sözlük yazarlarının itirafları

kanayan
- gidecek yerim yok. sende kalabilir miyim?

lafı mı olur, getir eşyalarını hemen dedim. kışın ortasındaydık, havalar buz kesiyordu. bavulunu kaptı geldi bir gün sonra. odamdaki, kalorifer peteğinin yanındaki yatağı ona verdim. çocuklara sadece, benim odamda kalacak ve kirasını ben vereceğim dedim. tamam dediler.

odamda kalıyordu. benim kampüsüm farklı yerdeydi ama ev arkadaşlarımla aynı kampüsteydi. okula beraber gidiyorlardı, akşama yine beraber geliyorlardı. üç tane lümpen ev arkadaşım, ben ve o aynı eve geliyorduk akşamları. doğru dürüst konuştuklarını hiç görmedim, hepsi birbirine refakatçi yol arkadaşı gibiydi. tipik üniversite öğrencisi. günler, aylar birbirini kovaladı. aynı odada kalıyorduk. bir pazar sabahıydı, beni dürte dürte uyandırmaya çalışıyordu ve kalk gitmişler dedi. üçüncü polis baskını bir gece önce olmuştu ve çocuklar korkmuştu. yasadışı herhangi bir döküman bulamadıkları için 'bunlar illegal örgütlenmeler ama yasal işte amk. daha sağlamını bulacağız sen dert etme' diyerek bana tutanak imzalatmışlardı. boynuma yediğim yumruğa rağmen tebessüm edip imzalamıştım. sabahına ev arkadaşlarım tası tarağı toplayıp gitmişler. duvarındaki atatürk posterini, 'polis, aç kapıyı' sesini duyar duymaz odasının penceresinden aşağı atan beyinsiz ve diğer ikisi. gitmişlerdi.

ev bulmamız lazım, buranın kirasını ödeyemeyiz dedim. yaklaşık yirmi gün sonra daha merkezi bir yerde, iki katlı eski bir ev buldum. ev sahibiyle anlaştım, bir erkek bir kız iki öğrenci kalacağımıza ikna ettim. cep telefonu bende yoktu, onda da yoktu. gün içinde haberleşmemiz kısıtlıydı ve ancak akşama evde buluşabiliyorduk. yeni evimizi bulduğumu, hafta sonu taşınabileceğimizi söyledim. sevincinden boynuma sarıldı.

taşınacağımızdan bir gece önce, evi göstermeye götürdüm. anahtarını almıştım. çok beğendi, çok oda var burası çok büyük dedi. gülüştük. aniden, ben senden habersiz bir şey yaptım dedi. başımı salladım anlat der gibi. yeliz'de bizimle olmak istiyor, ben de kabul ettim dedi. sorun yok dedim, desene üç kişi olduk.

eve üç kişi taşındık. nilgün, yeliz ve ben. yeni evimizin yanında, denize akan derenin üstünde ufak bir köprü vardı. gece onun üstünden geçip eve geliyorduk. eve yerleştiğimizden bir gün sonra, nilgün ile yine bir akşam üstü tam o köprünün üstünde yürürken aniden durdum. köprünün ortasındaydık ve hava çok soğuktu. nilgün ben seni seviyorum dedim. yanılıyorsun, o alışkanlık sadece dedi yaklaşık beş dakika süren sessizliğinin ardından. koluma girdi, hadi şimdi evimize gidelim dedi gülümseyerek. susarak eve doğru yol aldık.

eve girdik ve dışarıda bıraktığımız hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. yeliz ile aynı büyük odada kalıyorlardı, bense karşılarındaki odada. o gece uzun uzun konuştular, seslerini duydum. iki şişe şarap bitirmiştim, kesmedi gittim bir şişe daha aldım geldim. onuda içtim uyudum.

günler, aylar geçti. ev arkadaşlığımız dört dörtlük yürüyordu. ben ona, o bana köprüdeki konuşmayı yaşamamışız gibi davranmayı öğrendik. bir gece onların odasında şarap içiyorduk. yeliz yoktu, nilgün ile başbaşaydık. şarap bitti ve ne olduysa oldu, birdenbire sevişmeye başladık. hayatımın hiçbir döneminde, öyle bir sevişme yaşadığımı hatırlamıyorum. seviştik ve sevişme bitince, kalktı yürüdü. sen burada uyu, ben senin odanda uyuyayım dedi ve odama gidip kapıyı kapattı. kafam bir dünyaydı ve o andan sonrasını hatırlamıyorum, sızdım büyük ihtimal.

ertesi gün kahvaltıda yüzlerimiz kıpkırmızıydı. birbirimize bakamıyorduk. keza ikimiz de utanmasını bilen insanlardık. ben ona olan sevgimi içimde yaşıyordum, o bana çok büyük saygı duyuyordu. ama sevişmiştik artık ve ok yaydan çıkmıştı. adını koyalım mı, ne diyorsun dedim. adı yok dedi. nasıl yani diyecek oldum, sus dedi. peki dedim, sustum.

günlerden bir gün, olağan hayatlarımıza devam ederken sınıf arkadaşlarının doğum günü partisine gideceklerini söyledi ikisi. barlar sokağında bir barda, arkadaşlarının doğum gününü kutlayacaklardı. hiçbirimiz barlara takılmıyorduk, hem ben siyaset yaparken barlara takılmak yakışık almazdı. genelde evde içiyorduk zati. mini eteğe yakın bir şeyler giymiş gelmiş bunlar odama, nasıl olmuş diye gösteriyorlar falan. böyle mi gideceksiniz oraya diye kızmıştım. o feodalliği üzerimizden, ta o zamanlar güya özgürlükçü kesilirken bile atamamışız demek ki. neyse gitti bunlar, ben sinirlendim bunları götürmeye bile gitmedim. gece eve geldiklerinde nilgün direkt odama girdi, ben kitap okuyorum. biraz alkolü fazla kaçırmışlardı ve bana 'eğer yanlış bir şey yaptığımı düşünüyorsan tokat atabilirsin' demişti. lafı biter bitmez ve elimin tersiyle, hayatımda ilk ve son defa bir insana tokat atmamı sağladı o cümle ve o gözler. sızısı halâ içimde yaradır. o günlerin peşinsıra bir, iki kere daha uzun metrajlı ve tamamı ile alkolün etkisiyle sevişmeler yaşadık. bedenlerimizi kullanmaya ve birbirimize hiçbir şey olmamış gibi davranmaya hepten alışmıştık. bunu kağıt üstünde bir erkek ister gibi gözükse de, bizim ilişkimizde böyle davranmaya zorlanmış olan ve durumu hazmedemeyen maalesef bendim. nilgün halinden memnundu.

yazları korsan kitap satıyordum ve memlekete hiç dönmüyordum. nilgün'de eve dönmek istemediği için bir şeyler yapmak istiyordu. sırf burada kalmak istediği için gümüş takılar getirttim, bizim standımızın yanına ona da bir stand açtık. yazları her taraf öğrenci kaynıyordu o zamanlar vali konağının önündeki büyük park. kitapçılar, gümüşçüler v.s.

her gece eve beraber dönüyor ve sabaha kadar içip, sızıyorduk. akşam üstü kalkıp tekrar standların başına geçiyorduk. bütün bir yaz böyle geçti, ara sıra garnitür niyetine sevişmeler de cabası. adını koymadığı için, adını koymak istemediği için mutluydu. köprüde söylediğini bana kanıtlamak istermiş gibi, 'bak gördün mü yanılmışsın. beni elde edince nasıl da sesin soluğun kesildi' demek istermiş gibi bi garip hallere bürünüyordu. yeter be diyemiyordum, böyle sürecekse istemiyorum diyemiyordum, ondan gitmek istiyordum ama diyemiyordum.

ve bir gün aşık oldu nilgün. seviyorum dedi. birlikteyiz dedi. başka fakülteden bir arkadaşla beraber olduğunu söyledi. fazlasıyla karmaşık duygulardı o an yaşadığım şeyler, hatırlıyorum. ne diyeceğime, ne yapacağıma karar veremediğim şeyler düşündüm ve sustum her zaman ki gibi. sanırım kendimi kısa sürede toparlamış olmalıyım ki, onun gerçekten sevdiğini düşündüğüm biriyle birlikte olmasına sevinmeye başladım. onun mutluluğunu istemek, bu mesnetsiz ve adsız ilişkiyi sürdürmekten daha mantıklı gelmeye başladı. halâ aynı evde ve üç kişi kalıyorduk. hatta birlikte olduğu arkadaş evimize de geldi, tanıştık falan. yaşamak lazım bu tür şeyleri diyeceğim türden bir ilişki yumağı değildi tabii ki ama bir yandan da sahnenin ortasında kimin başrol oynadığı belli olmayan bir skeç canlandırıyor gibiydik. günler, aylar geçti. o arkadaştan ayrıldı nilgün. döndü tekrar kararsız yanlızlığına. istepne niyetine biri vardı nasıl olsa elinin altında. dönünce kucaklayacağı biri. cezmi ersöz'ün de dediği gibi, yedek sevgili.

tam üç yıl aynı evde kaldık üç kişi. bu süre zarfında ben hep onu, o hep başkalarını sevdi. dört kişiyle daha birlikte oldu ama hepsinin sonunda bana döndü. hiçbiriyle hiçbir şey yaşayamadı ama bana döndü. içimdeki sevgi, aşk adına ne dersen de zamanla çıkar ilişkisine dönüştü. ama ben dönüştürmedim kendimi, o öyle istedi oyunun kuralı bu dedi ve hükümranlığını çok önceden ilan etti. yazılı kanunlar onundu, bana sadece yasalara uymak kalmıştı.

okulun bitmesine yakın, daha doğrusu benim memlekete dönmeme yakın evlerimizi ayırdık nilgün ile. nilgün ve yeliz'in birer seneleri daha vardı, sınıflarından iki kız arkadaşlarıyla başka bir eve çıkmaya karar verdiler. aramızdaki rutin ilişki aynı tempoda ve sıklıkla gitmeyecekti artık. ortak kullanım alanımız ve birbirimizi kullanmak adına seçtiğimiz tek yer, evimiz ayrılıyordu. benim altı ayım kalmıştı ve bir arkadaşımın evine çıkmıştım. zaman geçiyordu. son senenin bahar şenlikleri onların kampüsünde oluyordu ve ben nilgün ile yaklaşık 3 aydır hiç görüşmüyordum.

yeni bir ilişkiye başladığını söyledi arkadaşlar, 'artık unut amk okul bitti sendeki bu saplantı bitmedi' diye taşak geçiyorlardı hatta. alttan girip, üstten çıkıyordum 'ne alaka amk ne işim olur lan benim onunla' gibisinden atarlanıyordum. bilen biliyordu da, ben bilmediklerine inanmıştım 4 yıl boyunca. bahar şenlikleri için gittiğimiz kampüste gördüm onu en son. bir de giderken sordum, halâ beraber mi o dallamayla diye. valizimi sırtıma alıp memlekete döndüm sonra.

ve üzerinden tam 12 yıl geçti bu yaşananların. buldu beni nilgün, yaklaşık bir hafta önce. ben onun fotoğraflarını gördüm, o da benimkileri. yaşlanmışız oldu ilk cümlelerimiz birbirimize, tam 12 yıl sonra. diyarbakır'a çıkmış benden bir sene sonra tayini. o dallamayla birlikte gitmişler. 6 yıl birlikte yaşamışlar. sonra bir gün, diyarbakır'daki en yakın arkadaşlarına aşık olmuş o dallama. nilgün 20 kilo vermiş bir ayda. zaten gördüğümde inanamadım. istanbula istemiş tayinini 6 yıl önce. avcılar'da öğretmenlik yapıyor şimdi. o dallama için, 'hepsinden farklıydı be olum. tamam ben çok bencildim ama onun bana bunu yapmasını hiç hazmedemedim, çünkü ben onu gerçekten sevmiştim be olum' diye ağladı omuzumda.

belki de yanılmışsındır nilgün, belki de sadece alışkanlığındı dedim. ağlamayı bıraktı ve sustu. yıllar sonra da olsa, yedek sevgili olmanın o muazzam acısını gözlerinde gördüm. gözlerindeki o acıyı gördüğümü gördü, yanağımdan öptü ve gitti.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol