---------------alıntı---------------
Anadolu'nun bir köyünde sakin bir akşam, karı koca uyumak için yatağa girerler. Kadının gözüne bir türlü uyku girmez, çünkü o gece özeldir. gece kocasını terkedecektir, hem de sevgilisi ile köyden kaçarak...
Kocasının uyumasından bayağı bir zaman sonra, pencerede beklediği taşın sesini duyar kadın. Ayakkabılarını giyip, önceden hazırladığı eşyalarını alıp bahçede bekleyen sevgilisinin yanına gider ve koşarak oradan kaçarlar. Koşarlarken kadının ayağını bişey rahatsız eder, ayakkabısının içinde bir şey vardır ama kadın mecburdur koşmaya ayağını rahatsız eden şey için durma lüksü yoktur. Anadolu'dur burası, töredir, cinayettir geride bıraktıkları. Belli bir mesafe uzaklaştıktan sonra nefeslenmek için dururlar. Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki : "Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor, çıkartıp bakar. O da ne? Ayakkabısının içinde bir tomar para! Kocası her şeyin farkında. Biliyor ki gidecek, "Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti."
O Yoksul köylü; bütün parasını başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koymuştur.
Bu hareketi yapan kişi ne üniversite mezunudur ne de yüksek lisans yapmıştır. Hatta hayatında tek bir kitap bile okumamış, okuyamamıştır.
O güzel insanı, O onurlu davranışı sergileyen, O terk edilen adamı HEPiNiZ TANIYORSUNUZ.
şimdi sorarım size;
Bu memlekete töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır yoksa, Aşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa/okuyamasa bile kitap gibi hayat yaşayan adamlar mı yakışır?
---------------alıntı---------------
hikayenin anlatıcısı için, (bkz: sunay akın)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?