elde kolda yanık yarası kacınılmazdır.
sobalı evde büyüyen çocuk
kumpirin sadece ortaköye has olmayan bir yiyecek türü olduğunu keşfeden çocuktur
banyodan çıktıktan sonra ısınmak için boruya karnını yapıştırıp anneee diye zırlayan çocuktur
soba külünde pişirilen patates,soğanın lezzetine vakıf ve pazar sabahları yapılan kahvaltıda kızarmış ekmek için kavga etmenin hazzını yaşamış çocuktur.
artık kestane yemekten eskisi kadar zevk almayandır.
hele de tek bir odadaysa o soba,kışın gelmesi demek sobalı odadan çıkamamak demektir..
temel ihtiyaçlar dışında sobalı odadan çıkmak işkence gibidir adeta.
ellerde kollarda varolmuş ufak tefek yanıkları saymıyorum bile.
ama bunun aksine güzel yanları yok mudur?tabii ki vardır.
o kestanenin tadını sobadan başka hiç birşey veremez,sabahları annenin kızarttığı o ekmeğin kokusu bambaşkadır zaten.
temel ihtiyaçlar dışında sobalı odadan çıkmak işkence gibidir adeta.
ellerde kollarda varolmuş ufak tefek yanıkları saymıyorum bile.
ama bunun aksine güzel yanları yok mudur?tabii ki vardır.
o kestanenin tadını sobadan başka hiç birşey veremez,sabahları annenin kızarttığı o ekmeğin kokusu bambaşkadır zaten.
en güzel kestanenin sabahları kızarmış ekmeğin en güzel tadını almış kişidir.
işte benim çocukluğum buna denk geldi sözlük. o sobalı evde büyüyen, kızarmış ekmeği, kestaneyi, üstünde demlenen çayı içen şanslı çocuk benim. memleketim karadeniz ya hani hala bazen kışları gittiğimizde o çocuk oluveririm.
güzeldir be sözlük
güzeldir be sözlük
her daim sobanın üzerinde bulunan çaydanlıktan taşan suyun cızırdamasını ninni diye dinlemiş çocuktur...
tuvaleti geldiğinde gitmek için 2 defa düşünmektir.
ıslak elleriyle sobanın üzerine su damlatıp cosss diye buharlaşmasını izleyen çocuktur.
sabahları uyandığında yat yat sobayı yakmadım ı duyan, ev iyice ısındıktan sonra yataktan kalkan, ellerini yıkadıktan sonra soba borusunda asılı sıcacık havluyla ellerini yüzünü kurulayan, kahvaltı hazırlanana kadar sobanın yanındaki minderinde çizgi film izleyen, annesinin verdiği ulvi ekmek kızartma görevini başarıyla gerçekleştiren, kahvaltı da kendi elleriyle kızartılan ekmeği yiyen sonra yine minderine kurulan, varsa o minderde ödevlerini yapan, ayaklarını sobaya yaslayıp ısıtan, annesine çaktırmadan içine bişeyler atan, akşam sobada kaynayan su ile çay (oralet) içen, annesinin çizdiği kestaneleri sobanın üstüne yerleştiren, elektrik kesildiğinde sobanın ışığında oturan, gölgelerle eğlenen, uykusuna yenik düşüp sobanın yanındaki minderinde uyuyan yatağına taşınan çocuktur, o çocukta benimdir.
doğalgazlı eve taşınınca peteğin üstünde ekmek kızartmaya çalışan çocuktur. [ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: hayal kırıklığı)
(bkz: hayal kırıklığı)
soğuk bir kış günü banyodan çıkıp annesinin kendisini giydirmesini beklerken üşüdüğünden,poposunu sobaya doğru uzatıp ısıtmak isterken,yakmış çocuktur.[ybkz]swh[/ybkz]
büyüdüğünde oturma problemi çeken ya da çekecek olan çocuktur...
(bkz: bağsur)
(bkz: bağsur)
kurum, is bilen çocuktur.
ödev yapmama bahanesi olan cocuktur
soba üzerinde ekmek kızartıp üzerine yağ sürüp keyifle yiyebilen çocuktur, portakal kabuklarını sobanın üzerine atıp çıkan kokuyla mutlu olabilen çocuktur, okuldan eve geldiğinde sobanın arkasında uyuyabilen çocuktur, banyodan çıkınca koşarak sobanın karşısına gelen çocuktur, ayaklarını ısıtmaya çalıştığı ayaklarını sobaya çok yaklaştırdığı için çoraplarını yakan çocuktur.
(bkz: neydi ulan o günler)
(bkz: neydi ulan o günler)
yalnız ol(a)mayan çocuktur.yeni başlayan bir dizide geçen bir cümle bunu çoy iyi özetliyor:kaloriferli odalarımızda yalnızlıklarımıza gömülmeden önce sobalı evlerimiz vardı.
(bkz: 90larda çocuk olmak)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?