nerede o bir gülüşüne aşık olduklarımız

must
eskiden miydi o aptal aşklar? yoksa hiç yoklar mıydı? düşündümde uzun süredir aşık olmamışım. arada yalancı emziklerle geçmiş zamanım. kimin kimi emdiğide belli değil üstelik... elime kalemi alıp yazardım eskiden. anlatırdım uzun uzun ona. yazamadım ondan sonra. "gidememiş miyim ondan?" dedim kendi kendime. gitmişim. ama varamamışım nereye gittiğimi bilemediğim o yere.

bu gece dilime dolandı: "uyanır gece yarısı yoktan sevda yaparım..." söylüyorum ama kendim inanmıyorum ki... söylediğim beni yansıtmıyor... kaybolmuş o hissiyat. kendimle uzun bir yolculuğa çıkma zamanı gelmiş sanırım. alacağım kendimi, kendimi sorgulayacağım. "söyle! söyle çabuk nerde?.." belki de o gülüşüne aşık olduklarıma bir yolculuk yapmam gerek. eski sevgililerimin kapısını çalıp acaba neydi eksik olan diye sorasımda yok değil hani...

modern çağın tüketimi midir artık aşk? bir daha olmaz mı? o müthiş aromalı tadı bırakmayacak mı dilimizde? kalamışa bir tatlı huzur almaya gidilemeyecek mi bir daha?..
last director
#368137

geçen sene buralarda böyle dolanırdım bu saatlerde, o online olurdu, bir iki entry yazardı, ben de o zamanlar başlık avcısıyım, sözlüğün çalışkan çocuklarından biriyim güya... -halbuki hızlı giden atmışım sadece, hani boku seyrek düşenden. şimdi boş boş entry yazmaktansa biriktirip yazayım diyorum, olgunluktan mi yoksa "hatun var ağır ol lan biraz" havaları mı bilmiyorum, her neyse konumuz o değil zaten- bir bakardım "anlayamaz kimse bu aşkı" bir entry girmiş, yapışırdım altına başka bir entry ile.

bazen gelirdi ona haller, melankolik melankolik yazardı bir şeyler [ybkz]swh[/ybkz] bilirdim o hallerini ve hoşuma giderdi, sırf o yüzden severdim belki de ve sırf öyle bir anına denk gelirim belki diyerek sözlüğe girip onun sabahlamasını umut etmişimdir birkaç kez, doğru. itiraflar bölümüne ekleyiniz. o zamanlarda bazen sabahlara kadar mesajlaşırdık sözlükten, o yazardı, ben yazardım.

ona gitmesi için bir iki yer tavsiye ettim, söz verdi, hatta beraber gitme mevzuları oldu, kahve mevzuları falan oldu, sonra kaynadı gitti işte. yalova'ya mı ne gidecekmiş. dedim bu yalova kim acaba? girdim google'a bakıyorum işte "yalova sen kimsin" istanbul'dan kopmuş, meclise bir milletvekili ve bir çığırtkan gönderen, çok da namı sanı olan bir yer değilmiş anlayacağınız. hatta "la bu muharrem ince istanbul'dan değil miydi" tepkilerine sebep olan, vekilinin, şehrin önüne geçen bir yer işte. neyse sonradan aldım verdim ben seni yendim tarzı bir yerel seçim yaşadılar da tüm ülke tam olarak tanıdı yalova'yı. velhasıl o zamanlar kısmet dedik geçtik.

bir gün erikli'deyim. güzel geçen tatillerinden birini geçiriyordum ki süleyman seba'nın vefat ettiğini öğrendik. inanın ablamın yıllık iznine denk gelmiş olmasa ve onun deşarjı için çok önemli olmasa bırakıp dönmeye hazırım. ama şartlar el vermedi, dönemedik, yarıda bırakmak istemedik tatili. zira vaktiyle yeterince çok yarıda bıraktık ömrümüzü, cenaze dolayısıyla. süleyman seba'yı her beşiktaş'lı gibi ben de çok severim, onun duygusal yoğunluğuna ve yıkıntısına geçmeden sizleri de o moda sokmadan hemen seba başkanın gider ayak bana son iyiliğini anlatayım. "anlayamaz kimse bu aşkı" bana ilk buluşma teklifini seba başkanın cenazesi için sundu.

o güne kadar laf lafı açtı, ben önerdim, öyle oldu şöyle oldu derken o gün... o gün ilk defa bana "birlikte cenazeye gidelim mi" dedi. bana özel miydi, bilmiyorum, umurumda da değildi açıkçası. çünkü bana özel olmasını istediğim bir durum da yoktu zaten ortada. muhabbetini gerçekten çok sevdiğim biriydi o kadar. ve beni davet etmesi, çok hoşuma gitmişti. çünkü bu biz beşiktaşlılar için, özel bir gündü ve bunu paylaşmaya açıktı. fakat ben gidemedim.

tesadüf bu ya ben erikli tatilindeyken yani onun bana ilk buluşma teklifini sunduğu sıralarda gittim plajda güneşlenirken okuyabilmek için bir kitap aldım. en sevdiğim yazarlardan olan emrah serbes'in son kitabıydı bu. çok heveslendiğim, okumak için sabırsızlandığım: deliduman.

ne alaka diyeceksiniz?

deliduman kitabında emrah serbes okuyucularını, yalova'da yaşan bir gencin gözünden gezi parkına kadar uzanan süreçte ömrünün kısa bir bölümüne konuk ediyor. ben uzun bir süre farkında olmasam da yalova'dan bahsettiğinin, sonradan "anlayamaz kimse bu aşkı" tarafından bilgilendirildim. hatta sonradan benim kitabımdan okudu, hatta beni kitaptaki mekanlara götürdü, oraları gösterdi falan...

tesadüfleri zorluyor muyum veya gerçek bir tesadüf olayı mı bilmiyorum, yorum sizin. umurumda değil zaten, iki türlüsüne de ihtiyacım yok ne de olsa, mutluyum sonuç olarak... her neyse.

çünkü birçok yerde kesişiyordu zaten hayatımız ve bu anlattığım sadece en küçüğüydü.

beşiktaşlı oluş şekli, katıldığı sosyal sorumluluk projesi vs...

bir gün bir şekilde buluştuk.

o gün, oracıkta, o an...

tuttum gözlerini, gözlerimle. gülmek ancak bu gözler için güzeldi. bu klişe anlatı hiç bu kadar çaresiz kalmamıştı bir gülüşün gözlere bu kadar güzel yansıyışında. ama öyleydi. bir gülüşü var sanırsın beşiktaş sahaya çıkıyor dedikleriydi. çıkmadı aklımdan hiç.

aradan biraz zaman geçti, sizin için orası önemsiz ama beni eritip bitiren ve bir türlü geçmek bilmeyen, olur mu olmaz mı sorularını sordurup bin danışıp bir davranılan o sancılı süreç... sonra... bir şekilde uzattım ellerimi ellerine

sonra yıllar geçti, karşımda öylece baktı bana. ellerim havada, uzatmasını bekledim. gün hep geceydi, mevsim hep kıştı ama yıllar geçti biliyorum, yüreğimi yıllarca bir zincire vurup işkenceler ettim, heyecanımı terbiye etmek için yıllarca esir tuttum avuçlarımın terinde... ya da belki sadece bir andan ibaretti.

gözlerime baktı, gülümsedi, uzattı ellerini...

kendisiydi işte o gülüşüne aşık olduğum.

o gün bugündür ne zaman gülse aşk dolu gözleriyle, bu kez terbiyeyi bekleyen değil paylaşımı isteyen heyecanım, yenilenir durur gülümsediği sürece.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol