manuel fernandes

gidiyorum bu
bu aralar ana akım medyadaki şık takım elbise-kaygan traş-kemik çerçeve gözlük triosunda rol sahibi olan adamlardaki kronikleşmiş "kazanılması gerek" takıntısının beşiktaş özelindeki yeni öznesidir. şöyle bir temel yargı hâkim olmuş bu arkadaşlara, eline blok flütü alan diğer basın mensupları da peşinden fon yapıyor: ciddi bedeller ödeyerek transfer ettiğiniz, avrupa'da ortalama yahut üzerinde isim yapmış bir oyuncu transfer ettiyseniz ve bu oyuncunun mental problemlerinden kaynaklanan davranış bozuklukları, karakter zaafları söz konusu ise ne pahasına olursa olsun siz onu kazanmakla yükümlüsünüz.

schalke 04, gayet verimli sezonlar geçiren cassio lincoln ile ipleri kopardığında bu arkadaşların almanya'daki meslektaşlarının hiçbirinin ağzından "mavi beyazlıların lincoln'ü kazanma yoluna gitmeleri gerekiyordu, yanlış yaptılar" temalı bir yazı göremezsiniz. lincoln'un takımdaşlık anlayışı içinde belirgin olan zaafları ortaya dökülür ve gönderilişinin sebepleri mantıksal bir zemine oturtularak kamuoyu ile paylaşılır.

bizim buradaki ezberci kalem efendilerine sormak lâzım: adriano, inter'den gönderilirken kendi sonunu hazırlıyor da neden ricardo quaresma'nın beşiktaş ile irtibatı kesilirken "kaybetmek kolay kazanmak zor" edebiyatı dilinizden düşmüyor? edebiyatı da severim ayrıca. o başka bir konu.

zlatan barcelona'dan ayrılırken gözlük çerçevenizin orta kısmını işaret parmağınızla yukarıya doğru itip "ibra çok iyi bir futbolcu ama aynı zamanda problemli bir isim" derken hissettiğiniz özgüven, nasıl oluyor da konu beşiktaş olunca "manuel fernandes'i kazanmak" ana fikirli bir söylemde yol gösterici bir bilge hüviyetine bürünüyor?

pek çok kulüp verdiğinin karşılığını tam anlamıyla alamadığı oyuncusuyla yollarını şu veya bu şekilde ayırdığında iş akdinin feshedilmesi gözüyle bakılıyor da neden beşiktaş benzer konularda uhrevi bir misyon üstlenmekle mükellefmiş gibi yargılara varılıyor?

"manuel fernandes kazanılmalı", "ricardo quaresma kazanılmalı", "hugo almeida kazanılmalı". kuzum siz beşiktaş'ı ne zannediyorsunuz? dergâh falan mı? ne öneriyorsunuz? birbirleriyle eşit boyda ve eğri olmayan odun mu kestirelim? her gün birer saat telkinde mi bulunalım?

hepiniz böyyük böyyük kanallarda kendinize koltuk bulmuş, ortalama üzeri bir eğitimden geçmiş adamlarsınız. kıraathane ekolünü zaten hiç saymıyorum. siz kendinizi biliyorsunuz. kasketleriniz, gözlükleriniz, şapkalarınız ele veriyor. söylesenize bana neden beşiktaş emeğinin karşılığını ödediği bir oyuncusundan performans talep etmesi için bir de ekstradan huyuna suyuna gitmek zorunda? avrupa'dan a kulübü, b kulübü x oyuncusunu gönderirken "gözünün yaşına bakmadı" oluyor da beşiktaş'a gelince neden "yararlanmasını bilemedi, elinde tutamadı" oluyor?

biz marijan mrmic'ten, zlatko yankov'dan, daniel amokachi'den, stefan kuntz'dan, ronny johnsen'den, miroslav karhan'dan, john carew'den, fabian ernst'ten, tomas sivok'tan yararlanmasını mı bildik de beşiktaş'ta aldıkları paranın karşılığını terlerinin son damlasına kadar geri verdiler? ne yaptık mesela? çocuklarını okuldan alıp eve mi bıraktık? her antremandan önce incil'den 15 dk pasajlar mı okuduk? haftada iki gün evlerine temizliğe mi gittik?

bir saçma salak tutturmuşsunuz "kazanılması lâzım" tekerlemesi, geleceğe dair söyleyeceğiniz bir şey kalmayınca savuruyorsunuz da savuruyorsunuz.

manuel fernandes meselesi bir zaman sonra makûl çerçeve içinde çözülür nihayete erer de sizin bu demode tutarsızlıklarınız için bir formül var mı?

yoksa bunları yazmak kolay da zor olan sizi de kazanmak mı?

bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol