beşiktaş

jean de pierre
bilirsin dört beş yaşlarındaydım henüz ismini koskoca bir maç tiz sesimle bağırır dururdum, en çok babam sevinirdi buna her maçtan sonra yensekte yenilsekte birlikte otururduk babamla. o beni hep biraz daha özendirirdi beşiktaşlılığa, bende kırmazdım onu. onunla olmaktan, seni izlemekten, kapalıda (ki henüz kapalı nedir, çarşı ne diye bağırır ondan bile emin değildim, benim için tek slogan en büyük beşiktaş'tı.) çıldırasıya hevesli, çıldırasıya aşk dolu taraftarını izlemekten çok mutluydum. buna rağmen bilirsin, gerçekten beşiktaşlı olduğum gece 5 kasım 1997'dir. göteborg'la oynayacaktık o gece ama ben o maçı babamla izleyemeyecektim. o akşam babam arkadaşlarıyla sözleşmiş, onlarla izleyecekmiş maçı. dedeme kalmıştım bense, halbuki dedem sevmezdi o kadar bağırmamı. neyse babam çıktı evden, maça gitti, izlemeye. ben bekledim evde, maç saati yaklaşıyordu ki; telefon geldi. babam kalp krizi geçirmiş, hastaneye kaldırıyorlar. oysa daha maç başlamamıştı o gece (bkz: 5 kasım 1997 göteborg beşiktaş maçı) kaybedecektik göteborg'a. görmedi babam, bu maç için üzülmedi hiç maç başlamadan ayrılmıştı bu dünyadan. bende bir daha maç izleyemedim onunla, ve artık her ne zaman maç izlesem, inönü stadını, şort siyah forma beyaz kartalını görsem bağıramıyorum eskisi kadar. düğümleniyor boğazımda bir şeyler... sen benim için özelsin kimselerin; annemin, kız arkadaşımın, en yakın arkadaşlarımın paylaşamadığı bir şey var sende... 'babam'... beşiktaş'ım, sen bana babamdan çocuklarıma emanetimsin, yensen de yenilsen de küme de düşsen fark etmez, çocuklarımla seni izleyeyim yeter...
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol