taraftarın geneline yayılmış ikiliği bitirip artık takımın menfaati uğruna barışması, en azından "ittifak" yapması gereken taraftar.
bir tarafta romantikliğin bokunu çıkarıp, her şeyi sineye çeken "sevinmek için sevmedik" kitlesi var, diğer tarafta da realiteden ve sağduyudan uzaklaşıp beşiktaş'ı başarılı görmek isteyen ancak bilhassa takım kötüye gittiğinde ortaya çıkıp ortalığı velveleye vermeleriyle takıma verdikleri zararın sevgisinin önüne geçtiği bir kitle var. her iki tarafta da birbirlerine karşı inanılmaz bir kin birikmiş durumda ve artık bu sıkıcı bir hâl almaya başladı.
romantik kesmin iddiası seba dönemini temsil eden (bkz: gerçek beşiktaşlılık) olduğu yönünde fazlaca. diğer kesimin iddiası da türkiye'de şartların çirkinleştiği ve kulübün büyüklüğünün devamı için şartlara uyması gerektiği yönünde ki, alakasız şekilde evrim teorisine uygun bir düşünce aslında. onların da iddiası sıklıkla doğru beşiktaşlılık, bunu bire bir şekilde dile getiremeseler de alt metindeki ifade aynen bu.
gerçek beşiktaşlı olduğu iddiasında olanlar, bir anlatın bakalım şu gerçek beşiktaşlılık neymiş? ya da diğer taraftakiler, en büyük beşiktaş gayesi uğruna her daim övündüğümüz ve giderek erozyona uğrayan değerlerimizi tümden kaybedersek vicdan azabı hissedecek misiniz yoksa bugün her şartta sövdüğünüz, başarı için her yolu mübah gören (bkz: galatasaray taraftarı)ndan farkınız mı olacak? doğru beşiktaşlılık bu mudur?
kendi fikirlerimi belirtmeyeceğim ama başarının camianın bütünleşmesinden geldiğini ne zaman anlayacağız acaba? son iki senenin şampiyonu olan takımın terim fanboyları ve aysal fanboyları olarak ikiye ayrıldığından beri başı boktan kurtulmuyor bilmem farkında mısınız? ya da fenerbahçe taraftarı ve aziz yıldırım desem? terim'den, aysal'dan ve aziz'den tartışmasız tiksiniyorum ama camiadaki bütünleşmenin olduğu ve olmadığı zamanları ayrı ayrı gözden geçirmek gerekmiyor sizce de?
beşiktaş'ın temel sorunu seba sonrası büyüyen pastanın cazibesi midir ya da anlamsız siyasi kavramlar olan sağ-sol çatışmasının izdüşümü müdür? dünyanın en kötü başkanlarından biri olduğu dünyaca tescillenmiş yd kulübü mahvetti diye her zengin iş adamını aynı kefeye koymak doğru mudur? adalı ve şürekasının şike yaptığına inanıyor muyuz? inanıyorsak tertemiz olduğumuz iddiasında nasıl bulunabiliyoruz? eğer kişiler kurumlardan bağımsızsa fenerbahçe sütten çıkmış ak kaşık değil midir? ya da geçmişin galatasaray şerefsizlikleri aklanmıyor mu?
orman'ı doğru işler yaparken alkışladığımız gibi bariz kötü ve hatta durumu bok ettiği şeyler yaparken aynı kararlılıkla eleştirebiliyor muyuz? ya da stad yapıyor diye sineye mi çekiyoruz? yd'nin aziz yalamasına öfkeyle yaklaşırken, orman'a sempati besliyebiliyor muyuz? hâlâ içten içe masaya yumruğunu vuracak başkan istemiyor muyuz? bilic'in siyasi eğilimleri beşiktaşın menfaatlerini görmezden gelmemize engel oluyor mu olmuyor mu? istisnasız her sezon en önemli oyuncularımızın takımla ilişiğinin kesilmesi sizce tamamen rastlantısal ve karaktersizlikten mi sebepleniyor? ırkçılığa nefret söylemleriniz dany gs'den transfer olduğu gün rafa kalktı mı? özen görev süresinin 1/3'ünü tüketmişken ve beklentileri elleriyle yükseltip vaat ettiklerini başaramazken gerektiği kadar eleştirdiğinizi düşünüyor musunuz? ya da sevmediğimiz aybaba'nın imkânlar doğrultusunda başarılı olduğunu içten içe düşünüyor da susuyor musunuz? yıldız modeli tarihin en kötü yönetimi zamanında denk geldi diye ve akabinde takımın en önemli zamanında görevi bırakmaları nedeniyle tü kaka mıdır? aynı takımın başına tayfur-carvalhal gibi ne idüğü belirsiz hocaları getiren aynı yönetim değil midir? alt yapı romantizmine ve genç oyuncu transferine nasıl yaklaşıyorsunuz? necip uysal örneği üzerinden alt yapı bitmiş mi diyorsunuz yoksa yasin sülün gibilerini de hatırlıyor musunuz en parlak zamanlarda?
sorularla boğulmuş karmaşık bir entry oldu farkındayım, bu nedenle kusuruma bakmayın. aslında başlarken bu tarz bir entry kafamda yoktu ama o kadar doluydum ki anlatmak istediklerimi daha etkili ve kısa şekilde aktaracak başka yol bulamadım. ve sizleri ne kadar alâkâdar eder bilemem ben fazlasıyla bunaldım bu ikilikten. kulübe 10 milyondan fazla gönül veren insan var ve görüş ayrılıkları olması elbette doğal. doğal olmayan şey, pastadan nemalanmak uğruna birbirini ötekileştirenler ve bunların yalakalığını yapan tipler. en romantiğinde de var bunlardan, en holiganında da.
durmadan kavga ediyorlar ve içten içe aslında kulübün başarısızlığını istiyorlar muhalefette oldukları vakit. bir zamanların türkiye'si gibi değil mi? herkes ülkenin menfaatine göreve talip, herkes kendini gerçek ve doğru vatansever addetmekte, sonrasını biliyorsunuz kaos. gerçek beşiktaşlı imiş, doğru beşiktaşlı imiş, hadde bak hadde. insanları manipüle ettiğiniz yetmedi mi? seba kimsenin adamı olmayın demedi mi? optik başkan'ın menfaatçilere söylediği sözler kulaklarınızı hiç çınlatmıyor mu?
bırakın artık bu kavgayı, yeter. "doğru" olmadığınız gibi kavganız da "gerçek" değil, itiraf edin. sorular yukarıda, daha da çoğaltabilirsiniz onları, cevaplayın ve yüzleşin artık. sonra da hâlâ "önce beşiktaş" iddiasındaysanız barışın. hevesleri kırmayın, yıkıcı olmayın, kıskanmayın, küçümsemeyin, ötekileştirmeyin.
lütfen.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?