, sanki top kendisine hükmediyormuş gibi - ama tam da bu olgu sayesinde, topun kontrolü kendisindedir."
---------------alıntı---------------
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?