buyursunlar efendim, benim okurken yine tüylerim diken diken oldu, gözlerim dibine kadar dolu. sen büyük kaptanlığından bahsederken biz beşiktaş'ı nasıl tanıyoruz nasıl ve neden seviyoruzu bu hayat hikayesinin bir bölümü açık ve net bir şekilde anlatıyor. yeter arkadaş sus ne olur yeter.
--alıntı--
Futbola bu kadar düşkün olan ve bu oyunu bu kadar iyi oynayan bir öğrencinin yeri, okul takımıdır elbette. Kabataş Lisesi'nin futbol takımına alınan Süleyman Seba'nın başarılı oyunu, diğer liselerle yapılan müsabakalarda da hemen fark edilir. 1943 yılında, onu bu müsabakalarda seyreden Beşiktaşlı yöneticiler, Beşiktaş'ın genç takımına davet ederler. O dönemi bakın nasıl anlatıyor Seba, "Hakkı Kaptan'a, Sabri Bey'e, Remzi Tosyalıoğlu'na, yani Beşiktaş'ın o zamanki yöneticilerine demişler ki, "Süleyman diye bir çocuk var. Bunu bir alın deneyin. 1943 yılıydı. Antrenmana gittim. Orada beğenilmişiz. Beşiktaş'a hizmet vermeye başlamam o dönemlere rastlar."
O yıl Beşiktaş Genç Takımı İstanbul şampiyonu olur. Bir sonraki yıl, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Genç Takımı'nın kaptanı Süleyman Seba'dır. Takım arkadaşı Nazım Özbay, "Hadi bakalım Süleyman, uzun bir yolculuğa başlıyorsun. Beşiktaş'ın genç takım kaptanlığı sadece bir başlangıçtır. Darısı A takımının başına" dediğinde Seba'nın verdiği cevap, kişiliğine damgasını vuran alçakgönüllülüğe çok genç yaşlarda sahip olduğunun bir göstergesidir, "Bu şeref bana yeter..."
--alıntı--
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?