-ezan sesi bir hristiyan için ne ifade eder-
bilir misiniz..? bu ülkede doğup büyümüş olup da, ezan sesiyle duygulanmayan bir tek hıristiyan bile yoktur. hıristiyansanız bilirsiniz tabi, ama müslümansanız bunu tahmin etmeniz mümkün değil.
defalarca, uykusuz geçen gecelerin sabahlarına yakın, uzaklardan gelen ezan sesiyle, ruhumdaki fırtına dinmiş ve huzur içinde uykuya dalmışımdır. en umutsuz anlarımızda, tanrının yanımızda olduğunu hatırlatan bir sestir o. ve de güzeldir. arada bir kulağına çalındığında ruhu yıkanmış gibi gelir insana.
Çocukluğumda, ezan sesini her duyduğumda haçımı çıkarıp, -tanrım beni de koru- diye fısıldardım. anneannem öğretmişti. ve eğer yakınındaysam caminin, kısıp gözlerimi, dikkatle izlerdim şerefesinden elini yanağına dayayarak, yanık yanık okuyan o zamanlar genelde nur yüzlü olan, müezzini. -benim için de dua et- diye seslenirdim kafamın içinden.
sevilen bir insanın cenazesindeyken, cenaze duasına bir ezan sesi karışırsa bazen, tesadüfen, garip bir teselli verir bu bana, çifte duayla uğurlanıyor diye o sevilen. böyle hisseden bir tek ben değilim hem. sorun, müslümansanız ve hıristiyan dostlarınız varsa şayet. hele de dindarsalar. ben pek sayılmam. ama dünyadaki her varlıkla birlikte tanrının bir parçası olduğuma inanırım. ve en çok bunu hatırlatır bana ezan sesi.
uzun yıllar yurt dışında kalanlar, nasıl hasretle ve gözleri dolarak dinlerler ezanı. kaç kez tanık oldum. Özellikle bir süre öncesine kadar. bir süre öncesine kadar dedim tahmini, çünkü ben ne zamandan beri, teknoloji mucizelerinden biri olan o sahte, mekanik sesi duymakta olduğumu hatırlamıyorum. ve ne zamandan beri minareye doğru baktığımda dört yöne bakan hoparlörlerden başka bir şey görmediğimi. dolayısı ile ne zamandan beri -benim için de dua et- diye iç sesimle seslenemediğimi, şerefedeki nur yüzlü müezzine.
şimdiki gençler hiç şerefede ezan okuyan bir müezzin görmüşler midir acaba? birden takıldı aklıma şu anda.
ilk kez bir kaç yıl önce, aynı zamanda taksi şoförlüğü de yapan bir müezzinle tanıştığımda yıkılmıştı hayallerim. arada bir okula geç kaldığımda, onun arabasına binerdim. o bana -hocam- derdi ben ona.
-ekmek parası hocam, ne yaparsın. uzun zaman oldu, artık ezan vakti geldi miydi basıyorum teyibe, çıkıyorum işe- demişti ilk gün, pişkin bir yüz ifadesiyle, altın dişini göstere göstere. hiç nur yüzlü değildi. Çocukluğumda tanıdığım müezzin ile ilgisi bile yoktu. daha çok sinsi bir tüccara benzerdi. -teypteki ses senin mi bari?- diye sorduğumda, -yok, bir arkadaş var, güzel okur, ona okuttuydum geçen yıl, parasıynan tabi, ama kaset eskidi biraz yalpalıyor dönerken, yenisini çekmek lazım- demişti.
-peki korkmuyor musun bırakıp çıkmaya, ya sen yokken kaset filan takılırsa, veya elektrik kesilirse..?- -aman hocam, ağzından yel alsın, hem allah yardım eder sen merak etme-
eh demek ki artık müezzin olmak için güzel sesli olmak da gerekmiyor. bu durumda zaten müezzin de gerekmiyor. her hangi bir görevli saati geldiğinde basıyordur birkaç düğmeye, işte o kadar. takılmıyor kimse artık eskisi gibi, hangi caminin müezzini daha duygulu okuyor diye- hepsinden de gümbür gümbür ekolu, mekanik bir ses yayılıyor nasılsa. ne doğru ezgi endişesi var ne yorum.
bir de yüksek ses zaafı var ya insanlığın son zamanlarda her türlü ezgiye hükmeden. işte o zaaf ezanları da etkiledi bence. altüst etti olayın duygusal boyutunu. ben zaten yapı olarak pek bir barışığımdır teknolojiyle ama, bu kadar da duyguların üstüne çıkması hazmedilir gibi değil.
gürültülü bir şehirde yaşıyoruz, evet. gittikçe de artıyor bir süredir takıldığım ses kirliliği. mesela şu anda kapımın önünde asfalt makinesi çalışıyor. belki de koca şehirde, bunca gürültü arasında kaynamasın diye, yetkililer çaresiz, arttırdıkça arttırıyorlar ezanların da volümünü, bunu anlıyorum. ki bazen birkaçı birden yükselince göklere, martılar panik içinde çığlık atmaya başlıyorlar. bildiğiniz gibi onlar da artık şehirde yaşıyorlar ya.
mesela bir avuççuk toprak olan, ve vapurun iskeleye sürtünme sesinin bile her yerinden duyulduğu istanbulumda, güzelim ezan sesinin ne amaçla bu derece dejenere edilip, patlama haline getirildiğini bir türlü anlayamıyorum. ve acaba diyorum, sokaklarda şortla gezen kızların bacaklarına tükürülmesiyle bir ilgisi var mı..?
yaşamak güzel bu şehirde. ama eskisi gibi. anneannemin anlattığı. benim zor bela hatırladığım gibi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?