filip holosko

gidiyorum bu
beşiktaş'ta forma giyen oyuncu değil, beşiktaşlı oyuncu filip holosko. aklım erip beşiktaş'ı izlemeye başladığım günden bu yana - süre vermeyeyim yaşım ortaya çıkar - kulübüyle, tribünüyle, formasıyla bu camiayı bu kadar çok özümsemiş bir yabancı futbolcu görmedim ben. üzülürken de sevinirken de ulvi gibi, rıza gibi, metin gibi, ali gibi, feyyaz gibi özetle senin benim gibi duygularını dışa vuruyor bu adam. en ufak bir samimiyetsizlik, en ufak bir abartı yok hiçbir hareketinde.

beşiktaş'ın futbolcusundan önce beşiktaş'ın taraftarı olmuş filip holosko. hatırlayan çıkacaktır. vestel manisaspor'da forma giyereken ara transfer döneminde üç istanbul kulübü de kendisiyle yakından ilgilenir. bir spor programı kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirir. konu döner dolaşır transfer mevzusuna gelir. cin fikirli muhabir yanında üç istanbul kulübünün formasını da getirmiştir. ve holosko'nun önüne üç formayı da koyar. "gönlün hangisine daha yakın?" diye de bir soru yöneltir.

herhalde benim gibi o programı izleyen hemen herkes hâlâ ege ekibinin formasını giyen holosko'nun "görüşmeler devam ediyor. şu aşamada bir şey söylemek doğru olmaz." tarzı politik bir cümle beklemektedir. fakat o da ne? bu adam zerre tereddüt geçirmeden çubuklu beşiktaş formasını alıp sırtına geçirir. ve en sevdiği tezahüratı söyler: "kartal gol gol gol!". evet henüz beşiktaş'ın futbolcusu olmamıştır ancak herhangi bir beşiktaş taraftarı gibi aşkla, şevkle "kartal gol gol!" diye bağırır. bağırır diyorum çünkü söylerken ses tonunu tribündeki beşiktaş seyircisi gibi boğumlayarak ayarlar.

sanırım ilk defa türkiye liginde bu kadar çıkışta olan bir oyuncuyu beşiktaş; galatasaray ve fenerbahçe ile rekabete girme gereği hissetmeden transfer etmiştir. ileri ikiliden birisi olarak oynatıldığı ligin ikinci yarısında müthiş de başlar beşiktaş kariyerine. sonrasında ise süratinden faydalanmak isteyen hemen her teknik adam kendisini sağ kanat/sağ forvet olarak oynatmaya kalkınca verimi düşmeye başlar. homurtular da doğru orantılı olarak yükselir. derken her transfer döneminin alaycı objesi olarak buluverir kendisini, neresini ciddiye alacağımıza karar veremediğimiz spor sayfalarında. artık formül bellidir: holosko artı bir miktar para.

muhtemelen en çok onu üzmüştür böylesine içine işlemiş bir takımın birilerine "kakalanacak" ıskartası muamelesi görmek. bir kez olsun ağzından kötü bir lâf çıkmaz. kimsenin aleyhinde en küçük incitici bir beyanatta bulunmaz. "kıymetimi bir gün anlayacaklar" goy goyuna kapılmaz. sadece işini yapar filip hiç somurtmadan.

kiralık olarak gittiği istanbul büyükşehir belediyespor’dan, önce taraftarı sonra oyuncusu olduğu takıma tekrar geri döndüğünde, evliliğini yürütümeyen çocuğunu karşılayan aile edasıyla içeriye buyur edildiğini hissetmiş midir bilemiyorum. zira hemen herkes yüzüne ses etmese de içinden “git barış” cümlesini geçirmiştir.

bu sezon başında bildik formülü değiştirdi olanca samimiyetiyle. hem de kendisine önerileni ikiletmeden: holosko artı bir miktar feda. Yine sadece işini yapıyor, kendisinden önce beşiktaş’ı tutanları mutlu etmek adına.

bütün bunları üst üste koyduğumuzda düşünmeden edemiyorum. tüm bu olan biten karşısında hep mi bağlılığını içtenlikle ifade eder bir adam? hep mi yüzde yüzünü koymak ister sahaya? evet hep. üstelik en ufak bir yapaylığa kaçmadan ve olanca sevimliliğiyle…

olur da aktif kariyerini sonlandırdıktan sonra futbolun içinde kalmaya karar verirse yolu mutlaka tuttuğu takımla, beşiktaşla kesişecek. kesişirken de tıpkı ulvi gibi, rıza gibi, metin gibi, ali gibi, feyyaz gibi özetle senin benim gibi hiç kimseyle “para” konuşmayacak.

artık denklemi değiştirme sırası beşiktaş taraftarında.

holosko artı bir miktar vefa.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol