anlamlı ve anlaşılması gereken bir yazı.
spoiler--
"üç büyük" ibret
Ağzı olan konuşuyor... Teknik direktör futbolcuya, futbolcu tribüne, yönetici hepimize ayar veriyor.
Oysa “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”!
Üç Büyükleri anlamak, üç büyüklerden mesaj almak isteyen yaptıklarına bakacak.
Dersler, ibretler, geleceğe ait işaretler hep orada...
BEŞİKTAŞ’I UÇURAN...
Beşiktaş mesela... Neden Barcelona gibi oynuyor?.. Neden herkes onu seviyor, ona saygı duyuyor?
Futbolun içinde olan “talih” unsurunun tamamı Beşiktaş’a karşı değil mi oysa?
Evi yok evi.
Para yok gibi.
Seyirciyi bile Konya’da bulabiliyor.
Peki, nereden kaynaklanıyor bu özgüven?
“İnsan unsuru”.
Beşiktaşlı futbolculardan başlayın, Bilic’ten yöneticilere, oradan Başkan’a kadar gelin... Bir tane ofsayt bulamıyorsunuz.
Görev tanımı dışında bir Kartal’a rastlayamıyorsunuz.
Empati fakiri, burnu kaf dağında, ukala, tek kişi bile yok Beşiktaş’ta...
Rakip büyüklerin “çok büyük futbolcuları” değerli eşlerine Lamborghini tokuşturtup gıda yardımı ile kömüre muhtaç halkla dalga geçerken, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, futbolcularını VİP’ten çıkarıp ekonomi sınıfına sokuyor.
Onların da lüks araçları, kabarık cüzdanları olabilir, lakin tevazu her şeydir, her şeyin önüne geçiyor.
Bitmedi... “Anasını da alıp gitmiş” başkan Orman Konya’ya...
Saygıdeğer hanımefendi üşenmemiş, oğluna ve Beşiktaş’a destek vermiş.
Söz bitiyor duygular konuşuyor bazen.
Bravo, helal olsun falan kaba kaçar; kutlamak lazım Orman ailesini.
Sayın Çebi; aynen... Futbolcularına kol kanat gererken bir tane tahakküm eden tavrını göremezsiniz.
Yönetim... Kendine oynayan hiç görmedim ben.
Balık baştan kokar, Kartal kafadan alıyor gönül puanlarını.
Özetle, Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan ve en zor zamanında bile “sıra dışı” olmasını sağlayan tevazudur. Sabırdır. Nezaket kılıfına soktukları inattır.
Ağlayıp sızlanmamaktır Beşiktaş’ı Beşiktaşlı olmayanlara bile sevdiren.
Gerisi çorap söküğü... Futbolcu da performansta, oyun zekasında insanüstü oluyor doğal olarak.
Alın size futboldan koskoca bir ders:
“Doğru daima kazanır”.
KOŞULLAR ÜSTÜ FENERBAHÇE...
Gelelim Fenerbahçe’ye...
Çimenlerin üzerinde hiç de rahat değil son şampiyon.
Kendisi çok iyi bir insan, çok yetenekli, çok Fenerbahçeli olabilir ama futbolun yazılı olmayan kurallarına göre Fenerbahçe ile kalibresi uyuşmayan (henüz) İsmail Kartal’a sorumluluk vererek iyi mi yaptı Fenerbahçe; kötü mü belli değil.
Sıkıntı hem bütünde hem ayrıntıda... Takımı oluşturan bireyler de sıkıntılı.
Sevimsiz olmayı kafasına koymuş futbolcular var mesela. İsteksiz olan. Karamsar, gergin çok.
Bu bir elektrik ve her iletkeni aşıyor:
Tribünler bölünmüş. Fenerbahçeli Fenerbahçeliyi protesto ediyor.
Bir tek muhalefet yok şimdilik... Ki, 16 yıllık iktidar sonunda olsa şaşarım.
Yine de parlayan bir yanı mevcut Fenerbahçe’nin... Büyüklüğünü her türlü futbol zikzaklarından azade tutan, tescilleyen, her türlü karamsarlığı perdeleyen bir pırıltı.
Ne mi?
Gündelik sıkıntılara bakmadan “geleceği kurma” arzusu.
“1 Milyon üye” projesi tıkır tıkır işliyor bir yandan.
Bayılırım “içinde bulunduğu ahval ve şeraiti dikkate almadan” en hayati noktaya odaklananlara.
“1 Milyon üye“ projesi, hayat memat meselesi değil ama doğru dürüst bir gelecek için çizilmiş en emin rota.
Açık baksınlar belgelere, Balıkesirspor maçından sonra 1 tane bile Fenerbahçeli üyelik belgesini imzalamışsa yeter de artar. Altına imza atarım Fenerbahçe’nin muhteşem geleceği iddiasının.
Fenerbahçe’den ibret budur işte:
“Bugünü kurtarmak yetmez, geleceği tutmak lazım”!
SAKIN G.SARAY GİBİ OLMA!
Galatasaray’dan alacağımız dersler yok mu?
Var elbet.
Yemeğini yemeyen kızına şehrin en zayıf kadınını buldurup “yemezsen böyle olursun” diyen zengin hesabı, kaçınılması gereken davranışları Galatasaray’dan öğreniyoruz maalesef.
Oysa, uzun bir atıl süreçten sonra futbol makinesini tekrar çalışır hale getirdi Galatasaray. Dün duranlar bugün koşuyor. Dün atamayanlar bugün atıyor. Tribünler barışmış sayılır takımla. Hoca uymuş. Henüz kaybedilmiş bir şey de yok şampiyonluk yolunda...
Bir de bakıyorsunuz, savaş var Galatasaray Lisesi koridorlarında!
Kulaklarımla duydum, “Adnan Polat asla affedilmemeli” dedi Galatasaray duayeni sayın Kıraç.
Heyhat!.. Siyaseten başbakan asmak kadar zehirli bir fikirdir bu. Etkileri, tepkileri, sonuçları nesilleri aşacak ve çok daha amansız zehirlenmelere yol açacak bir ağu girmiş damara.
Bitmedi... Bir önceki başkan sayın Aysal da infaz edildi Galatasaray’da. Hatta daha öncekiler de... Ali Sami Yen’e uzanmasına ramak kaldı.
Tamam... Medya yazar, yorumcu söyler ama Galatasaray’a ait insanlar nasıl böyle “başkan katliamına” başlar?
İşin en acı tarafı, harcanan Galatasaraylıların tek sebebi var; para!..
Sanki Galatasaray için demişler; “dostluk o kadar güzeldir ki, araya para girmese bir ömür boyu sürebilir”!..
Geçtiğimiz hafta Amerikan Lotosu’ndan çeyrek milyar dolar çıksaydı Galatasaray’a, şu sırada Galatasaray balosunda birbirleri ile sarmaş dolaş kardeşlik mesajları vereceklerdi demek.
Bu kadarla kalsa keşke. Ama ok yaydan çıktı bir kere.
Bundan sonra Galatasaray’ın kaybettiği her sportif pozisyon, spor sahalarından, sporculardan, teknik adamlardan değil, takım elbiseli Galatasaraylılardan kaynaklanmış olacaktır.
İbrete gelince... Olay ortada:
Sakın Galatasaray gibi olma!
spoiler--
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?