uzuuun süredir oynamadığım, bana sürekli gel gel yapmasına rağmen üşengeçliğimden mütevellit aramdaki ilişkiyi ikinci katip seviyesine indirdiğim oyun. idi.
en sonunda bu sabaha karşı 4 sularında dayanamadım ve yaklaşık 10 saat süren deli dolu bir maceraya atıldım.
arkadaşlar, hazır mıyız?
sürekli en üst liglerde takım yönetmiş ve bir türlü aradığını bulamamış pek de matah bir fm oyuncusu olmayan şahsım, sabaha karşı uyanık olmanın da verdiği histeriyle 'semtimin takımını hak ettiği yere getireceğim!' diye tutturunca kendimi sarıyer sk'nın başında buldum. işaret parmağımı mahçup bir tavır ve yarım ağızla bana biraz gecikmeyle de olsa yapılacak ödemeden bahseden belediye başkanının dudağına kondurup 'ayıbediyorsun başkan, ben buraya semtim için geldim, parayı konuşmaya gerek yok' dedim ve hemen işe koyuldum.
takımdan beklenen şey 2. ligde orta sıralara oynaması, birkaç sezon böyle idare etmesi. 12 bin dolarlık dev bir bütçemiz var, tabi o paraya kaliteli oyuncu getirmek mümkün olmadığından hemen tebdili kıyafet galatasaray altyapısının yolunu tuttum. neredeyse herkes tarafından tanınan genç yetenek berkin arslan ve yanında iki genç aslanı paket yapıp semte getirdim.
ben hangi ligde takımda olursa olsun ayağa paslarla hızlı çıkan, boşluklara atılan paslarla etkili olan takımlar yaratan bir menajerim, beyaz martılar'ın bu duruma alışması da çok zaman almadı, kısa süre içinde 9 maçlık yenilmezlik serisi yakalayarak 4. sıraya kadar tırmandık. ilk 5'in play off aşamasına yükseldiği bu ligde gerçekten büyük başarı, ancak sonun başlangıcı yakınlaşmıştı....
bilen bilir, fm serilerinde şöyle abidik bir durum vardır; eğer 5-6 maç yenilmemiş ve şükela oynamışsanız onun acısı ileride en az 4 maçlık bir seriyle çıkar. daha önce beşiktaş'la şampiyonluğu kaptırmıştım böyle, ibrahim dağaşan 80 metrelik asist yapar, orhan ak röveşata golü atar, hepsi beni bulurdu. sarıyer'de de durum değişmedi. sen tut, kendini 12. sırada bul...
kan değişikliği için devre arasında bonservisi elinde olan bir zamanın süper lig tecrübesi (vurgula: muhammet hanifi akagündüz)'le anlaştım. takıma böylesine bir tecrübenin katılması bir silkinmeyi de beraberinde getirirdi elbet...getirdi mi? hayır. ligin zayıf ekiplerinden körfez spor'a 5-1 yenilerek iyice tüy diktik.
sonra aklıma birkaç saat önce ekşi sözlük'te fm yazılarını zevkle okuduğum der meister'ın bir entirisi geldi. eleman polonya liginde bombok giderken 7 haftalığına tatile gitmiş ve geldiğinde takımını zirvede bulmuş. dedim, o zaman bi deneyelim. 3 haftalık tatilimin startını verip antalya'da geceliği 55 liralık bol ruslu bir otelin yolunu tuttum.
deniz,kum,güneş,rus derken tatil bitti ve semte kışın sonunda güneş yanığıyla geldim. daha evime ayak basmadan kulüp binasına çektim taksiyi, bir de ne göreyim; kapı duvar! daha dün karşımda ezilip büzülen yöneticiler benle muhatap olmuyor, sekreter havaya bakıyor. meğer kovulmuşum lan!
'yazıklar olsun, ben de bu semtin çocuğuyum, ne yaptıysam beyaz martı için yaptım' diye diye ayrıldım kulüp binasından. ondan sonraki 2 haftayı iş ilanlarına bakarak geçirdim, beşiktaş'a, ankaragücü'ne teklifler yaptım, hatta işi abartıp espanyol ve zaragoza'ya da teklif yaptım. ana sayfada 'zaragoza ve espanyol albırt gilbırt'[ybkz]swh[/ybkz]ın teklifini kahkahalar eşliğinde reddetti ve bunun rezil bir durum olduğunu belirtti' şeklindeki haberden sonra zor zamanlar için sakladığım baldıran zehrine uzandı elim. beşiktaş da beni reddetmiş, bülent uygun'la anlaşmıştı. tam o anda ligin en imkanlı ve iddialı takımlarından göztepe'nin teklifi belirdi ekranda. hemen kabul edip intikam duygusuyla işime konsantre oldum. yalı grubu bana ısınamadı bir türlü, ilk maçımda mardin deplasmanında aldığım 2-2 beraberliğin ardından 35fm'de 'koskoca göztepe bu sonuca sevinemez, böyle menajer olmaz!' şeklinde eleştirileri duyunca moralim de bozuldu, kendimi boyoza verdim. ama sonrasında tiki taka futboluyla klasmanı fethettim,üst üste 3 galibiyetten sonra sıra sarıyer'deyken beni 5-1'le yerin dibine sokan körfez spor'a gelmişti, 20. dakikada yılmaz özlem'in atılmasına rağmen maçı tayfun'un 5 golüyle, 8-0 kazanıp dosta düşmana mal ibrazı yaptım.
tabi bir yandan da korku var, 'ulan 4 maç kazandık son 3 maç kala bi bokluk olmasın, keşke 8-0 yerine şu 3 maçı 1-0 kazanaydım' diyorum. sonraki iki maçım deplasmanda, iki direkt rakibim; yeni malatyaspor ve bozüyükspor'la. ege'ye meşalelerle konvoylarla veda ettik, malatya'da beraberliğin bile altın değerinde olduğu o maça çıktık, 1-0 geriye düştük 1-1 yaptık, 85'e kadar skor 1-1 kaldı, 85'de bir uzun top, bir şut hayalleri kırdı... 2-1 yenilmiştik ve önümüzde bozüyük maçı vardı. ligin en diri ekibi bozüyük'ü seyircisi önünde yenmeliydik ama 15 gollü süper stoper nedim vatansever'i nasıl durduracaktık?
nitekim durduramadık ve 2-0 kaybederek lige havlu attık. izmir'de küfürlerle karşılandım, sarıyer de ligi 14. bitirmişti, üzerime düşen bu yorgunluktan sonra şunu anladım ki; ikinci lig herkesin harcı değil.menajerlikte iddialı olan 'yiyorsa' karlı bir çankırı deplasmanından üç puan çıkarıp en kritik maçta bozüyükspor'u yenmeye çalışsınlar, gaziantep'in, sivas'ın altyapılarındaki 17'lik çocukların 'ben o takıma gitmem' demesini hazmetmeye çalışsın...var mısınız?
ben yokum. süper lig'de yeni bir kariyere yelken açacağım. trabzonspor ve eskişehirspor'un ciddi teklifleri var ama cavcav başkanın afrika projesinden çok etkilendim. alkara bir kariyere gidiyorum adım adım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?