mucize bebek ayda'nın annesinin maalesef enkazdan cansız bedeni çıkarıldı. dün elif bebek bugün ayda bebek içimize biraz umut serpse de 103 tane insanımız ve onların hayat hikayeleri son buldu. ben bir deprem bilimci değilim bu alana kenarından köşesinden değen tahsilim de yok ama söylemek istediğim birkaç şey var. ülkemiz deprem ülkesi bizim her an deprem olacakmış gibi yaşamamız hayatımızı buna göre hazırlamamız gerekiyor. Japonya mesela neredeyse her yıl ülkemizde olsa on binlerce insanı öldürebilecek büyüklükte olan depremler oluyor deyim yerindeyse köpek kulübesi bile yıkılmıyor.
adamlar deprem gerçeğiyle yüzleşmişler zamanında canları yanmış ve hayatlarını yeniden tasarlamışlar, ne yapmış bu çekik gözlü abiler öncelikle daha ana sınıflarında çocuklara depremi ve deprem esnasında olabilecekleri, yapmaları ve yapmamaları gerekenleri öğretmişler. Binalar nasıl yapılmalı bunu çözmüşler ve istisnasız bir şekilde tüm yapılarda bu yönetmeliğe uyma zorunluluğu getirmişler. öyle onun akrabası, bunun halasının oğlu deyip rüşvetle olur olmaz binalara yapılara ruhsat vermemişler.
Biz ne yapmışız tarih boyunca hemen söylüyorum koca bir hiç. bırakın yapılarımızı düzeltmeyi olan toplanma alanlarımızı avmlere, toplu konut projelerine vermişler. yönetmeliğe uygun yapı inşa etmeyen müteahhitlere rüşvetle ruhsat belgesi vermişler. 1999 yılında çok büyük bir deprem olmuş akabinde istanbul'da deprem olacağı gerçeği gün yüzüne çıkmış ötv adı altında bir vergi getirip halktan para toplayıp onlarla duble yollar, köprüler inşa etmişler. kentsel dönüşüm adı altında bir uygulama başlatmışlar, halk sevinmiş ama kısa süre sonra görmüşleri buradaki dönüşümden kasıt kentsel değil rantsal dönüşümmüş.
istanbul'da yaşayan ve 5,8 büyüklüğündeki 26 eylül 2019 istanbul depreminde oturduğu evi kaybeden birisi olarak şu manzaraları görünce aklım duracak gibi oluyor. elif ve ayda yaşlarında bir kızı olan baba olarak dünden beri ağlamaktan yutkunamıyorum. Hayal dahi edemiyorum o yavrucakların beton yığınlarının altında aç, susuz, anasız babasız dayanabilmelerini, yaşadıkları korku benim gözümde canlanamıyor bile. Deprem öldürmüyor bina öldürüyor diye boşa denmiyor bu binalar sağlam yapılmış olsaydı bugün bu can kayıpları olmayacaktı ayda annesiz kalmayacaktı, ya da bir babaanne 4 torunu ile birlikte vefat etmeyecekti.
İstanbul depremi yaklaşıyor ve bizim yapabilecek bir şeyimiz yok. halk gücü yettiğince yeni binalara taşındı ya da taşınacak. peki durumu olmayanlar zaten yamuk yumuk binalarda yaşamak zorunda olanlar ne olacak, enkaz başında nöbet mi tutacağız? bahsedildiği gibi olur da istanbulda 7,4 büyüklüğünde hemen hemen 2 dakikaya yakın süreceği ön görülen deprem yaşanırsa ki muhtemelen yaşanacak 50.000 yazıyla (elli bin) bina yıkılacağı düşünülüyor. Buna hangi yardım yeter, kimin gücü yeter buralardan insan kurtarmaya, belki çok kolay bir çalışmayla 1-2 saatte kurtarılabilecek olan insanlar geciken yardım yüzünden açlıktan susuzluktan ölecek bu şehirde. Sonrasında şehirde yaşanacak olan yiyecek ve içeceğe ulaşmanın imkansızlığını, olmayacak ilacı, bulamayacağın hastaneyi, salgını, yağmayı, ceset kokusunu saymıyorum bile.
Bu kadar olumsuzluğa rağmen hala geç değil, aklı başında dürüst siyasetçiler, düzgün insanlar en azından tehlikeli yapılara öncelik vererek bir yerden başlayabilirler. kanal istanbul gibi saçma sapan bir projeye akıtacağımız milyarlar ile belki de istanbul'u şimdikinden çok daha güvenilir bir şehir haline getirebiliriz, dolgu zemine yapılmış binaları yıkar, denizin olanı tekrardan denize verebiliriz. çocuklarımızı küçük yaşta eğitmeye başlar, türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu ve gerekli önemleri hep birlikte alırsak sanıldığı kadar kötü bir şey olmayacağını öğretebiliriz.
biraz insaf, biraz edep, biraz empati, biraz insanlık yahu...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?