kadın

saniyede yirmidört kare
yaratılışı adeta lanetli canlı. (bkz: adem ile havva)

doğu'da bugün bile, bir erkek bir kız çocuk dünyaya getirdiğinde babaya 'neden bir tane çocuk yaptın?' diye sorulduğunu biliyor muydunuz? bu algının nasıl bir şey olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz, ben edemiyorum. keşke edebilsem de kafam bu kadar karışmasa. hadi biraz daha geriye gidelim, kadınların çalışma, okuma, ülke yönetiminde söz sahibi olmadığı dönemlere. (daha önceleri de var tabi, skolastik çağ, viktorya dönemi, o dönemler sadece kadın için değil herkes için mantığa büründülemeyecek yapıya sahip olduğundan o kısımları geçelim.) kadınların çalışma hakkı kazandığı ilk yıllarda erkeklerden çok daha düşük ücret aldığını, herhangi bir işten çıkarılma durumu olduğunda ilk önce işten çıkarılanlar olduğunu biliyoruz. dönem modernizm, kapitalizm almış başını, kadın silik, çünkü kadın evde durmalı ve tüketime katkıda bulunmalı. kadın çocuk doğurmalı, ama çalışmamalı, evde durmalı. sürekli yeni koltuk takımları, yeni kıyafetler, deterjanlar şunlar bunlar almalı 'para' harcamalı. modernizmin kapitalizm ile kol kola girip kadını aşağıladığı, yok saydığı ve onu evine kapattığı bir dönemden geçtik biz heyhat! bu kadar da geriye gitmeyelim hadi, hâlâ tartışılacak çok şey var, o günlerden bugüne sadece olayın senaryosu değişti, kişiler aynı.

hadi yurtdışını da konuşmayalım, türkiye'den bahsedelim. bahsederken utandığım en büyük şey, kadına şiddet. ben utanıyorum o kadın şiddet gördüğünde. nasıl bir insanlık suçu biliyor musunuz, sırf fiziksel özellikleri sizden daha zayıf diye, bir kadının canını kast ederek 'dövmek'. her gün ama her gün en az iki haber çarpmıyor mu gözünüze? ha haber demişken bir de yavşak medya var, habertürk gazetesinin yaptığını hiç unutmam, unutmayacağım da; bir kadın sokak ortasında kocası tarafından öldüresiye dövülmüş, yerde kanlar içinde yatıyor. büyük puntolarla, hiçbir blur olmaksızın başlık atmış usta gazetecimiz 'nakavt' diye. eminim çevredekiler de tıpkı gazeteci gibi boks maçı niyetine izlemiştir, çünkü bu ülkede sokak ortasında öpüşmek tukaka iken, eşini tekme tokat dövmek normal bir şey, çekirdek al seyret evet di mi? sevgiye, aşka tahammülümüz yok ama şiddet görünce alkışlayıp gevşek espriler yapmaktan hiç imtina etmeyiz.

şiddet kadar vahim bir durum daha var: cinsel taciz. malesef ülkece o kadar dindarız ki, sırf dinin gereklilikleri diye bir kadınla el sıkışmazken bile, bir kadına 15 kişi tecavüz edebiliyoruz. öyle bastırılmışız ki, bu cinsel tatminsizliğimizi 13-14 yaşındaki çocuklara tecavüz ederek çıkarıyoruz. üstüne üstlük 'kendi rızası var' bile diyebiliyoruz. 13 yaşındaki bir çocuğun barbie bebeklerinin saçını sabah akşam taramaktan başka neye rızası olabilir? sokakta, otobüste, iş yerinde, okulda, ailesinin içinde cinsel tacize maruz kalan kadınları anlatmaya yüreğim el vermiyor. azıcık mini giyinmişse kadın o tacizi haketmiş oluyor, yaşadığı tacize de ses çıkarınca, bir şekilde ne kezbanlığı kalıyor ne de başka bir şey. (kezban meselesi hakkında da söyleyeceklerim var, o başka bir entry konusu)

sonra kadın okuyor, üniversitelerde iyi eğitim alıyor, toplumda varlığını hissettiriyor, hakkını arıyor çaaat oradan bir yafta geliyor: feminist bu feminist. ne acıdır ki kadınların aynı cinsine bile yapıştırdığı acı bir yafta bu. çünkü feminizm bilinmiyor, feminizm erkek düşmanlığı sanılıyor. feminist olan sanki, bıyıklı, şişman, gözlüklü çirkin bir kadınmış gibi algı yaratılıp, bir gün bir yerde kadın hakkında bir şey savunurken 'ama bakın ben feminist değilim' diye düzeltiyor kendisini. çünkü kadının başarılı olması sadece evlenip çocuk yapmasına bağlanıyor. dünyada kadının başka yapabileceği zilyon tane şey varken.

toplum kadına diyor ki, öyle yapacaksın, öyle giyineceksin, bu kadar doğuracaksın, ben istersem doğuracaksın da istemediğin bir bebeği. katil deniliyor kürtaj olmak isteyen kadına, diyorlar ki doğurduktan sonra ölürsen çocuğunu katil olmayacak mısın? hem o sıkı sıkıya bağlı olduğunuz dine, hem de bilime göre bebek ana rahminde zaten belli bir süreye kadar canlı bile değil, ruhu yok. sen böyle bir kadını nasıl katil olmakla suçlayabilirsin, tecavüz bebeğini doğurup, o akla mantığa sığmaz derece korkunç anı her gün bir bebeğin suratında görmesini, kendisinden, kendi doğurduğu çocuktan nefret etmesini mi beklersin? hem bebeğe hem de kadına yazık değil mi?

en nefret ettiğim başka bir durum, biyolojik olarak kadının her ay düzenli olarak gördüğü reglden utanan insanlar olmamız. bu bizim bedenimizin bir parçası, rutin bir olay ve doğal, bir o kadar da sağlıklı olduğumuzu gösteren bir şey. ancak marketten ped alınırken bile, o ped siyah bir poşete konur. hem de aceleyle kimse görmesin diye sanki. üstelik bunu yapan yine bir kadındır. bir gün artık sinirlendim ve kasiyere 'onu siyah poşete koymanıza gerek yok, siz utanabilirsiniz ama ben utanmıyorum' dedim. artık söylemekten sıkıldığım toplumsal normların tahakküm altına aldığı bu ve bunun gibi bir çok şeyi yaşaya yaşaya ve anlata anlata aşabiliriz. ivedilikle aşılması, kanıksanması ve normal olana dönüştürülmesi gerek. burada geleceğin anne ve babaları veya hali hazırda anne baba olarak en büyük rol bize düşüyor.

son olarak, ben bu kadar anlatmaya çalıştım ama hiç de o'nun gibi anlatamam. cemal süreya'dan geliyor bonus olarak:

bir kadını ortadan ikiye böl…
yarısı annedir,
yarısı çocuk,

yarası sevgili
yarası aşk..

duyanlar bunu bilmez,
görenler anlamaz bunu !

yarısı rivayettir,
yarası gece.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol