bernd schuster

david ginola
şöyle bir baktım da, kendisinden nasıl nefret etmişsem artık, fena yardırmışım zamanında...

başka interaktif platformlarda hakkında yazdığım bir kaç yazı;

-- spoiler --

hiçbir şeydir.

benim için tam tanımı budur.

kariyeri falan sikimde değil. benim için ve öyle sanıyorum ki beyni olan tüm beşiktaşlılar için burada yaptıkları önemlidir.

peki ne yapmıştır burada? kocaman bir hiçbir şey...

tabii hiçbir şey yapmadı derken işin teknik kısmından bahsediyorum. bunun dışında bol bol konuşmuştur, hiç durmadan, tamamen saçma sapan.

kendi bütçesinin onda biri takımlara kendi seyircisinin önünde domalıp; "ama onlar hep defans yapıyor üzülüyoruz biz" tadında akla mantığa sığmayacak, yarak kürek demeçler... merak ediyorum kendi bütçesinin 3-5 katı değerindeki takımlarla oynama şansı olsaydı, misal bir liverpool yada ne bileyim bir arsenal, bu takımlara karşı es kaza öne geçse idi beşiktaş ne yapacaktı? ne yapmalıydı? saldırmalı mı? güldürmeyin adamı amına koyayım.

futbol budur, basit. kendinden çok daha kaliteli bir takıma karşı öne geçersen savunma yaparsın, zamandan çalarsan vs. tuhaf mantıklar yürütüp her olaya bir kılıf bulmak falan gerek yok.

şuan beşiktaş'ın elinde belkide yakın tarihin en sağlam kadrosu var...

sonuç...?

ha doğru defans yapıyorlar, bugün kiev de defans yaptı değil mi? beynini sikeyim senin.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

sabredilmemesi gereken beşiktaş teknik direktörü.

ki bu noktada bir çok fikir ayrılıklarına neden olduğu gerçeği mevcut. bu anlaşılabilir bir şey.

bir çok beşiktaş taraftarı, özellikle yıldırım demirören dönemindeki "harcanan" teknik direktörlerin fazlalığından dem vurup, bernd schuster'ide bu gruba katmak istemiyor buda anlaşılabilir bir şey.

şimdi yıldırım demirören dönemindeki teknik direktörlere ve karşılaştıkları manzaraya bir bakalım;

vicente del bosque neler yapmış ufak bir gözlem yapalım;

sene 2004, yıldırım demirören başkanlık seçimini kazanır ve uzun süre bir başkası düşünülürken ani bir kararla takımın başına del bosque getirilir.

seçimlerden dolayı hazırlık kampının ilk dönemi antrenörler eşliğinde yapılır vs. sonra del bosque takımın başına geçer...

bir sene önce tarihinin en skandal şampiyonluk mücadelesini vermiş, başkanından masörüne tüm camiası demoralize olmuş bir beşiktaş vardır önünde... ligde 11 puan önde giderken, ince ince doğranmış, adeta kupası elinden alınmış, olaylı samsun maçından sonra bir daha asla toparlanamamış ve o maçtan sonraki hemen hemen tüm maçlarını kaybetmiş, çökmüş bir takım... tabii tüm bunlar olurken başkanı ve genel menajeri tuhaf mafyatik bağlantılardan dolayı apar topar istifa etmiş veya ettirilmiş durumda kısacası tam bir kaos...

bu şekilde görevine başlayan del bosque'nin elinde aşağı yukarı şu şekilde bir kadro vardır; iki kaleci, murat şahin ve ramazan kurşunlu, futbollarının son demlerini yaşayan hatta yaşamayan ahmet yıldırım, kaan dobra, emre aşık, sergen yalçın, okan buruk gibi oyuncular(hepsinin beşiktaşta ki son senesidir, bir çoğunun süper ligdeki son senedir), veysel cihan, ali güneş, mustafa doğan gibi vasat oyuncular ve yeni transferler yani elle tutulabilecek iki oyuncu diyebileceğimiz carew ile juanfran(ki kendisi normal şartlarda beğendiğim bir oyuncu olmasına rağmen ülke değişimi tabiri caiz ise amına koymuştur ve sıfır performans ile oynamıştır)

bu vasat kadro ile sezona başlayan beşiktaş oldukça kötü bir giriş yapmıştır. ancak oynanılan futbol umut vermektedir, özellikle del bosque'nin takımı gençleştirme çabası, açık futbol anlayışı ve oynattığı kaos futbolundan uzak, sistem bazında yerli yerinde futbol sonuç vermiş, takım devre arasına yani, del bosque gidene kadar 9 maçta 7 galibiyet 2 beraberlik almış(aralarında derbilerde var) gayet başarılı bir seri yakalamıştır.

ardından yıldırım demirören gibi tüm futbol tarihinin en gerizekalı yöneticisi tarafından apar topar yollanmıştır. beşiktaş'ın "gerçek taraftarları"nın boğazında bir yumru olmuştur bu gidiş...

sonrasında takımın başına del bosque gibi bir futbol değeriyle asla kıyaslanamayacak ancak "beşiktaşın çocuğu" kontenjanı ile bu takımı çalıştırma şansına erişebilecek rıza çalımbay gibi 2. sınıf bir teknik direktör getirilmiştir.

bu sezon yani 2004-2005 sezonu düşe kalka bir şekilde devam etmiş ve başladığı gibi bitmiştir.

beşiktaş 69 puanla, şampiyon fenerbahçe(80), ikinci trabzonspor(77) ve üçüncü galatasarayın(76) ardından ligi 4. sırada bitirmiştir. tabii şundan da bahsetmek gerekiyor, o dönem ki rakipleri ciddi anlamda önemli kadrolara sahiptir...

başlıca;

fenerbahçe de; alex de souza, nicolas anelka, mehmet aurelio, tuncay şanlı, pierre van hooijdonk gibi daha sonra şampiyonlar liginde çeyrek finali getirecek bir kadronun iskeleti kabul edilen oyuncular vardır.(pierre hariç)

galatasaray da ise; efsane jenerasyonun son demlerini yaşayan, hakan şükür, hasan şaş, arif erdem, ergün pembe, hakan ünsal ve ek olarak mondragon, necati ateş vs. vardır.

baktığımız zaman bırakın yönetimsel sıkıntıları, camiada ki kaosu, sadece kadrolara bakarak bile beşiktaşın şampiyon olamayacağı ön görülebilir...

------------------------------------

ardından rıza çalımbay dönemi geliyor;

aslında rıza çalımbay'ın vizyonuna, kariyerine baktığımda ve onun beşiktaş kariyerinin bernd schuster'e bir referans olamayacağını düşündüğümden bu dönemi değerlendirmeye gerek görmüyorum...

tabii ne olursa olsun şunu da söylemek lazım; kendisinin ne amaçla getirildiği yada gelecek adına düşünülüp, düşünülmemesinden bağımsız olarak, gönderiliş şekli çok yanlıştır ve kendisine yıldırım demirören tarafından büyük ayıp edilmiştir. burada konudan bağımsız olarak tüpçünün nasıl bir göt olduğuyla alakalı fikir sahibi olabiliriz.

------------------------------------

gelelim jean tigana'ya;

şahsi kanaatim, en zor koşullarda çalışmış hoca olduğudur...

tigana'nın çalışma şartlarını zorlaştıran neden ise, kulübün amına koyan mafyatik skandalların akabinde tekrar yönetime dönmüş, yıldırım demirören'in pampası sinan engindir.

çok uzatmaya gerek yok o döneme vakıf olan herkes bilir, ten renginden, ağzındaki kürdana kadar eleştirilmiş bir adamdır tigana, sinan enginle sık sık problemler yaşamış 1.5 sezon takımda kalmasına rağmen üstüne basa basa istediğim transferler yapılmadı diyen, sinan enginin devamlı olarak basın bağlantılarını kullanarak taraftarın önüne attığı bir adamdır.

tüm bunlara rağmen tigana yönetimindeki beşiktaş, adem dursunlu, youlalı, ali tandoğanlı, baki mercimekli, ailtonlu kadrosuyla fenerbahçenin ardından ligi ikinci bitirmiş, yani şampiyonlar ligine katılma şansı yakalamış, toplamda 3 kupa almıştır.

ve yine yıldırım demirören ve pampası sinan engin tarafından başarısız bulunarak gönderilmesi kararı verilmiştir...

tabii del bosque'ye ödenen tazminattan ağzı yanan bu yavşaklar tigana'ya başta da söylediğim gibi tüm görev süresince yaptıkları kötü muameleyi aynı şekilde sonlandırmışlardır. takımdan kendi isteğiyle gitmesi için baskı yapılmış hatta gözünü korkutmak için basının önüne atmayı bırakın arabasının camları dahi kırdırılmıştır. hesapta taraftar tepkisi, göz dağı vs. zihniyetini siktiklerim...

------------------------------------

neyse.

ardından takımın başına ertuğrul sağlam getirilmiştir.

yerli bir teknik direktör olduğundan ve sonrasında bursa ile yaptıkları ortada olduğundan çok fazla değinmeyeceğim, ancak bir kaç cümleyi esirgememek lazım.

ertuğrul sağlam yönetimindeki beşiktaş ilk ve son sezonunda ligi ikinci fenerbahçe ile aynı puanla(73) bitirmesine rağmen averaj hesabıyla 3. olmuştur. fenada oynamamıştır ancak gerek fenerbahçenin gerek galatasarayın o dönem ki kadrosu ciddi anlamda beşiktaşa oranla üst düzeydir.

ki zaten ertuğrul sağlam kovulduktan sonra yaptıklarıyla yıldırım demirören'e gerekli ayarı vermiştir. üstüne konuşmaya dahi gerek bırakmamıştır.

------------------------------------

daha sonra takımın başına mustafa denizli getirilmiştir.

ki benim görüşüm, lucescu gibi bir efsaneden sonra yapılan en iyi tercihtir, gönül isterdi ki sağlık problemleri olmasın daha uzun yıllar çalıştırsın takımı ancak olmadı.

çifte kupa almıştır, mustafa denizli. bu türkiye sınırlarında yaşanabilecek en ileri başarıdır, üzerine konuşmaya gerek yok zaten.

------------------------------------

şimdi kısaca özetlersek; vicente del bosque yukarıda ayrıntılı belirttiğim sebeplerden dolayı "harcanan" bir teknik direktördür.(bir sıralama yaparsak, bence gönderilmesi en can sıkan teknik direktördür) jean tigana yine aynı şekilde, 3 kupa almasına rağmen tek kuruş tazminat verilmeden, rezalet biçimde kovulmuştur. bir çok otoriteye göre başarılıdır. rızayı geçelim, ertuğrul sağlam yukarıda da belirttiğim gibi gittikten sonra tarihi bir ayar vererek konuşulacak bir şey bırakmamıştır. ve tabii ki "harcanan" teknik direktörler listesine, liste başından giriş yapmıştır. mustafa denizli ile anlaşılarak ayrılındığından onuda geçelim.

aynı zamanda yukarıda ismi geçen teknik direktörler; türkiyede bulundukları süre içerisinde 1960'lardan bahsetmemiş, "amanda rakiplerimiz kapanıyor, gol atamıyoruz yazık bize" dememiş, "ben şöyle efsaneyim, böyle süperim , siz kimsiniz ulan" triplerine girmemiş. avrupa kupalarında mücadele eden rakiplerinden trabzon karşısında alınan yenilginin akabinde "onlar avrupada yok ondan kafaları rahat" gibi tuhaf laflar etmemiştir...

ve tüm bunlardan önemlisi asla ve asla, taraftara saygısızlık yapmamışlardır.(buraya özellikle dikkat)

bernd schuster'e verilen kredi kimseye verilmemiştir. beşiktaşın önemli değerlerinden tayfuru bir çırpıda silmiştir. yıllardır süregelen "kamp" kültürünü tek hamleyle yok etmiştir. bobo gibi bana göre futbol kariyeri beşiktaşla şekillenmiş, 100 yıllık beşiktaş tarihinde "en golcü yabancı" ünvanını henüz 25 yaşında ele geçirmiş ve seneye türk olacak önemli bir değeri harcamakta. kişisel olarak çok önemsediğim bir oyuncu olan ferrari'ye yaptıkları(#207528)...

istediği tüm transferler yapılmıştır. en azından bize gözüken bu...

peki sonuç?

"ligde ilk 5'e girebilecek miyiz?" endişesi yaşayan, bir taraftar. hani şu stad dan kovulan taraftar...

iyi futbol? bırak iyi futbolu tamamen kaos futbolu.

umut veren bir durum? ne saha içinde ne saha dışında böyle bir şey göremiyorum. necip-aurelio tercihi veya hakan-cenk tercihi bu noktada en somut örneklerdir.(hakan-cenk tercihinden kasıt sezon başında hakanda ısrar edilmesi ve kaybedilen puanlardır, akabinde sakatlık gibi bir zorunlu tercihle cenk kaleye geçmiştir)

peki tüm bunlara rağmen neden taraftar bernd schuster konusunda fikir ayrılığı yaşıyor diye düşünecek olursak; özellikle bu sezon yapılan yıldız oyuncu transferlerinin akabinde bir beşiktaş taraftarı olarak beni dahi utandıran "açgözlü taraftar profili" dir derim sebep...

evet bazıları erken rüya gördü uefa kupası vs. hayalleri, ve evet basın her dönem olduğu gibi schuster'in yani beşiktaş teknik direktörünün üzerine oynuyor ve evet kanı kaynayan ergenler gibi her başarısızlık durumunda hoca gitsin diyenler yine piyasadalar. ancak tüm bu insanlara muhalefet olayım derken olayın büyüsüne kapılıp gerçekleri görmemek en kötüsü.

uefa kupası veya illada lig şampiyonluğu istemiyor aklı başında taraftarlar. en azından takımın umut vermesini, en azından iyi futbol görmeyi umut ediyor... en azından staddan kovulmayı hak etmiyor...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

tanım: alman pornocusu kılıklı adam.


beşiktaş yakın tarihinin en büyük hüsranı olma yolunda emin adımlarla gitmekte.

beşiktaş için sezonun en önemli maçları diyebileceğimiz son 2 maçta, kendi seyircisi önünde 4'er gol yemeyi başarmış takımın teknik direktörü... öyle sanıyorum ki son iki maçta takımın başına bırak 7-8 ay beraber bu takımla yatan kalkan adamı, süper lig'ten seçmece bir teknik direktör koysan bundan kötü bir sonuç alamazsın...

20 şubat itibariyle yine fantastik kararlara imza atmıştır; aylardır forma görmeyen rüştü kalede, ferrari yine aynı şekilde, beşiktaş forması ile mevcut takımın içindeki hem bu sezona hem genel gol ortalamasına bakarsak en golcü, derbiler de en çok gol atan, fenerbahçeye karşı en çok gol atan adam olma ünvanını taşıyan bobo ilk 18 de yok, sezonun ilk yarısında kaybedilen her maçtan sonra, defans hataları gündeme geldiğinde, ısrarla söylenen; "ikinci yarı sivok gelecek, sorun kalmayacak" cümlesin öznesi 18'de yok, herkesin net şekilde gördüğü aurelio-necip rotasyonu uygulanmış, aylardır ortada olmayan necip bugün birden sahaya atılıyor, maç eksiği vs. kimsenin sikinde değil...

takım tüm sezon oynadığı ve bariz şekilde hata olduğu düşünülen ancak ısrarla sürdürülen ve alışıla geldik sistemden bu maç itibariyle kopuyor ve yeni sistemi denemek için ilk maç olarak fenerbahçe maçı düşünülüyor.

şimdi araştırıp uğraşamayacağım ancak aşağı yukarı şu şekilde;

-rüştü 5-6 aydır piyasada yok.

-ekrem sakatlığının da etkisiyle tüm sezon 6 aydır 3 maç oynamamış

-ferrari yine aynı şekilde; önce "sistemime uymuyor" denilerek, sonra sakatlık vs gibi sebeplerden tüm sezon yok sanırım bu sezon oynadığı 2 veya 3. maçı.

-necip aylardır yok.

-sivok hep var, ancak bu maç yok.(futbolu biraz bilenler savunma kurgusunun ne demek olduğunu bilirler, bundandır ki en az rotasyon bu bölgede yapılır)

-nobre hep var, bu maç yok.

-takımın en golcü oyuncusu bobo 3 gün önce 11'de bu maç 18'de dahi değil.(bileti kesiliyor, içim acıyor amına koyayım)

-aurelio hep var, ancak bu maçta yok.

-son şampiyonlukta kilit adam olan, en çok süre alan ve beşiktaşın en sevilen yabancı oyuncularından ernst bir var bir yok, bu maçta var.(aynı bobo gibi harcanmakta)

tablo bu.

iki dakika dürüst olalım, bir türk teknik direktör yapsa bunları?

siktir edin türk'ü falan kimseye bu kadar büyük bir özgürlük verilmedi.

ki zaten beni en çok şaşırtan da bu olay. bu adamı frank rijkaard'la falan kıyaslıyorlar. ikisine verilen kadrolara, ikisinden de oluşan beklentilere(beşiktaş taraftarı şampiyonluk beklemiyor) ve ikisine sunulan, seçim ve çalışma özgürlüğüne bakalım.(ki bu noktada adnan sezgin desek yeterli olur)

tüm bunların dışında bu adamın ön görülen en büyük özelliği yıldız futbolcularla çalışma konusundaki başarısıdır !

bir bakalım ne yapmış;

-beşiktaşın en pahalı en kariyerli ve en sevilen defans oyuncusu olan ferrari'yi tam olarak silmiş.(kendisi dün gece bir tür intikam denedi, ki bu bernd schuster'in ona yaptığından daha kahpece bir hareket)

-yıllardır en sevilen futbolculardan olan ve seneye türk vatandaşı olabilecek olan bobo'yu sildi.(yazık)

-ibrahim üzülmez gibi beşiktaş camiası için bernd schuster'den çok daha önemli olan bir ismi sildi.(ayıp)

-sezon başında her beşiktaşlıyı gururlandıran necip uysalı bu sezon için sildi.

-sanırım çanlar sivok için çalıyor...

bunlar işin tartışılamayacak kadar net olan kısmı. birde "oyuncu-sistem" tercihleri var ki, kedi canını senin.

öncelikle bu konuda eleştiri getirmeden önce şunu belirtmeliyim, "adam röööyööll mööddrüüüdd hooocaassuuu seaan dahaa müü iyyüü büülüüceeean" gibi bir mantığa futbol dünyasında yer yok.

misal dünkü maç, fenerbahçede "yıldız futbolcu" konumundaki adamlara bakalım;

-alex(16 gol bir o kadar da asist)

-niang(12 gol)

-lugano(5 gol, takımın bankosu halinde)

ve bu yıldız sayılan futbolcuların "gol" istatistiklerinden çok daha önemlisi, takım bütünlüğü içinde oluşları ve ortaya koydukları performans.

geçelim beşiktaşa;

-bobo(7 gol, henüz ekim ayında bu sayıya ulaşıp avrupa gol krallığında hulk'ın ardından ikinci sıradayken üstü çizilmiş bir adam)

-guti(6 gol, 5'i penaltı zaten)

-enrst(şu aşamada yedek, 1 gol)

-quaresma(1 gol)

-ferrari(4 maç)

aynı zamanda bu futbolcuların, gol istatistiklerinin dışında vasat bir performans gösterdikleri de zaten ortada. ki öyle olmasa bu beşiktaş siker atar ortalığı.

oyuncuların hepsini değerlendirmeye gerek yok, sadece birini değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tablo zaten olayı özetliyor.

bu sezon itibariyle beşiktaş'ın forvet arkası(10 numara) oyuncusu; mert nobre, ön liberosu ise guti. bu noktada "guti zaten ön libero idi real madrid'de" gibi bir mantık peydah olmasın. bir çoğumuz bilir ki guti denilen adam futbola amc başlamıştır, real madrid'in hayvani transferlerinin ardından, pasör özelliğinden yararlanmak amacıyla ön libero mevkine çekilmiştir.

yani önünde zidane ve figo olan takımın ön liberosudur, guti. önünde nobre olan takımın değil. ki zaten artık 34 yaşında olan bir adamın ön libero mevkinde koşmasını, top çalmasını beklemek aynı adamın 60.dk da oyundan düşmesini beklemekle eş değerdir.

serbest stilde forvet arkası bir guti yine yaşıtı alex gibi performansını 90 dkya yayabilir.

mevcut kadroya bakıyoruz;

manuel fernandes, fabian ernst, necip uysal, mehmet aurelio gibi oyuncuların üçü, nobre forvet arkası oynayabilsin diye yedek bekliyor... guti o mevkide oynasa hem guti'nin performansı artacak hem bu adamlar hayata küsmeyecek... takıma katkı açısından bakarsak; erns-fernandes ön liberosu ve amc pozisyonundaki guti/ guti-aurelio ön liberosu ve amc pozisyonundaki nobre/ seçiminden çok daha akla yakın...

ve tablo ortada.

ha birde; boy ortalaması bu kadar uzun olup, bu kadar kötü duran top organizasyonu yapan başka bir takım var mıdır? merak ediyorum amına koyayım...

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

özel bir adamdır.

bir hikayeyle pekiştireyim;

dakika 66 takımın 1-0 önde, rakip uzun süredir 10 kişi, kendi sahanda oynuyorsun, azımsanmayacak bir destek var... şampiyonluk yarışını yakından ilgilendiren bir maç. rakip takım kadro kalitesi ve bütçe olarak senden kat be kat düşük.(ki bu durumu ayrıntılarsak, burak yılmaz demek yeterli olacaktır hani şu kıçına tenekeler bağlanarak beşiktaştan kovulan burak yılmaz)

ve sen büyük bir çaba göstererek kucağındaki bu maçı rakibe veriyorsun, zor iş.

keşke bu senaryo, tek maçla sınırlı kalsa. bir çoklarına göre beşiktaş yakın tarihinin en iyi kadrosu var elinde ve son 15 yılın en kötü sezonu yaşanıyor, tuhaf.

hücum futbol zırvalarıyla savunuluyor birde bu adam, şaşırıyorum.

beşiktaş lider trabzonspor'dan 14, fenerbahçe'den 17, bursaspor'dan 4 gol az atmış ki yediği gollere veya averaj hesabına hiç girmiyorum. ligin çaylak takımı, 10. sıradaki kardemir karabük ile gol sayısı eşit beşiktaş'ın.

hücum futbol anlayışı 10 kişi kalmış rakibine karşı, ortasahanın en dinamik ve dünkü maça göre söylüyorum en başarılı adamı olan fernandes'i çıkarıp yerine nobre'yi sokmak olan bir teknik direktör, komik.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

bu sezon beşiktaş'ın başında olsaydı muhtemelen; zaten iflasın eşiğinde, yönetimsel bir krizin içinde olan takımda tonla benzer arıza çıkar iyice dağılırdık. geçen sezon toplamda 8-1 domaldığımız kiev'in altında kalır ve uefa gruplarından çıkamazdık... şuanda ligde 9. sırada avrupa grubuna kalmak için orduspor'la yarışıyor olurduk...

devre arası pahalı transferler isteyip, 17'de 17 parolasıyla ikinci yarıya başlar, maddi ve sportif açından iyice çökerdik.

belki sövecek bir edu'muz olmazdı ancak; milyon dolarlık transferlerimizi twitter'dan takip edip mutlu olurduk.*

hedefsiz, darmadağın, yıkılmış bir beşiktaş ortaya çıkardı ama suç 1960'ların futbolu oynanan türkiye liginin olurdu. asla toz konduramazdık şusterimize...

çünkü o; egemen'in yerine atınç'ı, fernandes'in yerine muhammed'i, ernst'in yerine burak kaplan'ı oynatırdı... bizlerde cm'de takım yönetiyorcasına mutlu olurduk. sanki 2 yıl sonra bu adamlar 500 milyon papele satılacakmış ve kulüp kazanacakmış gibi.

sonra carvalhal kötü teknik direktör. adam transfer yapamadı, transfer. var mı avrupada bir tane transfer yapamayan teknik direktör.

bu arada şuster'in kariyerini övüp övüp bitiremeyen sığırlar carlos'un kariyerine sövüyor. onu "bilmemekle" suçluyor.

aha arkadaşın kariyeri;

doğum tarihi : 22.12.1959
doğum yeri : augsburg
uyruğu : (almanya)

kariyeri:

2010-2011 beşiktaş
2007-2008 real madrid
2005-2007 getafe
2004-2005 levante
2003-2004 shakhtar donetsk
2001-2003 xerez
1998-1999 köln
1997-1998 fortuna köln


1 yıldan fazla çalıştırdığı kaç takım var? kaç sene boşta kalmış? şuan hangi takımı çalıştırıyor?

bu arada getafe hariç tüm takımlardan kovulmuştur kendisi.

diğer takımlar hakkında da bilgi vereyim;

fortuna köln: şuanda almanyanın 4 alt liginde.

köln: ikinci ligdeyken takımın başındaydı.

xerez: bu takımı üst üste 2 defa 1. lige çıkarmaya çalıştı başaramadı ve kovuldu.

shakhtar donetsk: bu takımdan sezonu tamamlayamadan kovuldu. bitime 5 hafta kala kendisinin yerine luce getirildi ve takım son 5 maçını kazanarak ligde ikinci oldu, şampiyonlar ligine gitti. ki bir sonraki sezon luce yönetiminde hem avrupada başarılı oldu hemde ligde şampiyon oldu.

levante: bu takımı küme düşürdü. ve yine sezonun bitmesine 3 hafta kala kovuldu.

getafe: 2 sezon takımın başında kaldı ikisinde de ligi 9. sırada bitirdi.

real madrid: gelelim herkesin "başarı" sandığı real deneyimine... takımın başına geldiğinde önce ispanya süper kupasında sevilla'ya 1-0 ve 5-3 yenildi, haliyle kupayı kaybetti. ki bu yenildi real tarihinde kendi sahasında aldığı en sağlam hezimetlerden biridir.

daha sonra ispanya kral kupası ikinci turunda mallorca'ya hem içeride hem dışarıda yenilerek henüz 2. turda elendi.

şampiyonlar liginde; werder bremen, lazio, olympiakos takımlarından oluşan real standartına göre gayet sikik bir grupta sadece 3 maç kazanabildi ve grubu olympiakos ile aynı puanda bitirip göt zoruyla ikinci tura çıktı. ikinci turda roma'ya içeride dışarıda yenilerek elendi. hatırlatırım; real madrid'ten bahsediyoruz.

veeeeeeeee ligde şampiyon oldu. işte tüm olay bu. 2007-2008 sezonuna baktığımızda ispanya ligi o kadar aciz ki, hiç abartmıyorum aklınıza hangi teknik direktör geliyorsa onu koyun real'in başına rahatlıkla şampiyon olur.

zira o dönemde barça efsanesi başlamamıştı henüz. ligi şampiyon real'in ardından ikinci bitiren takım bu sezon küme düşecek olan villarreal. ve barça'nın lig ikincisiyle arasında 10 puan var. perişan durumda yani.

ki zaten ispanya liginde barça şampiyon olamazsa real olur. veya tam tersi. anca 10 yılda bir valencia dikiş tutturmuş olacak ki zorlasın. oda o sezona denk gelmemiş ve valencia ligi 10. sırada bitirmiş.

yani bu adamın über başarısını türkiye ligine uyarlarsak; beşiktaş'ın ligi 10. bitirdiği, galatasaray'ın 8. bitirdiği ve orduspor'un ikinci bitirip 3. ye 10 puan fark attığı ortamda fenerbahçe'nin şampiyon olması gibi bir şey.

son olarak beşiktaş kariyeri; yakın tarihin en görkemli kadrosu kurulmuş, paralar tıkır tıkır ödenmiş tek beklenti başarı. ve bu takım şuster döneminde ligde 25 maçta 9 mağlubiyet, 6 beraberlik ve 10 galibiyet almış ligi 9. sırada götürürken birde üstüne şampiyon olacağız dediği uefa kupası ikinci turunda toplamda 8-1 gibi dramatik bir skorla kiev gibi pek de efsane olmayan bir takıma elenmiştir.

sonra ne mi olmuş? tabii ki şuster ligin sonunu kariyeri boyunca olduğu gibi görememiş bitime 9 hafta kala kaçmıştır. o 9 haftada takım sadece 1 maç kaybetmiş ve türkiye kupasını almıştır. üstelik tayfur gibi vasat bir teknik direktörle yapmıştır bunu...

hala real madrid kariyerini argüman olarak sunup "yazık oldu şuster'e :(" gibi laflar eden ve bu sığır üzerinden carvalhal'e sövenler var.

hasta mısınız lan?

-- spoiler --
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol