feminizm

saniyede yirmidört kare
maalesef türkiye'de çok yanlış anlaşılmış akımdır. keşke böyle başlamasaydım tabi, bir defa yanlış öğrenilen bir şeyin doğrusunu öğretmek epey zor oluyor. psikoloji buna geriye ket vurma diyor. ileriye ileriye vuracağız şimdi! o halde, başlıyoruz.

feminizmin kesinlikle kadının erkekten daha üstün olduğu söylemi yoktur. erkek düşmanlığı, erkeklerle beraber olmama, erkeği ezme eğilimi de yoktur. gelin şöyle özet biçimde tarihine bakalım, neden ortaya çıktığına bakalım. 1790'lı yıllar feminizmin düşüncesinin ilk olarak belirdiği dönemler. kadının daha çok özgürleşmesiyle sosyal gelişmenin sağlanabileceği düşünülüyor. o dönem kadının çalışma hakkı yok, üniversite okuma hakkı yok, siyasi hakkı da elbette yok. hatta yaygın bir inanış, kadının beden yapısının erkekten daha narin olduğunu ve zeka seviyesinin de düşük olduğunu söylüyor. o yıllarda fransasız bir yazar, feminizmin özünü aslında iki cümle ile açıklıyor: ''eğer kadının idam sehpahasına mahkûm olma hakkı varsa, tribünden izleme hakkına da sahip olmalıdır.''

feminizmin ilk eylemsel kıpırtıları siyahi kadınların köleliğin kaldırılması için yaptığı eylemlerde yaşanır. 19.yy sonlarına gelindiğinde kıpırtılar, bir dalga şekline gelir. kadın, geçen yüz yıl içinde çalışma hayatında bir şekilde yer bulmuş, ancak eğitim ve siyasi hakları verilmemiştir. üstelik, çalışmasının emeğini de alamamaktadır. kadın hareketi, fabrikaların boş odalarında gizlice yapılan toplantılarda güçlenmiş, eşit ücret ve politik hak için sokağa taşmıştır. yapılan toplantılar feminizmin şimdiki halinde olan mitoslarını da üretmiştir. kadın, asıl sorunsalın erkeğin her türlü hegemonyasından olduğu saptamış ve eşit bir yaşam isteği ile yola çıkmıştır. yani feminizmin özünde temel yaşam haklarına sahip olmak vardır. bir erkekten daha fazlası kesinlikle değil, (vurgula: eşit.) yaşanan hak mücadelesinde başarılı olundu. birinci dünya savaşının sonunda birçok ülkede kadın siyasal hak kazandı. örneğin amerika, kadınlara siyasal hakkı savaşta ettiği yardımlardan ötürü ödül olarak verdi.

1929larda yaşanan iş krizi bunalımı nedeniyle, işten ilk çıkarılanlar kadınlar oldu. ardından yaşanan savaş ve erkeklerin savaşa gitmesiyle kadınlar endüstride yine kendilerine yer buldu. savaş sonrasında tekrar evlerine çekildi. ardından feminizmin ikinci dalgası yaşanmaya başlandı. 1960 ve 70'li yıllar arasında kadın birçok sorun ile mücadele etti: eşitsizlikler, resmi yasal eşitsizlikler, cinsellik, aile, iş yeri, toplum ve belki bu sorunların en tartışmalısı olan üreme hakları. mücadele halen devam etmektedir.

türkiye'de ilk feminist ögütlenmeler 1984 yıllında oldu. ondan daha evvel, seksen darbesi öncesinde de kıpırtılar vardı. ancak ideolojisi feminizm değil sosyalizmdi. bu da onları 'ilk feminist örgütlenme' olarak değerlendirmemi zorlaştırıyor. 1990 yılına geldiğimizde, halen de çalışmalarına devam eden mor çatı kuruldu. cumhuriyetin ilanı ile birlikte t.c. anayasasında kadın erkekle yasal haklara sahip olmuştu, bu sebeple türkiye'deki feminist çalışmalar yasal hak isteğinde değil, sosyal yaşamdaki konum, cinsiyetçilik, toplumsal cinsiyet, kadına şiddet, cinsel taciz üzerine halen devam etmektedir.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol