beşiktaş

gidiyorum bu
"olanlar oldu artık afsunuma
kendi gücümle kalakaldım"[ybkz]swh[/ybkz]

lâtinlerde kutsaliyet sembolü "genius" olarak adlandırılır. bu çerçevede genius, doğum anında her insanın koruyucusu konumundadır. (b: giorgio agamben), bu sözcüğü kişinin tüm varlığını ifade eden ve ona hâkim olup yol gösteren bir ilke olarak ifade eder. bu kutsaliyet sembolü bize en yakın ve en özel alandır. onu memnun kılıp sakinleştirmek, hayatın her anında ve her alanında istediği her şeyi vermek, ona meyledenler için normal olanı işaret eder.

yeryüzündeki pek çok futbol takımı gibi beşiktaş da kendisine gönül verenler açısından bir nevi genius hükmündedir. evinin duvarlarından oturma grubuna; giydiği kıyafetlerden sevidği insana ve hatta hayatı anlamlandırış şekline kadar yaşamının merkezine siyah ve beyazı koyanlar, en azından sportif sınırlar dahilinde beşiktaş'ın kendilerinden istediğini yine beşiktaş'a vermekte tereddüt etmezler. başka bir deyişle beşiktaş'ın gereksinimi birdenbire bizlerin gereksinimi hâline gelir.

eğer bir kış günü açık tribünde "gerçekten" üşümemeniz için siyah beyaz atkıya ya da polara ihtiyacınız varsa her çeşit atkının yahut poların aynı işlevi göreceğini söylemek faydasızdır. eğer o çubuklu forma olmadan o atmosferi yaşamaya değmezse, o çınarlı yoldan yürümeden inönü stadı'na ulaşamayacakmışsınız gibi geliyorsa, bunların takıntılardan ibaret olduğunu, artık büyüyüp olgunlaşmanın gerektiğini tekrarlayıp durmak hiçbir işe yaramaz.

agamben'in siyah genius ve beyaz genius ayrımına bulunacağımız atıftan yola çıkarak bir beyaz beşiktaş bir siyah beşiktaş portresi çizmek mümkün. beyaz beşiktaş, masum ve lekesiz. siyah beşiktaş, karanlık ve gizemli. soru: değişen beşiktaş mıdır yoksa bizlerin kendisiyle kurduğu ilişki mi? galiba bana göre her ikisi de birbirinden besleniyor.

peki neden böyle oldu?

sadece kendisine ve yaptığı işe odaklanan bir beşiktaş ve beşiktaşlılık vardı. başkalarının ne yaptığı onu/onları ilgilendirmezdi. bizzatihi onun ne yaptığı önem arz ederdi. dolayısıyla beşiktaş'ın yahut beşiktaş'ı tutanların farklılığı bir rekabet ve yarışma sonucu ortaya çıkmamıştı. bu farklılık beşiktaşlıların yapıp etmelerinin sonucu olan doğal bir farklılıktı. bilhassa 2000'lerden sonra gidişat tersine seyir izledi. kitle iletişim araçlarının rekabet dünyasına eklemlediği bir beşiktaşlılık algısı sardı tüm çeperleri. artık farklı olmak doğal bir sonuç değil, varılması gereken bir amaç şeklini aldı. kendinde olan bir etkinlik kendisi için olan bir etkinliğe dönüştü. farklılık emek gerektirir. vitrin emeği gizler.

soluğumuz her yana tanış, bir bize yabancı?
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol