sözlük yazarlarının hayatlarındaki dönüm noktaları

newcastle
temmuz 2005...

hayatında semt olarak beşiktaş'ı, şehir olarak istanbul'u hiç görmemiş 18 yaşında bir ergen düşünün. uzaktan uzağa hep aşk duymuş, bir-iki maç dışında hastası olduğu renkleri sadece televizyondan takip etmiş, okulda sırasına o üç büyülü harfi kazımış durmuş, derste her sıkıldığında kafasındaki beşiktaş 11'ini yazmış, her defasında forvete oktay ve amokachi'yi koymak istemiş bir çocuk... henüz çok küçükken o zamanın devi afc ajax, inönü'de umulanın aksine beşiktaş'a 4 tane atınca o hafta kendini tam tersi duruma hazırlamış olduğundan mıdır bilinmez, küçük vücudu zayıf düşmüş ve hasta olup ailesini gelecekteki futbol travmalarıyla ilgili çok endişelendirmiş bir çocuk... biraz daha büyüdüğünde valerenga'dan bir devrede 3 yiyerek elenen takımı yüzünden ertesi günü gizli gizli ağlayarak geçirmiş bir çocuk...

otobüs ağır ağır esenler otogarı'na yanaşır. 16 saatlik gece yolculuğu boyunca heyecandan gözüne uyku girmemiştir. babası onu beşiktaş'ta karşılama sözü vermiştir çünkü. valizini alır, alelacele nikotin takviyesini yapar ve ağzına attığı naneli sakızıyla onu aşkına kavuşturacak beşiktaş servisine biner.

servis, daha önce hiç görmediği masalsı yerlerden geçerek[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] büyükçe bir meydana varır. "taksiiiiim" diye ünler servis şoförü. "vay amk, taksim'e bak lan" diye geçirir içinden delikanlı. tramvayı görür az uzakta, önceki bilgileri ışığında yöneldiği yerin istiklal caddesi olduğuna kanaat getirir ve heyecanlanır. biraz da burulur o an. sanki bir daha ana baba ayrı kardeşi zafer ile tesir'de bira içemeyecekmiş gibi gelir, sanki kısa ömründe bir dönem kapanmış gibi hissetmektedir nedense. inceden huzursuzlanmaya da başlar bir yandan, "hadi amk, ne zaman varıcaz beşiktaş'a?"

servis dar sayılabilecek bir yoldan aşağı inmeye başlar. etraftaki binalar, mimarisiyle gencin ilgisini çekmiştir. sol arkada, cam kenarında oturmaktadır ve gördüğü her bir ayrıntıyı beynine kazımaktadır adeta. yol hafif sola kıvrılır bir an ve genç, sağında ağaçların arkasında genişçe bir alan fark eder. nereye geldiklerini anlamaya çalışan kahramanımız, servis ağaçlardan kurtulduğu an üstünden yıllar geçse de asla unutamayacağı, belki de hayatının her alanına sirayet eden o en unutulmaz anın büyüsüyle kendini koyverir. gözyaşlarında baba hakkı'nın, vedat'ın, şeref bey'in, yusuf'un, rıza'nın, şifo'nun, metin'in, ilhan'ın, pascal'ın yansımaları arka arkaya belirirken içinde daha da büyüyen o duyguyu dünyanın en başarılı edebiyatçısının dahi tanımlayamayacağını bilmektedir. artık "bilenler için söylüyorum; deniz tarafındaki kale..." diye devam eden cümle onun için bir anlam ifade etmektedir çünkü.

servis, çınarlı yoldan geçerek tansaş'ın önünde kendisini indirdiğinde o artık başka biridir. babasıyla kucaklaşır, hasret giderir. babasının ofisine giden yol köyiçi'nden geçmektedir ve genç, belki de hayatının en görkemli anlarını yaşamaktadır. kartal heykelleri, siyah beyaz meyhaneleriyle balıkçılar çarşısı, çarşının ortasında karşılıklı iki binaya gerdirilmiş ince bir ipte salınan koskocaman bir beşiktaş bayrağı...

o an birisi fotoğrafını çekse, nazım usta'nın bir şiirinde abidin dino'ya sorduğu soru cevabını bulmuş olurdu muhtemelen.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol