ediz bahtiyaroğlu

gidiyorum bu
an itibariyle kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdiği haberleri gelen eskişehirspor'lu defans oyuncusu.

edit: ailesinin, türk futbolunun ve eskişehirspor camiasının başı sağolsun.
forzaquila
allah rahmet eylesin diyorum başka da bir şey diyemiyorum. haber tribün dergi ve bazı gazeteciler tarafından verilmiş.

tam da sorun addettiğim şeylerle uğraşırken bu haberi almam 'değer mi lan?' dememi sağladı. sahiden, hayatta daha önemli ne olabilir? yazık.
huzur tribünde
26 yaşında hayata veda eden futbolcu. ölüm ani olunca daha bir yıkar insanı, ölüm işte adı üzerinde buz gibi...

mekanı cennet olsun, allah yakınlarına sabır versin.
e.ç
bir eskişehirli olarak ister istemez göz ucuyla sürekli takibimde olan eskişehirsporun futbolcusuydu.dolayısıyla çok şaşırttı beni ,yani tanıdığın bir insanın ölümü gibi düşünün.huzur içinde yatsın gerçekten ölümden başkası yalan,hiç şakası olmuyor ölümün.
brigate autonome
hırslı, yetenekli ve bazen de heyecanına yenik düşen gencecik bir futbolcuydu. şimdi de kalbine yenik düşmüş, toprağı bol olsun.

http://tinyurl.com/clhy9l8
fani madida
henüz 26 yaşında genç bir insandı. bu sebeple vefatı üzücü. sevenlerine ve camiasına baş sağlığı dilerim.

fakat her vefat haberinden sonra olduğu gibi ediz'in vefatında da kendisini badem gözlü ilan etme yarışı yapılıyor adeta. vefatı, hrant dink'in öldürülmesini ülkücü işaretiyle kutlamasını değiştirmiyor benim gözümde. ya da necip'in hayatına kastedercesine kafasına attığı uçan tekmeyi. o gün ediz'e ana avrat sövenler bugün "çok iyi adamdı yea :/" diyor ya bana ters gelen bu.

allah rahmet eylesin.
systemfailed
bugün doğum günü olan rahmetli futbolcu. kendisini ilk çıktığı zamandan beri takip ederdim yazık oldu mekanı cennet olsun.
pepük
zaman ne çabuk geçiyor. vefatının 3. yılı. mekanı cennet olsun.

https://www.youtube.com/watch?v=8C6BAVcKA6k
ssm
babası tarafından yaşam hikayesi anlatılan futbolcu.
--alıntı--

“Evim diye bildiğim toprakları bırakıp, Türkiye’ye doğru yola çıktık. “Türkçe bilmiyorum ki, okula nasıl gideceğim” diye düşünüyordum. Babamın çok fazla parası da yoktu. Okula gitmek yerine bir fabrikaya girdim. Artık işçiydim. Yıllar geçti. Ayten’i tanıdım. Hala işçiydim, hayat hala zordu. Evlendik ve üç çocuğumuz oldu. Çocukların hepsi güzel olur da, nedense en küçük olan hep daha farklı bir yere konur ya, işte bizim ufaklık da bir başkaydı. Daha annesinin karnındayken bile rahat durmuyordu.

Benim diyen forvet öyle tekme yememiştir, Ayten’in yediği kadar. Yani 9 ay boyunca bir hakem olsa yanımızda, her gün çift sarıdan kırmızıyı yerdi. “Bak hanım, senin oğlun bu gidişle futbolcu olur” demiştim. Ayten’i doğum için SSK’ya götürdüm. Bembeyaz tenli, renkli gözlü, 4 kilodan ağır bir bebek olarak dünyaya geldi. Ayten de yediği tüm tekmeleri unuttu gitti. Okul çağı gelince, okula gönderdik ama aklı fikri topta. Ben de gençken futbol oynadım ama bu bir başka. Gözü futbol topundan başka hiçbir şey görmüyor. Mahalle arasında futbol oynuyor, gürültüden dolayı komşulardan hep şikayet alıyoruz. Mahallenin gençlerinin oluşturduğu bir futbol takımı varmış. Gitmiş o kulübe girmiş. Akşam eve geliyorum, oğlan kanter içinde, su gibi olmuş, sobanın yanında ısınıyor. Annesi tuvalette çamurlu ayakkabılarını yıkıyor. Diğer çocuklarıma bakıyorum, hep ders çalışıyorlar. Bu daha kitaplarının kapağını açmamış. Kitaplar kullanılmadığı için öylesine yeni gibi duruyor ki, her senenin sonunda o kitapları satıp, kendisine harçlık yapıyor. 10 yaşına gelince tutturdu beni seçmelere götürün diye. Ayten ona zaten hiç kıyamaz. O ne isterse yapar. Ertesi gün dolmuşa binip, şehrin süper ligde oynayan takımının seçmelerine gittiler. Annesi anlattı, binlerce çocuk varmış. Onların arasından bizimkini seçmişler. -İsmail görmeliydin halini. Dolmuşa bindik eve geri dönüyoruz, sevinçten yerinde duramıyordu. “Anneciğim sana söz veriyorum. Seni saraylarda yaşatacağım” dedi bana. -Altyapıda para da vermiyorlar. Nasıl göndereceğiz, forması, eşofmanı, dolmuş parası. -Ses etme İsmail. Allah büyük, yaparız birşeyler. Benden gizli gizli annesiyle gidip, taksitle krampon almışlar. Ev ile antrenman yapılan yer arası 10 km mesafe var. Hergün yürüyerek gidiyor. Soğukta elleri, yüzü morarmış biçimde geri geliyor. Çocuk sıcak bir banyo yapacak, tüp bitecek diye şofbeni bile açmıyorlar. Diğer taraftan, Ebru ile Engin’in dershanelerine para yetiştirmeye çalışıyoruz.

Ayten her akşam, onun kıyafetlerini yıkayıp, sobanın yanında kurutuyor ki, sabaha hazır olsun. Bu çile 5 sene boyunca sürdü. Erkek Lisesi’ne giderken bir gün Tarih öğretmeni annesini çağırdı. “Hanımefendi, bu çocuğun kafası boş, bundan birşey olmaz” dedi. Hepimiz biliyorduk onun futboldan başka hiçbir şeye ilgisinin olmadığını. Zaten o yılın sonunda ilk profesyonel imzasını da attı. 100 milyon lira verdiler. 10 lirasını cebine koymuş, 90 lirasını annesine vermiş. Ayten de gitmiş, 90 lirayla oğlu güçlensin, toplara daha iyi vursun diye et almış, muz almış. Nerede pahalı şey var, gidip almış, gelmiş mübarek. Bir süre sonra Ankara’dan transfer teklifi geldi. Annesi ağladı etti ama kendisiyle aynı kulüpteki iki arkadaşıyla birlikte Ankara’ya gittiler. Daha 16 yaşındaydı. İki arkadaşı yapamamışlar dönmüşler. Bizimki her akşam yorganın altına girip, anneciğim, babacığım diye ağlıyormuş. Annesiyle telefonda konuşmuş. Annesi “istersen dön yavrum” demiş. “Sizin için kalıyorum. Para kazanmam, sizi rahat yaşatmam lazım” diye cevap vermiş. O sene 2 milyar para kazandı. Hepsini bize gönderdi. Tıpkı öldüğü güne kadar yaptığı gibi. Ve bugün, sahip olduğumuz herşeyi ona borçluyuz. En son aldığı arabayı bile annesinin üzerine yapmış. Evladın hayırlısını yetiştirmişiz. O gidiyorum dediğinde 26 yaşındaydı. Onu transferin son günü, cennete transfer ettik. Umarım oralarda bir yerlerde, taksitle krampon satılıyordur.”

--alıntı--

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol