güzellikleri görecelidir belki ama candırlar...süslüdürler...kendilerini göstermeyi severler...ama istanbul tikisi gibi değillerdir...çoğu kültürlüdür...eğlenmesini, konuşmasını, içmesini bilirler...hele bir de aşık oldular mı...bir erkekğin götü tavana nasıl değdirilir çok iyi bilirler...aşık olduğu adam onu aldatmış olsa ve üzerinden 2 sene geçmiş bile olsa hala her sesinizi duyduğunda heycanlanırlar...ama bunun için sevilmezler...delikanlıdırlar çünkü...ayrılsanız bile çirkinleşmez onlarla yaşanan güzellikler...
---------------anlatmak istiyorum--------------
Anlatmak istiyorum. İçimdekileri seninle paylaşmak, kalbimden geçenleri tek tek açıklamak, benim ne halde olduğumu sana anlatmak istiyorum. Yoksunluğundan geriye kalanları, sen de bilmelisin.
İnsan Nelere Alışıyor Sevgili!
İnsan ne çabuk alışıyor değil mi? Güzel olana çok hızlı, kötü şartlara biraz daha zamanla ama yine de alışıyor. Alışkanlık! İşin püf noktası bu! Ailesi tarafından çok sevilen, el üstünde tutulan bir çocuk, büyüyüp hayata atıldığında, orada da sevileceğini zannediyor. Alışmışlık! Şansı yaver giderse, gerçekten onu kalbine alan biriyle karşılaşabiliyor. Bu sefer o düzene alışıyor.
Ben senin, beni sevme biçimine alışmıştım. Yoksunluğum burada başladı. Gittiğinde, beni kollarına alıp, başımı okşayacak; geceleri uykumda bile bana sarılarak güvende olduğumu hissettirecek bir aşkın bittiğini fark ettim, her yanım buz kesti. Ne yapacağını bilemiyor ki insan?
Neden varken kıymetini bilemeyiz zenginliğimizin? Zenginlik dediğim de elbette para değildir sadece, dostluk, aşk, aile, başını sokacak bir ev, bir meslek, bazen bir tabak yemek bile varlıktır aslında.
Birbirimizi çok sevmiştik. Şimdi ayrı kalmış olmamız, onca güzel anıyı yok saydırmıyor bana. Ayrılık! Ne hüzünlü bir kelime değil mi sevgilim? İnsanda yarım kalmış, bitmemiş bir işin telaşı duygusunu yaratıyor. Oysa şairin dediği gibi, ayrılık da sevdaya dahil!
Bazen öyle şeyler oluyor ki, hemen seni arayıp paylaşmak istiyorum. Birlikteyken konuştuğumuz bir konu, bazen basit bir dedikodu, bir an bir olay oluyor, bunu sadece sen ve ben anlayabiliriz. Kime anlatsam enteresan gelmeyecek biliyorum. İşte o anlarda elim telefona uzanıyor, sonra hatırlıyorum, artık biz diye birileri yok ki!
Eşyalarını topladım, diş fırçan ve lacivert şortunu burada unutmuşsun.. Düşünüyorum, şimdi ben bu şortu ne yapayım? Kaldırıp atamam, üstünde yaşanmışlığımız var. Sana vermek istesem, o kadar gereksiz bir konu ki, seni aramak için bahane yarattığımı düşüneceksin. Lacivert şortun olmadan da yaşıyorsundur muhtemelen. Evde dursun, bir misafir gelirse yatıya, veririm diye geçirdim içimden ama kimseye giydiremem onu. Sevdaya ihanet gibi gelir. Anlayacağın, her sabah dolabı açtığımda, elim o lacivert şorta gidiyor. Üstümü giyinmeden, bir kere elime alıp yatağa oturuyorum ve soruyorum: Ben seni ne yapayım şort?
Anlayacağın sevgili, alışkanlıklar zorluyor ayrılıkları, yoksa nedir ki ayrılık dediğin? Bir yoksunluk, bir yoksulluk zamanı! Canının çektiği ama yiyemediğin bir yemek, hayalini kurup gidemediğin bir tatil, kazanamadığın bir piyango bileti, işte bunun gibi bir his ayrılık. Neyse ki insan, her şeye alışıyor...
---------------anlatmak istiyorum--------------
edit: 4 aralık 2009 tarihinde ger0nim0'ya yazılmıştır...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?