algı muhataplığını tanımlamada kendilerine karşıtlık atfeden ilizyonistlerin güdük kalmış tarihsellikle isim babası olmaya çalıştıkları müsabaka. lâkin "abra kadabra" telaffuzunda düştükleri kekemelik hâli öyle boyutlara ulaştı ki, varlıkları (b: sermet erkin)'e serenat yaptırır oldu.
beşiktaş'a gönül verenler olarak referans adreslerimizi yüklediğimiz değerlerimizi tekrarın tekrarında yazıp çizmeye gerek yok. ancak söz konusu maç ile ilgili şunun altını tekrar çizelim ki, aganigi muhabbetlerinden takım taraftarlığına yükselenlerin irtifa heybetine kapılırken yüklendikleri kompleksler kendi inlerinde anlamını bulsun.
beşiktaş taraftarı bu tip durumlarda kendi konumlarını tanımlarken; ne yasin sülün'ü ne ahmed hassan'ı "abi şimdi tüm medya bu çocukların üstüne gidecek. sahip çıkmamız lâzım" noktasında bir abuklamaya tâbi kılmamıştır, kılmaz. çünkü bu camianın en büyük hasletlerinden birisi de takımdaşlık adına yanlış olanın üzerini kapatmayıp; birilerinin ikramlarına asla tenezzül etmemesidir.
dolayısıyla başkalarının hakkının yenilmesi uğruna kendi lehlerine yapılan hataları görünce, karşıtlığını belirlerken muhataplarına "ama şu şu yıllarda da böyle olmuştu, onu da söyleyin." tarzından kolpa meşrulaştırmalara gitmeyen bir takımın mensuplarına karşı konuşacağınız zaman biraz daha kendilerini analiz etmenizde fayda var. sportif etik bakaımından müflis tüccarlığınız dillere destan oldu onu biliyoruz da, veresiye defterleriniz tahmin ettiğiniz kadar çok değil, emin olun. öbür türlü aynı anda hem metin oktay'ı hem de burak yılmaz'ı çok seven bir yapıya bürünüyorsunuz. oy bu ne yaman çelişki anne?
adem adam olmayınca adam etmez ademi; ademe adam gerek, adam ede ademi.
anlaşılmadı mı? peki şöyle bitirelim o vakit.
kurda sormuşlar "ensen niye kalın?". "kafamın kalın olmasından iyidir." demiş.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?