türkiye'nin faşist partisini kuran ve türkiye faşistleri tarafından önder ilan edilen zat-ı hasis.
osmanlı-alman ilişkilerinin her daim iyi olmasının bize getirilerinden biri de nazizmdir. nazizmin avrupa ve osmanlı topraklarında gelişmesi sonucu türkiye'de oluşan faşist güruhun 1950'lerde evrildiği yolun sonucu oluşturulan kadroların başına geçmiş bu zat, önderliği boyunca yüzlerce ölümün, katliamların, toplumsal travmaların baş müsebbibidir.
spoiler--
Bugün için adı ülkücü-faşist hareket ile özdeşleşmiş olan, nam-ı diğer “başbuğ” Alparslan Türkeş, her ne kadar 1944’te Turancılık davasından yargılanmış ve kısa bir süre “içerde” kalmış olsa da, 60’lı yıllara kadar faşist hareket içinde tanınan veya bilinen biri değildi. Oysa onun hayatına kısa bir bakış bile, Türkiye’deki faşist hareketin nasıl ve ne amaçla örgütlendiğinin anlaşılmasını sağlayacak çarpıcı örneklerle doludur. Henüz genç bir subay olan Türkeş, 1950’lerin başında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ABD’ye gönderilir ve burada 2,5 ay kalarak “özel harp, gayri nizami harp, gerillaya karşı mücadele ve gerilla savaşları” konusunda eğitim görür. Ardından 1956 yılında, bu kez NATO Türk Temsil Heyeti üyesi olarak ABD’ye bir kez daha gider ve Türkiye’nin ilk “özel harp, kontr-gerilla” uzmanlarından biri olarak 27 Mayıs darbesine kadar Genel Kurmaydaki NATO Dairesini yönetir. Açıkçası ne bu eğitim için Türkeş’in seçilmiş olması ve ne de henüz 50’li yıllarda Türkiye ve benzeri ülkelerden seçilmiş subaylara bu tür eğitimler verilmesi basit bir tesadüf değildir. Nitekim ilerleyen yıllarda kendisinin ve başına geçtiği faşist partinin üstleneceği rol dikkate alındığında, bu eğitimin işlevi daha iyi anlaşılacaktır.
50’li yıllar dünya arenasında “Soğuk Savaş” döneminin başladığı ve emperyalist kampta yer alan (NATO üyesi) tüm ülkelerde sonradan Gladio, SüperNATO, Özel Harp Dairesi vb. adlarla ortaya çıkarılacak olan kontr-gerilla/iç savaş aygıtlarının devlet içinde örgütlendiği ve faşist hareketlerle işbirliğine girdiği yıllardır. Bu örgütlenmelerde faşist hareketten seçilen unsurların yahut örneğin Avrupa’da Nazi artığı subayların kullanılması neredeyse klasikleşmiş bir uygulamaydı. Bu örgütlenmelerin amacı şöyle ifade ediliyordu: “Komünizm tehlikesine karşı sağcı eylemlerle solcu hükümetleri yıpratmak, otoriter yönetimleri güçlendirmek, komünistlerin iktidara gelmesini önlemek; bu amaçla gerekirse silahlı eylem, sabotaj ve suikastlar düzenlemek; bir Sovyet işgali durumunda özel savaş yöntemleriyle gerilla mücadelesi yürütmek ve propaganda faaliyetleri yapmak.”
NATO ülkelerinde adları pek çok cinayete, suikasta, toplu katliama karışan bu iç savaş aygıtları için, ABD Savunma Bakanlığı tarafından 1967 yılında Kontr-gerilla Operasyonları adıyla basılan ve Türkçeye de “ST 31-15” yani Sahra Talimnamesi 31-15 başlığıyla çevrilen elkitabında, bu örgütlenmelerin çalışma yöntemleri hakkında şunlar yazıyordu: “Adam öldürme, bombalama, silahlı soygun, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj”. Ayrıca bir not olarak şu ifade ekleniyordu: “Bir gayri nizami kuvvetin yeraltı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir.” Bu cümlelerden, burjuvazinin devrimci sınıf hareketine karşı nasıl bir yol ve yöntem izlediğini anlamak mümkündür
spoiler--
yukarıdaki spoilerdaki son tırnaklı cümleye bir örnek de vererek bitirmek istedim girdimi;http://www.bianet.org/bianet/siyaset/111379-30-yil-once-maras-katliaminda-neler-olmustu
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?