beşiktaş milangaz

gidiyorum bu
"uçurumu sevenin kanatları olmalıdır" diye buyurmuştu pos bıyıklı feylesof.[ybkz]swh[/ybkz] yakın zamanda kaybettiğimiz yeşilçam emektarı (b: tuncer sevi)'ye ne kadar çok benziyordu farkettiniz mi hanımlar beyler? siz "hmm, harbiden haa." diyene kadar ben üç beş bir şeyler tuşlayayım.

uçurum dedim de... bu takım sezon başında kaç kez uçurumun ağzına geldi? sponsor sıkıntısı, geçen seeneden kalma alacakları ödenmeyen yerli oyuncuların durumu[ybkz]swh[/ybkz], ayrılmayı ciddi ciddi düşünmeye başlayan bir koç, "peki şimdi ne olacak?" diye endişelenmeye başlayan bir avuç taraftar.[ybkz]swh[/ybkz] hemen her spor dalında olduğu gibi basketbolda bilinen bir motto iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı: money talks.

"money talks." dedim de...beğenelim ya da beğenmeyelim veya ister zorunluluktan isterse sorumluluktan diyelim erdoğan demirören özelinde demirören ailesi milangaz aracılığıyla bu noktada inisiyatifi eline aldı. ancak önemli bir şey daha yaptı baba demirören. parayı harcama yetkisini, beşiktaş milangaz organizasyonunu vücuda getirecek ve bu işi oğlundan çok daha iyi bilen bir teknik organizatöre sundu. zira tepedeki lider bu kişi olacaktı.

lider dedim de... bir kere ergin ataman yalnızca idman yaptıran bir basketbol koçu değil; aynı zamanda bir takımı meydana getiren hemen tüm unsurların - bunun içine problemli oyuncuyu , malzemeciyi, çok konuşan yönetcileri, akatlar arena'da maç durduğu anda parkeye pas pas yapan çocukları koyun- dilinden anlayan bir portre. bizde her alanda profesyonellik yeterince oturmadığından -ha bazı alanlar hariç tabii. mesela borçlar hukuku.- sanırım sadece saha içi sorunlarla boğuşacak bir teknik adam modeli çok da yeterli olmuyor. ne yaptı ataman? yerli oyuncu transferinde yaşanan geç kalma üzerine en iyi bildiği avrupa ligine yönelerek "güçlü yabancı tamamlayıcı yerli" formülüne el verdi. öncelikle kendisinin oluşturacağı oyun felsefesini saha içinde hayata geçirerek diğer arkadaşlarını da sistemle bütünleştiren komutları verecek bir takım beyni lâzımdı.

takım beyni dedim de... carlos arroyo, derron williams sonrası takıma transfer edildiğinde açıkçası bir miktar endişem vardı. latin amerika kökenli basketbolcular avrupa ligi tecrübesinden geçmedikçe maç içinde genellikle disiplinsiz/başına buyruk davranabiliyorlar. hele bu kişi takımınızın oyun kurucusu ise en kritik anlarda kilit maçları kaybetmenize neden olabiliyor. ancak gördük ki arroyo'nun maccabi tel aviv ile yaşadığı euroleauge tecrübesi olumlu anda çok şey katmış. nerede frene basıp, nerede hareketlenmesi gerektiğinin kararını çok iyi veren, oyun anlamında ciddi şekilde olgunlaşmış bir arroyo bulduk. ve ancak böyle bir arroyo ile final serisinin sonunu getirebilirdik. ama önemli bir başka nokta ise bir takımın saha içi liderinin yanında, hemen her bölgede 10 üzerinden 8'in altına düşmeden oyanayabilecek; hırsı, azmi ve kararlılığıyla en zor anlarda "ben varım" diyebilecek komple bir oyuncuya ihtiyacınız olmasıydı.

komple bir oyuncu dedim de... ne yalan söyleyeyim david hawkins'in sezon başında aj milano'dan beşiktaş'a transferine en çok sevinenlerden birisiydim. zira iki sene önce montepaschi siena forması giydiği dönemde muazzam euroleague maçları çıkarmış bir adamdı. ilk zamanlar biraz uyum problemi çekip, bir miktar da deron williams'ın gölgesinde kalsa da ağırdan ve emin adımlarla ilerleyerek özellikle türkiye kupası'ndan itibaren yükselttiği form grafiğini play off serilerinde zirveye taşıdı. elbette tüm aşamalarda yalnız değildi. kendisine gerek içerden gerekse dışardan sessiz sedasız, kimselere de çaktırmadan koltuk çıkan beyaz bir gölge vardı.

beyaz gölge dedim de. sezon başında maddi krizle boğuşan dusan ivkovic'e "takımdan kimi göndermek istemezsin?" diye sorsalar galiba ilk etapta zoran erceg ismini verirdi. oyun bilgisi, basketbol zekâsı, soğukkanlı duruşu ve mimiksiz yüz ifadesi ile güven veren bir sakin güç. kim bilir içerisinde ne fırtınalar kopuyordu. ama düzgün bilekleriyle dindirdiği sıkıntılar bunu bilmemizi imkânsız kılıyordu. tepeden tırnağa yugoslav işte. ancak tribün hareket ister, şov ister, coşmak ister ki hakkıdır da. bunu yapacak kişi de boyalı alndan sorumluysa, aynı zamanda atletik ve ele avuca sığmaz ise tadından yenmez. zira bu özellikler aynı zamanda smaç ve blok demektir. hele bir de sadece tribünleri keyiflendirmekle yetinmeyip kendini takımla bir tutmuş bir adanmışlık söz konusuysa..

adanmışlık dedim de... pops mensah bonsu sanırım yetenekli uzun oyuncu bulmanın beşiktaşlı futbolcu bulmaktan daha zor olduğu bir dönemde bu takıma dahil edildi. açıkçası iyi ki de edildi. zaman zaman bazı top kayıplarına kızsak da, serbest atış çizgisine geldiğinde dudaklarımızı ısırsak da hem akatlar semalarında hem deplasmanlarda genel itibariyle yüksekten uçtu bu adam. galatasaray medicalpark eşleşmesindeki vaziyetini aktif dinlenme olarak kabul ediyoruz.[ybkz]swh[/ybkz] beşiktaş'ı çok sevdi bu açık. taraftarı da çok sevdi. bu tip oyuncuların performasını üst düzeye çeken en önemli şey sevgisine misli ile karşılık bulmasıdır. bu konuda kendisini çok da mahçup etmediğimizi düşünüyorum. tabii bir takımdaki en önemli unsurlardan bir tanesi yeteneklerin ilerleyen yıllarla ne kadar törpülenirse törpülensin ortaya koyacağın kapasite veririmliliğidir.

kapasite verimliliği dedim de... ersin dağlı'nın, yerli oyuncu statüsünde forma giymesi ve her ne kadar telekom ve efes dönemlerindeki kadar olmasa da yeterliliğini en optimal ölçülerde sahaya yansıtması gerçekten takdire şayandı. kimi zaman tek başına sırtladı takımı. çoğu zaman da en krtikik dakikalarda nefeslendirdi. bu arada öğrenmenin yaşı olmadığını, orta mesafe ikilik atışlarını geliştirerek gösterdi. resmen bir kevin garnett sitili oturtmuş. bu arada yüz hatları ve kafa yapısı vinnie the pooh'u çağrıştırıyor bana. yanılıyorsam sözlükteki arkadaşlarım yüzüme su vursun.[ybkz]swh[/ybkz] elbette tüm bunlar yetmez. yardımcı oyuncular kadro derinliğini simgeler ve uzun soluklu maratonlarda sonunu getirmenizi sağlar. biz bu açıdan hiç şanslı değildik belki de. tam formunu bulmuş can akın'ın sakatlığı sekte vurdu işleyişimize. buna rağmen can'ı aratmamaya gayret edecek bir başka altıncı adam ortaya çıkmalıydı. öyle ya. nba kapsamındaki ödül kategorilerinden bir tanesi de "en iyi altıncı adam" değil mi?

en iyi altıncı adam dedim de... serhat çetin sezon başında beşiktaş'ın bekir yarangüme ve cüneyt erden ile birlikte mahzene kapattığı oyunculardan birisiydi. her hafta noter eşliğinde idmanlarını yaparken beşiktaş milangaz'ın yerli transferinde geç kalmış olması kendisine umulmadık bir kapı açtı. kendisiyle yeniden görüşüldü ve takıma dahil edildi. bir dönemin alpella takımının skorer şutörü, hemen sonrasında gittiği fenerbahçe'de sıradanlaşmış; geçen sezonun beşiktaş'ında ise şöyle böyle bir sezon geçirmişti. ataman elbette kendisine daim bir baş rol biçmese de, özellikle türkiye kupası serisinde üstlendiği sorumluluk ile ideal bir bench oyuncusu olduğunu gösterdi. anadolu efes serisindeki performasını bu seviyede maç oynamamış olmanın verdiği heyecana bağlamak daha makûl bir gerekçe olacaktır sanıyorum. yoksa neee kara kaşınaaa ne kara gözüneee. öhm neyse. devam edersek bazen öyle oyuncular çıkar ki karşınıza basketbol yaşı, biyolojik yaşının önüne geçer. hep bu seviyenin oyuncusu olduğu izlenimini sizde bırakır.

basketbol yaşı dedim de... kartal özmızrak'ın özkaynak düzeninden yetişmiş olması herşeyden önce taraftarın gözünde hep bir adım önde olmasının yolunu açtı. bir ölçüde de (b: arın soğancıoğlu ) gibi babasının isminin ağırlığı altında ezilmekten uzak kaldı. ancak daha önemlisi kendisine beslenen sempatiyi sömürerek "çok gencim hata yapıyorum hoşgörün ağabeyler" kolaycılığına kaçmadan basketbol yaşını öne çıkararak eli dahi titremeden çok büyük işlere imza attı. özkaynaktan özmızrak doğdu. tabii bir basketbol takımında en önemli alternatif aslında oyun kurucunuzun alternatifidir. bir nevi cihazın işlerliğini devam ettirecek bir yedek pil vazifesi görür bu tip oyuncular.

yedek pil dedim de. mehmet yağmur yeniden beşiktaş forması giydiğinde önceki performansının ne kadar ötesine geçeceği benim açımdan merak konusuydu. o zamandan bu zamana beni çok etkileyen kendine güvenini üst noktalara taşıması oldu. hiç kolay değil. zira carlos arroyo'yu yedekliyorsunuz. o kenara geldiği anda tüm gözler sizin üzerinizde. tam anlamıyla altında kalktı diyemesem de, rahatlıkla ezilmedi diyebilirim. jaka lakovic'ten yediğin dirseği unutmadık çocuk. o dirsek senin üstün hizmet madalyandır.

ve diğer kartallar... barış hersek, adem ören, mehmet ali yatağan, marcelus kemp, can akın. hepiniz en değerli katkıları elinizden geldiğince verdiniz. siz dahil tüm takımı ateşleyen bir buji mutlaka olmalıydı.

buji dedim de. beşiktaş taraftarı bilhassa türkiye kupası'nın kazanılmasından itibaren dizginleri eline aldı. sahada bu takım ise, salonlarda onlardı. aslında hep varlardı. ahmet fetgeri'de de, süleyman seba'da da, akatlarda'da. sadece bu sene kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, bebeğiyle seferberlik hâlindeydi. bu inanmışlık ve bu ekipten olsa olsa şampiyonluk çıkardı.

şampiyonluk dedim de... şampiyon beşiktaş.

kutlu olsun.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol