çalımlarla serbest pazara doğru

gidiyorum bu
michael müller'in macar futbolundaki çöküşü irdeleyen yazısının başlığıdır. futbolda şike davası ile ilgili mahkemenin gerekçeli kararı açıklandığı saatlerde aklıma düşünce, belli kısımlarını paylaşmak istedim. biraz uzuncadır. sabrı ve zamanı olanlar bir göz gezdirebilir.[ybkz]swh[/ybkz]

---------------alıntı---------------

"ne istiyorsunuz ki?" diye patladı, macar futbolunun görmezden gelinemez performans ve cazibe kaybı nedeniyle gazetecilerin sıkıştırdığı birinci lig oyuncusu: "topluma şöyle bir bakın bakalım. toplum iyi işliyor mu ki? macar futbolunun zayıflığı, ekonomimizin ve politik hayatımızın yarım yamalaklığının ve yetersizliklerinin bir yansıması sadece."

macar topçuluğunun durumunun toplumsal belirlenimine ilişkin bu kavrayış basitliği cezasız kalmadı. bir gazetecinin sivri kaleminden yakayı kurtaramadı. "acaba ülkenin borç yükünü düşünmek, korner atarken bu oyuncumuzun konsantrasyonunu mu bozuyor?" diye şeytanca sordu.

80'li yıllarda macar futbol dünyası üç büyük şike skandalıyla sarsıldı. 1983 yazında, ölü mevsimi değerlendirmek için düzenlenen toto turnuvalarının birinde, bir çok sonucun ısmarlama sonuçlar olduğu duyuruldu. şartlar hileye müsaitti: ilgili takımlar açısından toto turnuvası maçlarının hiçbir önemi yoktu. işlerini sağlama bağlamak isteyen fanatik bahisçiler fırsatın kokusunu almışlardı. daha talepkâr olan bazı takımlar bir maçı üç kasa bira karşılığında sattılar. bu skandala toplam 68 oyuncu ve on bir hakem karışmıştı.

1983/84 sezonunun son haftalarında küme düşmeme mücadelesi bir açık arttırma karakterine büründü: kim daha fazla veriyor? aralarında şampiyonluğu kesinlemiş durumda bulunan (b: honved budapeşte ) dahil olmak üzere dört takımın bu işe bulaştığı ortaya çıktı. ne var ki küme düşen (b: ss cepel)'in iki oyuncusu çok sert biçimde cezalandırılırken (10 yıl mahrumiyet cezası), işe karışan honved oyuncuları para cezası karşılığında salıverildi. neden? honved, kulüp genel kaptanı[ybkz]swh[/ybkz] (b: györgy mezey ) yönetiminde güçlü bir takım oluşturma yolunda görünüyordu; onun için korundu. bu karar en üst politik düzeyde kutsanarak verildi. futbolun halkın ruh hâli üzerindeki etkisinin hep ciddiye alındığına dair bir gösterge mi? hakikaten bir dizi dikkate değer sonuç, kitlelerin futbol tembelliğini coşkuya dönüştürmüştü.

olayın farklı ölçütlerle değerlendirilmesinin acısı çıktı. kimsenin gözü korkmadığı için 1987/88 sezonunun sonlarında da da hileli işler döndü. bu kez soruşturmayı polis sürdürdü; on iki takımdan oyuncular, antrenörler ve yöneticiler mahkeme önünde hesap vermek zorunda kaldılar. hükümler verildi ve çok geçmeden yumuşatıldı. macar futbol birliği, başından itibaren içişleri bakanlığının suç duyurusunda bulunması üzerine polis operasyonu başlatılmasını şaşkınlıkla karşılamıştı. o günler, 1956 devriminin yıldönümü vesilesiyle birtakım gösterilerin yapılmasından korkulan 23 ekim civarındaki günlerdi. bu sefer başka bir versiyonuyla halkın afyonu olarak futbol mu? bir futbol skandalının dikkatleri başka yere çekmek için manevra olarak kullanılması mı? birileri böyle bir fikir yumurtladıysa bile iki yanlış varsayıma dayanıyor demekti: birincisi bugünkü macaristan'daki politik bilinç hakkında, ikincisi insanların düşüncesinde futbolun veya bir futbol skandalının kapladığı yer hakkında.

zaten şikeye karışan oyuncular da kabahatlerinden ötürü fazla tantana koparıldığı kanısındaydılar. "biz küçük balıklarız sonuçta" savını ileri sürdüler: "bu toplumda para yedirmeden yapılabilecek hangi iş var ki?". onların ağzından duyulduğunda pek ikna edici olmasa da büyük veya küçük çapta yozlaşma, "hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için" ilkesinin toplumun geniş alanlarına hâkim olması tartışmasız gerçeklerdi. belli ki futbolcu çevresinde gördüklerini model alıyordu. pek de başarıyı teşvik etmeyen bir modeldi bu. bu durum da bu spor dalının içinde bulunduğu rezaleti toplumun hâlinin bir yansıması olarak genç futbolcunun yazının girişinde alıntılanan görüşünün onaylanması bir bakıma.

macar toplumu çok uzun süredir geçiş hâlinde bulunuyor. futbola ilişkin olarak bu hâl belki şöyle özetlenebilir: totaliter sistemlerdeki gibi yönlendirme imkânları (örneğin emirle gücün bir takımda yoğunlaşmasını sağlamak) artık yok. başarı için böylesi sistemler için açık olan teşvikler (dış geziler) de yok. aşılmış toplumsal koşullara ait bakiyeler ise hâlâ duruyor. her şeye kâdir edalı kulüp patronlarını ve koruyucularını düşünelim. batılı kulüpleri örnek alarak ekonomik rasyonalizm ve performansa dayalı katı bir bakış açısını devreye sokma denemeleri, öncelikle genel iktisadî zihniyete takılıyor. futbolculara bir süredir tanınan serbesti -hangi yaşta olurlarsa olsunlar yurt dışında oynayabilmek için sözleşme imzalayabiliyorlar- macar futboluna şimdilik sadece kan kaybı getirdi.

başarıya dayalı sporlarla birlikte futbolun, "eski düzen" de tattıkları belirli avantajlar da ortadan kalktı. piyasa ekonomisine dayalı futbol işletmesinden umulan yararlar da hayata geçemiyor. gerçi macar kulüplerinde de oyuncu ticareti batılı merkantil modele göre tıkırında gidiyor (transfer ücretleri gittikçe büyüyor) ama avrupa futbolunun üst ve orta sınıfıyla rekabet edebilir olmaktan çok uzaklar.

batılı modelin hiç özlenmeyen bazı görüntüleriyle bazı görünümleriyle giderek daha fazla benzer hâle geliniyor. stadyumlar ve çervreleri artan sıklıkla kavga-dövüş sahneleri hâline geliyor. (b: ferencvaroş) taraftarlarının sayıca fazla güçlü olmayan ama o ölçüde de militan bir kesimi özellikle sevimsiz. ve "yeni" nin orta yerinde fazlasıyla "eski" bir şey: birçok yahudi'nin desteklediği (b: mtk-vm budapeşte ) takımının deplasman maçlarında anti-semitik aşağılayıcı tezahüratlar duyuluyor. bu, daha dört-beş yıl önce başladı. o zamanlar medya için bir tabu olan anti-semitizm, gizil olmaktan çıktı.

macar toplumunun hızlanan geçiş sürecinin karanlık bir yüzü de kaçınılmaz olarak var. kaygıların ve korkuların yanında elbette daha iyi bir geleceğe dair umutlar da yaşıyorlar, bu umutlar çok uzakta görünse bile. yaşadıkları bunalımı toplumsal koşullara bağlayan futbolcular, başarılı bir dönüşüme bağlı olarak sporlarının da yeniden yükseleceğini vaadediyorlar. ama böyle olacağına dair kimse onlara söz veremez. giderek çoğulculaşan, liberalleşen macaristan'da ilgilerin çeşitlenmesine bağlı olarak futbolun gittikçe daha önemsiz bir konu hâline gelmesi de gayet mümkün görünüyor. kim bilir? futbolun mevcut ve geçmişte kalan kimi olguları toplumsal yönden açıklanabilir.

ama kehanetler toto kâğıdına mahsus kalmalı.

---------------alıntı---------------

buraya kadar sıkılmadan okuyan kartallar arasında yapılacak çekilişte talihli beş kişi, beşiktaş'ın yeni forvet transferinin youtube videosu altına "welcome to beşiktaş" yazma hakkına sahip olacak. az şey mi?[ybkz]swh[/ybkz]

benim ise ütü yapmam lâzım. hiç beceremiyorum bu işi yahu. neyse. saygılar.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol