Yavaşça sigarasını işaret parmağı ile orta parmağının arasına alıp bir nefes çekti. Diğer elinde tuttuğu fotoğrafı yavaşça bıraktı. Fotoğraf esen rüzgarda ilkönce düşer gibi sağa sola savruldu. Ardından daha güçlü bir rüzgar esince havalanıp yolun yanındaki,gökyüzüne doğru uzanan çam ağaçların arasından karanlığa karıştı.
Adam fotoğrafın gittiği yöne bile bakmadı.Sadece yürüdü,amaçsızca biraz da acelesi varmış gibi.Sanki bir treni kaçıracakmış gibi bir gemiye çoktan el sallamış gibi ve elveda demiş gibi rötarlı uçaklara. Parmaklarını gevşeterek bıraktı sigarasını. Sigara kaldırım taşının üzerine yıldırım gibi çakıldı ve bir daha sekti.ilk çarpmanın etkisiyle etrafa birkaç kıvılcım saçıldı.O karanlıkta hepsi ateş böcekleri gibi etrafa dağıldılar.ikinci düşüşünü göremeyecek kadar uzaktaydı adam.
Sadece yürüdü.
Biraz daha yürüdü.
Bir telefon kulübesinin önüne gelene kadar.çok eski bir kulübeydi.Yanlarına siyasi çizimler yapılmış ve aşkı ilanlar edilmişti.insanlar sevdiklerine buradan telefon açmak yerine.Kulübenin dışına kalpler çiziyor,birbirlerinin ismini yazıyorlardı. Sonra yazdıklarını kendileri de unutuyordu.Telefon kulübesi de.
Ahizeyi kaldırdı.Numaralara rasgele basar gibi bir numara çevirdi.Sonra telefon çalışmayınca şansız olduğunun kanıtı olarak gördü bunu.çünkü bunu böyle algılamak herzaman daha kolaydı.Ahizeyi asmak üzereyken,telefon kulübesine açılması için para atmadığını farketti. Pantolonunun sol cebimden birkaç bozukluk çıkartıp,makinenin içine yuvarladı.Tekrar numarayı çevirdi.
Telefon biraz çaldı.
çaldı.
çaldı.
Tam vazgeçip kapatmak üzereyken karşıda bir kadının sesi duyuldu.
Evet,bana ulaştın ama şu an evde yokum ama bana mesaj bırakabilirsin tatlım.
Ahizeyi asmadan bıraktı.Ahize dar ağacına gönderilmiş mahkum gibi havada sallanmaktaydı.Nefes almakta güçlük çekermişçesine havada çırpınıyordu. Adam ise kulübeden çıkıp ilerlemeye karar verdiyse de geri döndü.Ahizeyi boğulmaktan kurtarıp,kulağına dayadı.Ahizenin nefes alıp verişini duyabiliyordu.Nefesi kulağına çarpıyordu.Bir şeyler fısıldıyordu.Bir ölünün ağzından çıkabilecek bir ses tonuyla dudaklarını kıpırdatıyor ahize.ölmüştü ya da ölüyordu.
O anda başka bir yerde ince bilekli,sarı saçlı bir kadın bir salonda dansediyordu. Tek başınaydı ama sanki o hareketsiz duvarlar bile dansediyordu onunla. Onun dansında daha değişik ama hoş olan bir şey vardı. Salon pek büyük sayılmazdı. Tek penceresi vardı. Pencere sonuna kadar açılmış. çok büyük olmayan oda da hava akışını kontrol etmekle yükümlendirilmişti.
Kadın ilk önce sola doğru dalgalandırdı bedeni. Ardından kollarıyla sağa doğru çekti kendini. Sanki rüzgara yakalanmış bir kagıt parçası gibiydi.Narindi ve güzeldi.
Ardından dansına son verdi. Yerde bir fotoğraf duruyordu. üstünde kendi resmi vardı. Kameraya el sallıyordu,arkasında kocaman bir deniz ayaklarına kapanıyordu. Güneş sarı saçlarına kendisini katmaya çalışır gibi kadının tam tepesinde durmuş,fotoğraf makinesine gülümsüyordu.
Kadın fotoğrafı ters çevirince, arkada bir yazı karşılaştı;
Orada bana el sallıyordun,biliyorum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?