önemli uyarı: buraya yazdığım bu uzun yazıyı, ufak da olsa yapacak işleriniz varsa sakın okumayın. zira yüksek miktarda kişisel deşarj içerir, tek kelimesi dahi sizi açmayabilir.
ben yazınca rahatlarım. yazdığımı beni tanımayan kişilerin okuduğunu düşündüğümde neden bilmem, biraz daha rahatlarım. bugün biraz kafa rahatlığına ihtiyacım var, bakalım işe yarayacak mı...
neden okursun abi? iyi bir yere kapağı atayım, iyi para kazanayım, ev-araba alayım, kısmetse güzel bir hatunla evleneyim, iki de sarışın çocuğum olsun, huzurum da yerinde olsun istersin genel olarak. ha ben bunların yerine dünyayı gezeyim istiyorum, o ayrı.
neyse efendim, henüz öğrenciyken büyük bir şirketin stajyer avukat alacağını duydum; öğrenci de olur dediler başvurdum. stajyer avukat tercih sebebi olmasına rağmen gerek dil bildiğimden, gerekse mülakat performansımdan[ybkz]swh[/ybkz] dolayı gel başla dediler. toplam 3 haftalık bir süreç sonunda kendimi bir anda küçükken net olarak hayalini kurduğum iki yerden birinde buldum.
an itibarıyla hemen hemen 1,5 senedir buradayım; canımı sıkan durumlar ilk günlerden itibaren yakamı hiç bırakmadı. beni saymazsak biri bölüm müdürü olmak üzere toplam 3 avukat var burada ve müdür erkek, diğerleri hatun kişi. müdürle ilişkimizde hiçbir sıkıntı yok, gayet samimi ve güleryüzlü birisi zaten ama diğer ikisiyle ilk günden beri devamlı bir çatışma halindeyiz.
bu çekişmelere çok ufak bir örnek vererek kafada daha da somutlaştırmaya çalışayım:[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]
biz kendi aramızda ceo ya patron deriz. yani illaki öyle demeyiz ama dediğimizde tuhaf durmaz. işe yeni girdiğim dönemde bir durum oldu ve problemli hatunlardan biri olan ck yla aramızda geçen muhabbet aynen şöyle:
ck : vekaletname nerede?
ben : bilmiyorum, müdür patrona imzalatacaktı ama...
ck : kime imzalatacaktı?
n : patronaaa.. (saf saf)
ck : adı ne onun?
n : bay briegel.[ybkz]swh[/ybkz]
ck : tam adı ne peki, onu söyle bakim? (anasınıfı talebesiyim ya ben)
n : hans peter briegel
özellikle bir tanesi yalnızken gayet iyi ve muhabbet falan etmeye çalışıyor benimle ama müdür yanımızdayken kurtadama dönüşüyor sanki. bana ait olmayan hatalar benim üzerime kalıyor; en ufak bir eleştiri dahi müdürün yanında yüzüme vuruluyor ve ben herkesin içinde bir tatsızlık olmasın diye geçen haftaya kadar sustum, sustum, sustum... geçen hafta tüm ofisin ortasında bir tanesine öyle bir bağırdım ki, belli şeylerin patlaması olan o bağırtı aslında ortada o kadar da büyük bir mesele olmamasına rağmen çıkıverince tüm oklar bana dönmüş oldu.
kurumsal bir adam olmadığımı biliyorum zaten. yani buraya ait olan o politikalar silsilesi, ayak oyunları, türlü cambazlıklar halen yapabildiğim şeyler değil ama ben aptal da değilim. yani onlarla başa çıkmak bir tarafa, dillerini götlerine sokup kulaklarına şınav çektirecek zekaya sahip olduğumu biliyorum ama bunu kendimi zora sokmadan hayata geçirmeyi başaramıyorum bir türlü. benim haklı olduğum konularda onlar birşey yaptığında ya nutkum tutuluyor, ağzımdan yanlış bir şey çıkmasın diye cevap veremiyorum ya da ters cevaplar verip onları kendime karşı daha da bileylemiş oluyorum.
o bağırtıdan bu yana sorun kişiselleştirilmiş durumda. bunu şuradan anlıyorum, bir kere masama bırakılan evraklarda ciddi bir artış var ve bu evrakların hiçbirinde herhangi bir açıklama yok artık. herşeyi müdüre sormaya itilerek işini bilmez bir görüntü çizdirilmeye itiliyorum resmen. sormadan halletmek için çok yoğun bir çaba harcıyorum ama işimiz hukuk ve bazen tamiri mümkün olmayan hatalar söz konusu olabiliyor. ortada trilyonların döndüğü de düşünülecek olursa, bu riski ben alamam haliyle. bunun dışında bir yığın gösterge var sorunun kişiselleştiğine dair, kuruntudan ibaret olmadığı net.
bu olaydan önce bir kere müdürle konuşmayı denedim ama o da bana tatmin edici olmayan bir sürü şey söyledi ve biraz sırtımı sıvazlayıp, çokça gaz verip beni masama geri gönderdi. açıklamalarından tatmin olmadığımı söyleyip, olur da kendimi tutamayıp ciddi bir tepki verirsem diye sorduğumda, ufak bir kahkaha atıp "ben sert oyuna taviz veririm ama faullü müdahaleye müsaade etmem." diye cevap verdi.
yani özetle artık bu konuda tamamen yalnızım, zerre motivasyonum yok (baksana işi gücü bıraktım entry giriyorum) ve stajım ta eylülde bitiyor. peki neden ayrılmıyorum? esasında bunun birçok sebebi var.
birincisi, pes etmiş olmak istemiyorum. dirayet ve çalışkanlık açısından benim yarı seviyemdeki ciğersizlere meydanı teslim etmek gibi bir niyetim yok. bu bana uyan bir hareket değil.
ikincisi, ben burada normal bir stajyer avukattan çok daha fazla şey öğreniyorum. biraz da rüştümü ispat ettiğimden, herhangi bir stajyer gibi işim tamamen imzalar almak, fotokopi çekip evrak takip etmekten ibaret değil. hergün bir yığın dilekçe yazmak, yeri geldiğinde başka departmanların hukuki sorularını araştırıp cevaplamak gibi mesleki gelişimime şu aşamada büyük katkılar sağlayacak işler de yapıyorum ve şimdiden ileride açacağım büro için önemli arşivler oluşturdum bile kendime.
üçüncüsü, iyi para veriyorlar ya la. ben bugün ayrılsam yarın iş bulurum ama bir stajyere bu kadar parayı bence kimse vermez.
velhasıl, zehir gibi bir 5 ay beni bekliyor sözlük, şimdiden beyaz teller görmeye başladım kafamda. bakalım sonuç nasıl olacak...
(vurgula: yıllar sonra gelen edit:) staj bitti, kadro açılmadı. ben de kimseye bir açıklama yapmak zorunda kalmadan ayrıldım tertemiz. oradaki müdürümün önerdiği bir büroya, ardından o büro vesilesiyle dünyaca ünlü başka bir firmaya geçtim. hayat akıp gidiyor bir şekilde işte. vallahi ufak tefek sıkıntılarmış bunlar; allah daha büyüğünü vermesin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?