socrates dergisine verdiği röportajdan alıntıdır
Süper Lig'i şampiyon tamamlayan Beşiktaş'ın çalışkan ismi, taraftardan gördüğü ilgiden Beşiktaş'ın zaferle tamamlanan sezonuna, gelecek hedeflerinden İstanbul'daki hayatına birçok konuda açıklamalarda bulundu. Bir bölümünü aşağıda bulabileceğiniz röportajların tamamı, Socrates'in Haziran sayısında...
(vurgula: Türkiye'ye adapte olmak zor oldu mu?)
Geçiş süreci benim için rahattı. Arkadaşlarımla konuştuğumda, bana Türkiye'de neler beklemem gerektiğini zaten anlatmışlardı. Savaşçı ve çok çalışan bir oyuncuyum. Bu karakteri ortaya koymaya devam edersem taraftarların beni bağrına basıp takdir edeceğini söylediler. Tabii ki hedefim temelde iyi oynamaktı ama takım ve kulüp için çalışıp mücadele edeceğimi de gösterdim. Böylelikle adaptasyon süreci hızlıca tamamlandı. Ayrıca ben takıma geldiğimden beri, Beşiktaş gayet iyi oynuyordu. Bu durum, işimi daha da kolaylaştırdı.
(vurgula: Transferinizden önce Beşiktaş finansal açıdan zor günlerden geçiyordu. 'Feda' kampanyası başlatılmıştı ve süreç dört yıl boyunca devam etti. Kariyerinizde daha önce böyle bir durumla karşı karşıya kalmış mıydınız? O günleri nasıl hatırlıyorsunuz?)
Pek sayılmaz. Daha önce oynadığım tüm kulüpler stabil bir finansal yapıya sahipti, çok büyük ekonomik problemler yaşanmıyordu. Elbette farklı bir dönemdi. Ancak ben Türkiye'ye gelirken sadece sahaya odaklanıp oyunumdan keyif almayı düşünüyordum. Kulübe elimden gelen desteği verdim ama bu ekonomik sorunları çok da kafama takmadım. Daha çok sahaya odaklıydım.
(vurgula: Beşiktaş son yıllara hep iyi kadrolarla giriş yaptı ancak şampiyon olma noktasında sürekli tıkandı. Kupadan uzak geçen yıllardan ne gibi dersler çıkardınız? Bu dönemler, bu senenin takımını nasıl etkiledi?)
Geçmiş, elbette bizi daha tecrübeli hâle getirdi. Önceki hatalarımızın üzerine gittik, onları düzeltmeye çalıştık. En kritik nokta ise kaybedilen puanlardan sonra sakin kalabilmek oldu. Kasımpaşa ve Akhisar gibi maçların sonraki haftalarında birbirimize daha da kenetlendik. Kendimize inandık. Lig boyunca iniş-çıkışlar olacağını biliyorduk ancak bunun üstesinden gelecek kadar tecrübeliydik. Hatalarımızdan dersler çıkarmış olmak şampiyonlukta büyük rol oynadı. Birlik olduk ve hiç negatif düşünmedik.
(vurgula: Kupasız geçen yıllarla birlikte, Beşiktaş kadrosunda hep bir güven problemi yaşandı. Geri dönüp baktığınızda, "Bu yıl şampiyon olacağız" dediğiniz bir an oldu mu? Fenerbahçe sezona yıldız transferlerle başlamıştı ve Galatasaray da son şampiyondu...)
Özellikle yaptıkları transferlerle birlikte hem Galatasaray hem Fenerbahçe'nin çok güçlü olduğunu biliyorduk. Geçmişlerinde de zaten şampiyonluklar var, her ikisi de çok tecrübeli takımlar.
Beşiktaş'ta oynadığımdan beri en yüksek beklentiler bizim üzerimizde olmuyordu. Bu yıla başlarken takımın çekirdeğini bir arada tutmayı başardık, kadroya sadece birkaç yeni yüz ekledik. Tecrübe sahibi isimlerimizi koruduk. Ricardo Quaresma ve Mario Gomez gibi, yüksek seviyeli liglerde oynayıp kupalar kazanmış oyuncuları kadroya kattık. Sezon başından beri kendimize güveniyorduk. Birbirimize alıştık, birlikte geliştik.
Bu yıl şampiyonluğa dair güvenimiz tamdı. Sezona iyi başladık ve özellikle ligin ilk devresinde sürekliliği sağladık. Böyle olunca, şampiyonluğa inancımız da giderek arttı.
(vurgula: Beşiktaş'a ilk geldiğinizde Slaven Bilic'le çalışmıştınız ve bu sene Şenol Güneş takımın başındaydı. İki teknik adam arasında ne gibi farklar var? Şenol Güneş'in takıma etkileri neydi ve neleri değiştirdi?)
Şenol Güneş gayet iyi bir hoca, takıma çok şey kattı. Slaven Bilic ona göre biraz daha savunma odaklıydı, kontrataklarla sonuca gitmek isterdi. Şenol Güneş direkt olarak ileri çıkıp gol aramamızı isteyen bir yaklaşıma sahip. Çok hızlı oynamamızı, biri topu aldığında diğerlerinin sahada açılmasını ve kanatlardan ortalar yapmamızı istiyor. Genel olarak kıyaslarsam; biri daha savunma odaklı ve topu ayağında tutmayı seven bir oyun tarzına sahip, diğeri ise çok daha direkt oynatmayı seviyor.
(vurgula: Şenol Güneş, daha önce sizi Trabzonspor'a istediğini söylemişti. Bu transfer neden gerçekleşmedi? Türkiye'den başka teklifler de aldınız mı?)
Ben Kopenhag'da oynarken Trabzonspor'un ilgisi vardı ama o dönem gençtim, en büyük liglerde oynamayı hedefliyordum. Türkiye'de oynamayı aklımdan geçirmemiştim. Farklı bir vizyonum vardı ve sadece en büyük liglerde oynama arzusundaydım. Tabii bu çok uzun sürmedi ve Türkiye'ye gelmenin iyi olabileceğine karar verdim. Zaman zaman Türkiye'ye daha erken gelsem daha iyi olur muydu diye düşünüyorum... Elbette bunun avantajları ve dezavantajları var. Ancak transfer için doğru zamanı seçtiğime inanıyorum. Hâlâ gayet iyi oynayabiliyorum ve bundan memnunum.
(vurgula: Özellikle bu yıl Beşiktaş taraftarının gözdelerindensiniz. Bunu neye borçlusunuz?)
Açıkçası, ben de nedenini tam olarak bilmiyorum. Takımın oyunuyla ilgili olabilir. Benzer şeyleri birçok farklı kişiden duydum ve tabii ki taraftarlara bakınca da bunu görebiliyorum. Dürüst olmak gerekirse, beni her zaman takdir ettiler ve bu durumdan oldukça memnunum. Değişimi de fark ettim ama dozun neden bu yıl arttığını pek kestiremiyorum. Her zaman ne yapıyorsam bu yıl da aynısını yapmaya çalıştım; çok çalıştım. Bazı insanlara göre önümdeki iki isim hücum odaklı olduğu için savunma tarafındaki tek isimdim ve birçok maçta sürekli orta sahada boğuşma işi bana kaldı. Belki de sebep budur.
(vurgula: Jose Sosa, Ricardo Quaresma, Oğuzhan Özyakup, Olcay Şahan ve Gökhan Töre sezon boyunca Beşiktaş hücumlarını kontrol eden isimlerdi. Her birini, tek tek nasıl tarif edersiniz?)
Her biri kendi yönleriyle harika, her biri takım için çok özel.
Sosa çok dominant, patlayıcılığı çok yüksek, oyun vizyonunu açıklayabilmek çok zor! Onun yerinde oynasam sahayı bu kadar iyi göremezdim. Daha direkt oynamayı seviyor, topu her zaman ileri taşımaya çalışıyor, her zaman yaratıcı bir şeyler ortaya koyabiliyor. Topla arası çok iyi, topu pek kaybetmiyor, kaleyi çok iyi görüyor ve tehlikeli bölgeye harika paslar atabiliyor.
Oğuzhan, asla yakalayamayacağınız tipte bir oyuncu. Her zaman sizi şaşırtmayı başarıyor. Ayrıca dikine oynamayı, savunma arasına toplar atmayı seven bir isim.
Töre çok güçlü, bire birde onu yakalayamazsınız.
Olcay, takım için çok önemli. Oyunun iki yönünde de çok çalışıyor. Direkt oyunda da gayet iyi. Saydığınız oyuncuların hepsi takımda büyük rollere sahip, biri bile olmasa şampiyonluk kazanmamız mümkün olmazdı.
Ricardo Quaresma rakibi bire birde yakaladığında, onu geçip orta yapacağını ya da kendisinin işi bitireceğini bilirsiniz. Onunla oynamak büyük keyif.
Bir de bu isimlerin, sürekli topu buluşturmak istedikleri Gomez var tabii? On kere gol pozisyonuna giriyorsa muhtemelen bunlardan dokuzunu gole çeviriyor. Gol yetisi inanılmaz seviyede.
(vurgula: Mario Gomez Beşiktaş için ne kadar önemli? Demba Ba ile kıyaslayabilir misiniz?)
Önemi elbette çok çok büyük. Bu soruyla birkaç kez daha karşılaştım ama oyuncuları kıyaslamayı pek sevmem. İkisi de takım için kilit roldeydi. İşler pek yolunda gitmiyor diye düşünürken bir anda hiç beklenmedik yerden topu ağlarla buluşturabilirler ve oyunu bir anda değiştirebilirler. En üst seviyede iki isimden bahsediyoruz.
(vurgula: Mario Gomez, geçen günlerde takımda kalmak istediğini ama önce Beşiktaş'ın gelecek planlarını görmesi gerektiğini söyledi. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?)
Ondan böyle bir şey duymak olumlu. Söylediğim gibi; bu sezonki başarıda önemli bir yeri var ve takımda kalmak istediğini biliyorum. Onun gibi bir golcü bulmak kolay değil. Takımın iyiliğinden başka bir şey istemiyor. Kesinlikle iyi haber!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?